DergiZan

Yazı ve Sanat Ülkesi

Küçük Zerdali Ağacı / Aysel Ertuğrul Akkanat


Zemheride bahar mı olur
Akşamları seyret anlarsın
Sakın erkenden çiçek açma
Küçük zerdali ağacım…

Cahit Külebi

Nasıl da bahara hasret yaşıyoruz yasaklarda. Bir yıl daha göremeyecek miyiz?

Biz de Cahit Külebi gibi diliyoruz; “Sakın erkenden çiçek açma” az daha sabret, belki ucundan da olsa görürüz, ağaçlardan ılık esen rüzgarla dökülen çiçekleri. O zemheri için uyarıyor küçük zerdali ağacını, oysa biz görmek istiyoruz. Önce tomurcuklanan, sonra rengarenk açan ağaçları, baharın bin bir rengini. Kuş cıvıltılarını, papatyaları, gülleri, şakayıkları.

Bir yıl kaçırdık ömrümüzden baharı, bu yıl kaçırmak istemiyoruz, “bekle, acele etme” diyoruz.

Umudun adı bahar, aşkın, yaşamı sevmenin adı. Yeniden umut etmek istiyoruz.

Bir bahar arifesinde, dünyamıza çöken karabulutlarla aklımızdan da ömrümüzden de çıktı gitti. Tüm dünyanın güzellikleri. Can derdine düştük. Evlerimize kapandık, geçsin diye bekledik. Geçmedi…

Şairlerin en coşkulu olduğu; seslerin, renklerin, gökyüzünün, denizin, kuşların şarkısı bahar. Sen varken dünyada hiç hüzün olur mu? Oysa bilemedik, bencilce yaşadık, tükettik seni. Dünyanın bir başka yerinde, bir çocuk ölürken, mevsimin bir önemi yoktu onun için, bunu hiç düşünemedik. Şairlerin bile hüzünlü şeyler yazmasına kulak asmadık baharda. Çünkü biz seyre dalmıştık evreni, renkleri ve sesleri.

O pul pul ışıltılı derisi, ateşten gözleriyle
bilhassa baharda ram eder kendine içerdeki adamı
hürriyet denen ifrit…
Bu bittecrübe sabit, karıcığım,
bittecrübe sabit…

Neden böyle demiş Nazım? Baharda böylesi hüzünlenmiş hürriyeti için, düşünmedik. Onun ki sadece sevdiğine hasretlik değil, baharda hürriyetine olan özlemini de dile getirmiş.

Ahmed Arif şöyle anlatmış baharda içerde olmayı;

Haberin var mı taş duvar?
Demir kapı, kör pencere,
Yastığım, ranzam, zincirim,
Uğruna ölümlere gidip geldiğim,
Zulamdaki mahzun resim,
Haberin var mı?
Görüşmecim, yeşil soğan göndermiş,
Karanfil kokuyor cıgaram
Dağlarına bahar gelmiş memleketimin…

Bizim durumumuz benzer mi sizce? Onların hürriyeti, bizimse kısıtlı yaşamımız…

Bu çağın insanı için az şey yaşamıyoruz. Aylardır sevdiklerimize sarılamamak, dost sohbetlerinden uzak kalmak, en sevdiğimiz geleneklerimiz, eğlencelerimiz, düğünlerimiz, cenazelerimiz, üç beş kişiyle. Ya kayıplarımız, her birimizin hasta olma olasılığı, en sevdiklerimizi koruma telaşı, sahi ne yaşıyoruz biz? Üzerinden asırlar geçse unutamayacağız bu günleri. Artık cümlelerimiz tekrara düşüyor, hepimizin dilinde hem duymaktan sıkıldık hem konuşmaktan bıkmadık.

Dilerim bu baharda son yasaklarımız olur. Ol emrine muhtacız Rabbim.

Hastalığın aniden dünyamıza kara bulutlar gibi çökmesi nasıl vuku buldu ise, bahardaki ılık esen meltemlerin çiçekleri nazlı nazlı dökmesi gibi üzerimizdeki bu karanlığı götürmesini ve gökyüzümüzün aydınlanmasını diliyoruz.

Sen bizi bekle yine de küçük zerdali ağacı. Umudunu kaybetme…

Bu yazıyı paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu yazarın toplam 5 eseri bulunmaktadır.