DergiZan

Yazı ve Sanat Ülkesi

 Korona ve Türev-Virüslerin Aşısı Bulundu: Sure-i İhlâs / Ayşe Rahşan Gürel

Yazının başlığını okuyana, bu ifade bir latife gibi görünmüş olabilir. Lakin değildir. Mutlak bir çözüm ögesinin mevcut şartlara uyarlamasından ibarettir. Yazı ilerledikçe konu açıklık kazanacaktır.

İnsanın çözmesi gereken esaslı mesele; ‘niçin yaratıldığı’ olarak önümüze konmuştur. Cevap: Yaratıcısını sezip sevdalanmak ve onun isteklerini zevkle yapmanın sırrına ermek…
Aslında buna insanın yeteneği gözüyle de bakılabir. İnsan, doğuştan bu yetenekle yaratılmış varlıktır. Buna iç-duygu ya da ön-sezgiyle gelen ön-bilgi de diyebiliriz.
Allah’ı zihnin karmaşık sahilinde arıyor insan. En azından önümü görüyorum diye düşünüyor. Dalgalı ve ucu görünmeyen denize dalmak onu korkutuyor.
Lakin Allah kumsalda aransa da; bulunmuyor.
Çünkü Allâh, karşı konulamayan bir kalp heyecanı, beraberinde çok güçlü bir ışıkla gelen bir kalp çarpıntısı…
Her doğan insanda bu kalp çarpıntısı vardır. Fakat gözaçtığı dünyanın ilgileri, zamanla, bu ritmi düzensizleştirir. Allâh gider ve yerine zihinde oluşmuş çarpık ‘ilah’lar gelir. Bunun için insana, “lâ ilâhe illâ Allâh” diyerek, olumsuz ve geçersiz zihin putlarını reddetmesi önerilmiştir.

ZİHİN İLAHLARINA BENZEMEYEN BU ALLÂH NASIL BİR ALLAHTIR?

Bu sorunun cevabını ararken, bir bütünsel sağlık aşısı olarak önerdiğimiz İhlâs Suresi devreye giriyor.
O Allah, EHAD’dır… Vahid/Bir’den öte çok olan hiçbir şeyle açıklanamayan TEK’tir. Mesela, varlıktaki temel üretim enerjisi olan KUANT, birlik sırrı taşır, fakat teklik sırrı taşımaz. Çünkü mutasyona uğrar. Yani dönüşür, hatta yok olabilir.
O zaman Allah AHAD’dir. Yani dönüşmeyen ve yok olmayan TEK’tir.

Yine O Allah, SAMED’dir… Var olmak ve varlığını sürdürmek için, hiçbir şeye muhtaç değildir. Ve fakat yaratılan herşey, kendisine muhtaçtır. Enerji bakımından muhtaçtır. Geçici varlığını sürdürmek için muhtaçtır. Hatta Ehad’lığını tamamlayıcı bir özellik olmak üzere, yok olmak için bile, O’nun Samed’liğine muhtaçtır. Dolayısıyla O Allâh; Tek ve Hakim güçtür.

Yine O Allâh, LEM-YELİD VELEM-YULED’dir. Yani bir generasyondan gelmemiştir ve bir generasyon meydana getirmemiştir. -mesela: Arapça’da hidrojene ‘müvellidül-mâ’ denir; su-doğuran demektir- Allah, öylesine muhteşem bir kudrettir ki birşeyi yaratmak için istemesi ve tasavvur etmesi yeterlidir. Burdan şunu anlarız; kâinatta mevcut enerji sistemleri, galaksiler vs Lem-yelid/yuled Olan’dan birşey eksiltemediği gibi, bizzat kendileri O’nun isteme ve tasavvur etmesinin sonucudur.
Lem-yelid/yuled, onları yaratmak için kendinden bir harcama yapmamıştır. Sadece ısı ve ışık saçan Basar’ıyla bir noktaya nazar etmiştir.

Son tahlilde O Allah, KÜFÜVVEN EHAD’dır. Bu demektir ki O, zıt ve benzerlik ilkelerine dayanarak hüküm çıkaran zihinle kavranamaz. Peki, öyleyse yaratılan, O Allâh’ı nasıl tanıyıp sevdalanacaktır; bu sorunun cevabı surenin isminde saklıdır: İHLAS!..

İhlas, gönülde uyanan içtenlik duygusudur. O Allâh, zihinlerin sahilinde değil, ancak dalgalı, ucu bucağı görünmeyen gönül denizinin sonsuz derinliklerinde bulunabilir.

PAMUK PRENSESE ŞİFA ÖPÜCÜĞÜ…

Her doğan insan bu kalp çarpıntısıyla doğar. Bu duyguyla, bu aşkla, bu şevkle, bu heyecanla…
Sonra ana/baba/çevresi yani inandıkları, bu heyecanı köreltir. Bu duyguyu öldürür. Hâlbuki bu çarpıntılar, onun doğruyla yanlışı ayırt etmesi için konan birer alarm sistemidir. Duygu çökünce, O Allâh zihninde küçülür, yerini yedi cüceler misali tabiatı belirsiz kurgu ilahlar, putlar almaya başlar. Heyecan bitince, kendine şah damarından yakın olan O Allâh, çok uzaklarda, kendisiyle ilgilenmeyen, dolayısıyla da kendisine küskün olunan cüce bir ilaha dönüşür.

Gönül Pamuk Prensesini ölüm uykularından uyandıracak o sihirli iksir, Ruh Prensinin içtenlikle okuyacağı 11 veya 11’in katları adedinde İhlas-ı şerifedir. 11, EHAD-SAMED… olan Allâh’a ilk inanan 11 yakışıklı Prensin sayısı olması bakımından önemlidir. Onlar gibi, inancıyla dağları devirmeyi temsil eder.

Netice olarak BİLİM KURULU’muz ne der bilmiyorum; lakin tek olmayan, mutlak hükmü bulunmayan, doğurulmuş ve doğmuş yani mutasyona uğrayan dolayısıyla benzeri ve zıddı olabilen KORONA VE TÜREV-VİRÜSLER ile mücadelede önerdiğim aşıyı açıklıyorum:
11 İHLAS-I ŞERİFEYLE KALİTELENDİRİLMİŞ HAMİDİYE SU İÇMEK… [bu cümlede hamidiye bir su firmasını değil; şükrederek içmeyi temsil etmektedir]
Bu asırlar boyu denenmiş terkibin, yeniden koruyucu ve sağaltıcı bir aşı niyetine tekrar ilaç listelerine alınmasını öneriyorum. Hamdolsun âlemlerin RAHMAN ve RAHİM olan RABBİNE!..

 

 

Bu yazıyı paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu yazarın toplam 23 eseri bulunmaktadır.

Yazarın diğer yazıları