DergiZan

Yazı ve Sanat Ülkesi

Hamal Olmak Mı, Hemhal Olmak Mı? / Gülay Tuncay

Aile: sevgi, sadakat, vefa, cefa, inanç, duygudaşlık, hüzün ve neşe… Eşler; birbirinin en  güvenli limanı, Ali’si, Fatıma’sı, yalnızlıklarının Hira’sı, en yücesi de kurtarılan imanların diğer yarısı… Aile ki toplumun en sağlam, en kutsal yapısı.

Kalabalık, boğucu ve gürültülü bir şehir düşünün şimdi ve bu şehrin yapılarını. Kimi binalar gökdelen olmuştur artık, başınızı kaldırıp baksanız bile göremezsiniz tamamını, fark edersiniz o soğukluğu, ulaşılmazlığı. Bir de arka mahallenin ilk bakışta sizi çeken küçük evleri vardır, öyle sıcak ve öyle samimi… O evde kim olduğunu bilmeseniz bile çat kapı girmek istersiniz ya bahçesine, kamelyasında oturup çiçeklendirmek isterseniz içinizi… İşte budur aile, uçsuz bir gökdelen gibi ulaşılmaz bir yapı değil zamansız, apansız ulaşacağınız bir kapı. İnsan aile olunca anlıyor nefes aldığını, hayatın manasını. Peki, bu en sağlam, en sıcak yapı da zamanla eskir mi, boyası akar mı, içindeki bireyler bir an olsun nefessiz kalır mı? O dışarıdan içerisine girmek istediğiniz huzur dolu yuvalardan “Beni hiç anlamıyorsun…” “Asıl sen beni anlamıyorsun…” sesleri kulağımızda çınlar mı? Evet, gayet tabii sadece et ve kemikten değil duygulardan oluşan insan; kendini çaresiz, kimsesiz, kırgın hissedebilir zaman zaman. Sadece tek taraflı bakmaya başlar olaylara ve sadece kendi tarafınca yorumlamaya o zaman. İşte tam bu esnada empati yani duygudaşlık yetişir imdada, biraz da eşinin, çocuğunun penceresinden bakar mısın? der olaylara. Öyle ya kimse kimsenin ayakkabısıyla yürümüyor dünyada…

Empati, ismi bile kulağa hoş gelen bir iletişim ögesi hem de iletişimin can simidi. Kim hırçın, fırtınalı denizde boğulmak ister ki? Eşler, bir elmanın iki yarısı diye öğretildi bize hep hâlbuki evlilik, iki elmanın diğer yarılarının bir araya gelmesiydi. Kırmızı elma, sarı elmaya “Ben daha kırmızıyım!” diye üstünlüğünü ilan edemezdi ama sarı elma çürürken kırmızı elmanın bunu hissetmesi gerekirdi. Demem o ki; aile içi ilişkilerde, eşler birbiriyle hemhal olmalı birbirine hamal olmamalı. Duygudaş olmayan eşler arkadaş olamaz hem kendilerini hem de ailenin meyvesi olan çocukları çürütürler böylece… Çürüme değil yeşermenin olması için empati tohumunu atmak gerekir ailede önce. Empati tohumları; kavgayla değil sevdayla, sövgüyle değil sevgiyle, tektirle değil takdirle, ısrarla değil kararla, yarışla değil barışla atılmalıdır ailede.

İşten eve yorgun gelen bir adamın uyumak istemesine saygı duymak duygudaşlıktır mesela ya da saatlerce sarma saran bir kadının eşinden, çocuklarından eline sağlık karıcığım, anneciğim sözlerini duyması yahut aylarca sınavına yoğunlaşan bir gence başarısız geçen o sınavından sonra: “Sana güvenimiz tam, bundaki hayra inanıyoruz yavrum, tekrar deneyebilirsin.” denilebilmesi muazzam empati örnekleri… Hangimiz hayata kendi penceremizden bakılsın istemeyiz ki?

Empatinin bir diğer getirisi de diyalogdur. Kendi kendine konuşan aile bireylerine rastlamışızdır hep, belki biz de bunlardan biriyiz. İşte, gerçek empatik yaklaşım, ailede bu monogların önüne geçer ve yerini diyaloglar bırakır. Farz-ı misal ailenin hanımı; çok gergin ve öfkeli eşinin üstüne gitmemeli çünkü dalgalı denize atılan taş da dalgalı denizde uzatılan kürek de biliriz ki işe yaramaz. Öyleyse, suların durulmasını beklemeli ve görecek ki sakin suya atılan taştan sonra su hare hare olacak, güzelliği yuvasına da sirayet edecek. Boşuna demiyor halifemiz: “Biriniz ateşken bir diğeriniz su olmalı.” diye… İşte budur empati, işte budur hemhal olmak ve işte budur aile olmak zaten hastalıkta, sağlıkta, iyi günde, kötü günde sevdiğimizi anlamak, onun yanında olmak için evet demiyor muyuz evlilik akdine? Öyleyse gayrette olalım her daim empati tohumuyla büyümeye, yeşermeye, meyve vermeye.

Efendimiz’in (s.a.v) de buyurduğu gibi: “Mü’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.”

Özetle; ailenin bireyleri birbirinin birer uzvu gibidir. Bu uzuvlar ise empatiyle güçlenir.

Sonunda aileler yenilmez, yenilenir.

Birbirimize hamal değil,

Birbirimizle hemhal olacağımız nice günlere…

 

Eğitimci-Yazar

 

Bu yazıyı paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu yazarın toplam 1 eseri bulunmaktadır.