DergiZan

Yazı ve Sanat Ülkesi

Peygamberler Şehri Urfa / Güzin Osmancık

Burası aklın idrak alanından çıkıp, kalbin idrak alanına girdiği yerdir.

Önüne geçilmez bir kalp çarpıntısı ve heyecan ile giriyorum şehre. Hava kararmış, gökten sicim gibi yağmur inmekte. Yağmur ıslatmıyor, sadece rahmet olduğunu idrak ettiriyor bize. Sabahı beklemek çok zor, artık gece de olsa o manevi alanın havasını solumalıyım diyorum. Havada her şeyin esası olduğunu kalbime duyurduğu, ilahi aşkın kokusu var.

O küçücük kapıdan başımı eğip giriyorum mağaraya. Küçük İbrahim’in tek başına büyüdüğü mağaraya. Boşuna dememişler buraya Peygamberler şehri diye. İşte olay tam da burada geçiyor ve bilinen hikayesi de şöyle.

Bir zamanlar burada yaşayan zalim mi zalim bir hükümdar varmış. Zamanın Nemrut’u.

Her işini falcılara danışır, onların dediklerine göre yaşarmış. Öğrenmiş ki yeni doğan bir erkek çocuk onu tahtından edecek. Hemen emir vermiş, yeni doğan bütün erkek çocukları öldürülecek.

Azer de Nemrut’un put yapımcısı ve yeni bir erkek bebeği olmuş. Haberi duyar duymaz çaresiz küçük İbrahim’i bu mağaraya saklamış.

Kayaların arasından hala akmakta olan bir su ve suyun beslediği yosunlar var mağarada. Senelerce onlarla beslenmiş İbrahim. Anne bir ceylan sahiplenmiş onu, annelik yapmış, bakmış emzirmiş. Seneler geçmiş ve artık gün yüzüne çıkma zamanı gelmiş.

Düşünmüş ki “kim yarattı beni” derken güneşi görmüş. Benim Rabbim bu olabilir mi? demiş. Güneş batmış, ayı görmüş, daha sonra yıldızları. Bunlar benim yaratıcım olamaz demiş. Benim yaratıcım ne batan ne yeniden doğan olamaz. Rabbinin içine koyduğu hanif fıtratı sebebi ile kendini yaratan Rabbini aramış.

Bir müddet babasının yanında çırak olarak kalmış ama o putların kimseye faydası olmadığının farkındaymış artık. Dükkâna gelen herkese “Bunlar babamın kendi eli ile yaptığı heykeller, kimseye bir fayda sağlamaz bu putlar” diyerek onları caydırmaya çalışmış.

Babası bakmış ki olacak gibi değil, onu yanından uzaklaştırıp akrabalarının yanına bir çiftliğe yerleştirmiş. İşte orada tanımış güzeller güzeli Sare’yi, sevmiş, aşık olmuş ona. Ama onu da ikna edememiş tek Allah tek Yaratan inancına. Artık gece gündüz demeden herkesi Allah’ın Hanif Dini’ne davet etmiş.

Bir gün Hazreti İbrahim (as) puthaneye elinde bir baltayla girer ve bütün putları kırar. Elindeki baltayı da büyük putun boynuna asar. Bunu duyan halk O’nu yakalar ve Nemrut’un huzura çıkarırlar. Nemrut kızgınlıkla: “Neden yaptın?” diye sorar. Haz. İbrahim alaylı bir şekilde: “Ben yapmadım. Baksanıza balta büyük putun elinde. Olsa olsa o yapmıştır.” der. Firavun daha da kızarak: “O bit taş. Nasıl kırabilir?” deyine Hazreti İbrahim: “Madem o bir taş ise, siz nasıl olur da onlara taparsınız?” deyince Nemrut O’nun ölüm fermanı imzalanmış.

Bu öylesine bir öldürme olacak ki bugüne kadar bu kadar şiddetlisi, bu kadar korkuncu görülmüş olmasın istiyor Nemrut… Nasıl yapalım, edelim diye düşünürken, bir insan kılığına girmiş şeytanın verdiği müthiş bir fikirle, şehrin ortasına bir ateş yakılmış, alevi kilometrelerce uzaktan görülmekte. Ve şehirde ki herkes de ateşe odun taşımakta.

