DergiZan

Yazı ve Sanat Ülkesi

Kollektif Bilince Dair / Abdulhakim Çiftçi

Zalimin zulmünün mazlumun üzerine yağmur gibi yağdığı şu sıralarda, insanın vicdanının sızladığı, her türlü sosyal sınıf ve mensubiyetin bilhassa güç sahiplerinin vicdan namına hiç bir şey yapmadığı bir zamandayız. Biz tarihin sayfalarına kara bir leke olarak geçecek bu günlerin, iyilik ve güzellik adına yapılan ve elini taşın altına koymakla tarafını belli edenler için yüksek katsayılı bir imtihana dönüşmesini istek ve arzu edenlerdeniz.

Tarihin doğru tarafında yer almayı, mazlumun yanında durmayı ve Nemrut’un ateşine  ağzında su götüren karıncanın tarafında olduğumuzu ilan etmek isteyenlerdeniz. Bizler,  öyle kısık sesler falan değiliz bilâkis  gök kubbede hoş bir sadâ bırakmaya çalışan hakikat ehli mü’minleriz.  Gurbetin, mesafelerin terbiye ettiği insanlarız. Namuslu olmanın bedelini yalnız kalarak ödeyen, hayy’dan gelip hûû’ya giden mücadele ruhu olan bireyleriz. Bizler muhafazakar, sağcı, siyasal İslamcı veya romantik İslamcı değiliz.  Solcu, elitist, seküler, materyalist, pozitivist hiç değiliz. Katı bilimci veya doğma kafalı değiliz. Gerektiğinde kapitalist gerektiğinde sosyalist olan omurgasızlar da değiliz. Kimi zaman kapitalizmin ya da sosyalizmin iyi fikirlerini bünyemizde barındırır kimi zaman taban tabana zıtlaşırız. Aristokrasiyi, burjuvayı, proloteryayı kendimize zul addederiz. Manevî açıdan güçlenmeyi ve iyileşmeyi ümmet bilincine bağlarız. Herkeste olanı bizdeymiş gibi görmeyi, bizde olanı herkesteymiş gibi görmeyi kollektif bilinçle açıklarız.

Gelecek planımızı sadece insanın bedenine ve fiziki yapısına göre dizayn etmeyenlerdeniz. Bağnaz yobazlardan ve şartsız itaat edenlerden değiliz ama aynı zamanda her şeyi maddede arayan ve akılları gözlerinde olan hakikat hırsızlarından da değiliz.

Bizler kalabalıklar ortasında bizi anlayan kimse olmadığı için yalnız kalmayı tercih etmiş insanlarız. Minimalist olmaya çalışır ama sonu ist’lerle ve izm’lerle biten, eşyanın tabiatına aykırı fikirleri benimsemeyi asla düşünmeyenlerdeniz.  Dünyadaki sebep- sonuç ilişkisine riayet eder ama nedensellik yasasının zorunlu olmadığına kanaat getirenlerdeniz. Geçtiğimiz yerlerden karbon ayak izimizi bırakmaz, taşın üstüne taş koyanlardan olmayı kendimize düstur ediniriz.

Bilgi, malumat ve datanın; ilim, irfan ve hikmetten ayrı olduğuna inanırız. Kendini ve haddini bilmeyi imanın şartlarından sayar, nihai ve gerçek mutluluğun ancak ahirette olduğuna inanırız.  Bizler hata yapar, hatamızdan ders çıkarır, hiç hata yapmayanın hiç bir şey yapmadığını düşünürüz. Prizren’ den Bosna’ya, Semerkant’tan Endülüs’e, İsfahan’dan Buhara’ya yek vücut İslam coğrafyasının insanı insan kılmış tek medeniyet olduğuna, İbrahimî olan şeye kendini bilmeyenden başka kimsenin karşı çıkmayacağına inanırız.  Toksik ilişkilerin tuzağına düşmeyi ve ıskartaya çıkarılmış insan olmayı kabul etmeyenlerdeniz. Zamanın kovaladığı ya da zamanı kovalayan insan olmaktan imtina edenleriz.  

Bizler icma’da bulunmayı ve içtihat etmeyi meşru görür ama çoğunluğun her zaman doğru karar vermediğini düşünürüz. İnsanın karakterinin güç ve parayla olan ilişkisine bağlı olduğuna, sadece malı ucuz olanın reklamını yapmakta mahir olduğuna inanırız. Hayatın genişliğinin hayatın uzunluğundan daha önemli olduğuna, preslenmiş insan yığınları içerisinde ancak Rabbimizin çağrısına uyarak değer kazandığımıza inanırız. Plastik yaşamların ve naylon ilişkilerin post modern bir ambiyanstan ibaret olduğuna, doğallığın samimiyet için ön koşul olduğuna kanaat getiririz.  Sadece ye, iç, yat, çiftleş düzeyinde insan olmaktan sakınır; şeref, İzzet, haysiyet gibi erdemleri insan karakterine hamlederiz. Bizler, reel politik çıkarlar uğruna asla zulme rıza göstermez, kurban rolünü oynamayı hiç bir zaman tercih etmeyiz. Ve bizler her ne olursa olsun düşmanı lanetler, zalimin olduğu yerde tarafsızın yüzüne tükürür, mazlumun da alnından öperiz.

7 Ağustos/ İstanbul

Bu yazıyı paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu yazarın toplam 1 eseri bulunmaktadır.