Hz. İbrahim’i mancınığa bağlamışlar, birazdan ateşin içine atılacak. İşte tam o sırada Cebrail (as) görünmüş. Demiş ki: “Ey İbrahim! Söyle bana, ne yapayım? Ateşi söndür dersen hemen söndürürüm. Su haline getir dersen getiririm. ‘Beni buradan al’ dersen alırım. İstemez misin seni bu ateşten kurtarayım”.

Ama Hz. İbrahim de Allah’a karşı öylesine bir güven var ki, öylesine güven duyuyordu ki Cebrail (as) cevap vermiş “Allah’ım benim hangi durumda olduğumu bilmiyor mu?” İşte, bu ifade Allah’a olan güvenin tam ifadesidir. İstese kendini kurtarabilir, herkese karşı durabilirmiş. Ama onun istediği o değil ki. O Allah’a olan güvenini Yaratıcısına sunmak istiyormuş. Ve öyle de yapmış.

“Benim ilişkim Yüce Rabbimle. Ben O’na teslim oldum. O beni dilediği an, dilediği şekilde, dilediği hedefe ulaştırır”. Ben O’na tevekkül ettim. Ben O’na güven duydum.” diyerek Cebrail (as) teklifini reddetmiş.

Biraz sonra mancınık ile havalanacak ve ateşin tam da ortasına düşecek. Ve de öyle olmuş. Havada ateşe doğru inerken “Ben Rabbime teslim olanlardanım.” diyormuş.

Şimdi düşünüyorum da bu nasıl bir aşk bu nasıl bir teslimiyet diye.

Çünkü iman inanmak değil, inandığın şeye tam bir teslim ile teslim olmaktır. İşte Hz İbrahim’in teslimiyeti öylesine bir teslimiyet. Ateş bile onun Aşk ateşi karşısında sönük kalmış.

İşte tam o anda gökler ile yerler arasında bir koordinasyon başlamış. Külli irade devre dışı kalıp İlahi irade devreye girmiş ve Rabbi Ateşe serin ol demiş. Rabbinin koyduğu külli irade, İlahi iradenin emrine itaat edip ateşi serin kılmış ve gül bahçesine dönüşürmüş. O öyle bir anmış ki görenler şaşkın, dilleri lal olmuş.

Böyleymiş Hz İbrahim’in hikayesi. Kuran-ı Kerimde onun için Babanız İbrahim diyor. Hanif dinin temsilcisi babamız Haz. İbrahim.

Mağaranın içi saatlerin ilerlemiş olması sebebi ile bomboş. Ve şimdi tam bu kıssanın geçtiği yerdeyim. Ve orada öylece oturmuş onu idrak etmek, hikayesini bir kere daha içsel doyumla doya doya yaşamak istiyorum. Derken bir ezan sesi ki bütün o manevi alanları kaplıyor. Koşarak caminin yolunu tutuyorum. Zaman secde zamanı, şükür zamanı Aşk zamanı. Aşıklar namazı kalpleri ile kılarlarmış. Bende kalbimi bağlamak istiyorum Rabbime ve öylece secde ye varmak, Onunla orada baş başa kalmak istiyorum.

Hiçbir şey bizim akıl sınırlarımıza sığmıyor. Her şey duyular üstü, gerçek idrak ölçülerinden çıkıp, gerçek üstü idrakin sınırları içine giriyor. Geceye ilahi bir ışık huzmesi hâkim. Kâinatın yaratıcısı ile birlikte olmanın doyumsuz zevkini yaşıyorum o an. Camiden çıktığımda yağmur hızını daha da arttırmış olduğunu görüyorum. Buna rağmen hiç acele etmeden sabah tekrar gelmek üzere arabamıza binip otelin yolunu tutuyoruz. Buradan büyük bir içsel doyumla ayrılırken sabahın erken saatlerinde yeniden Balıklı Göl ve Hz Eyyüp (as) makamına geleceğimiz anın heyecanını yaşıyorum.

Bu yazıyı paylaş:

One thought on “Peygamberler Şehri Urfa / Güzin Osmancık

  1. Gezi yazılarının bu kadar güzel anlatıldığı tarihi dini bilgi( kıssa) bu kadar betimli anlatıldığını bilmiyordum gönlünüze sağlık efendim ,adeta yaşıyoruz İki yazı da da sonunda Sabır Hz Eyup as vurgu var sanırım diğer yazıda onu anlatacaksınız bekliyoruz sabır la

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu yazarın toplam 45 eseri bulunmaktadır.

Yazarın diğer yazıları