Islak Mısralar / Şəfa Vəli
“Yağmur sularından oluştu insan
Bu yürek mermer taşımı?”
Orhan Bahçıvan
Biz hep yağmurları seviyorduk… Hep sevicez de… Belki üşütüyor bizi, belki özlemimizi büyütür bebeklerimizde… Belki anlamsızdır yağmurlara akan can sevdamız, belki de göklerin engininde bir anlamı vardır muhakkak… Bilmiyoruz işte, anlıyamıyoruz… Seviyoruz işte, yağmurları seviyoruz…
Cengiz Aytmatov “Cengiz Han`ın beyaz bulutu”nu yazmıştı. O beyaz bulutlara aşık olmayı adet etmişiz belki… Belkilerin bazen her yazıya yansıdığını geç farkederiz. Ama yağmurları hep severiz… Hep…
Yağmurlar yağarken ıslak oluyor mısralarımız da. Bir şiir gibi okunuyor damlalar sokaklarda bir şaire göre… Hal ki, her çocuk yağmurlardan korkutularak büyüdülürmüş. “Aman, ıslanırsın!”, “Aman, elbiseni kirletirsin!” diye endişeliydi annelerimiz hep. Ruhumuz diğil ama. Ruhumuz aşıktı tabiat`ın gahi göz yaşı, gahi sevda sözcüyü olan yağmurlara…
Yalnız bir şair yağmura davetiye gönderirdi ıslak mısralarında… Furqan Sadık gibi…
“Evimin damını boşuna döyme,
Kapım açık, girebilirsin, yağmur…”
Ve yalnızca dağlarla iç-içe büyüyen biri anlam verebilirdi yağmurlara “ gam taşı” deye… Rafael Agah`ın ıslak mısralarında yağmurun iç felsefesini de okuyabiliriz. Agah yazıyor:
-Yağmur nedir?
-Bulutların göz yaşı…
Göklerin yerlere
Su gibi dökülen
Gam taşı…
Elhan Yurdoğlu yağmuru taşa, taşı yağmura nisbetde ezizlemiş… Onun ezizleme tavrı da bir şaire yakışır şekilde… Demiş ki,
Taşlayar taşları yağan yağmurlar,
Yağmura sırr verir, sırrla uyuyan taşlar…
Sonra taşlar`ı yaşlar`la omuz-omuza bırakır mısralarda… “Seni ağlatırlar, kız, Göz yaşların yağmurlanar” söyler… Bekler, bekler, söylediklerinin duyulmadığına üzülür, ıslak mısralarda kendi-kendine teskinlik verir… Zanneder ki, tesellidir sevdiyine şiirler… Usulca dudaklarını şiirin ahengine teslim eder… Mısralar yağmur damlaları gibi akar döküler kulaklardan-kulaklara…
Aslında, sevinirsin,
Sonbahar yağmurunu seversin…
Doya-doya ağlarsın,
Kimseler görmez göz yaşını…
“Ellerini yağmura tut, Saçlarını rüzgarlara teslim et!”-diyor Ülvi Bahadur… Onun mısralarındakı ıslaklık aşktan ötede… Aşık olmak, bir şairin başarısı diğil, hüsranı… Hüsransa şiirlerin en güzel hali… Sevdiğine “ellerini yağmura tut” deyebilmek için şair olmanın tüm hüznünü yaşamalı insanoğlu… Yaşamış belli ki, Ülvi Bahadur… O yüzden son söz gibi söylüyor yağmurlara küs olduğunu.
“Affet beni…
Unutacağım yağmurları…”
Saqif Karatoprak gibi aşk şiirlerinin efendisi de mısralarını yağmurlarla muhattab olmakdan çekindirememiş. Sevdalısının bakışlarında yağmuru farkeden bir aşığın diliyle anlatmış bazı şeyleri…
“Islandı yağmurda bakışlarımız…”, “Yağmur etirine daldı saçlarının etiri…” -demiş Saqif Karatoprak… Yetinmemiş bu mısralarla… Üşümekten de korkmamış… Hatta, üşütmeyi düşünmemiş, düşünememiş sevdalısının gözlerinin derinliyine vardığında… Yürekten söylemiş şair…
“Aşkın göz yaşında ıslananların
Yağmurda ıslanmak korkusu kayıp…”
Qoşqar Karaçaylı yağmurdan korkanlara sesleniyor şiiriyle…
Aman, şemsiye açmayın,
Şu yağmurda aşkın etiri vardır…
…Her damlası bir ayrıca güzellik,
Şu yağmurda aşkın etiri vardır…
Yağmuru sevmenin kadınsı yanları da mevcut şiirlerde… Islak mısraların koynunda bir kadın nasıl olur da üşütmez diyorsanız, Aydan Ay İşığı`nın şiirleriyle baş-başa bir kaç saat geçirin bence… Aydanım`ın mısralarındakı yağmura olan inat`ı da görebilirsiniz, damlalarla sarmaş-dolaş sevdalının adresine ulaşmanın başarısını da…
“Yağmurlu akşamlar bizim olmadı” diyor Aydanım… Ama, yağmurlara da küsmüyor, akşamlara da. Her ikisine bir kucak açıyor aşıklığın kadınsı cücertisi…
“Kapını çalarım, sırı-sıklam bir halde,
Pıçıldarsın:
“kadınım, kimse bana senin gibi yağmamış…”
Başka ıslak mısralar da bulabiliriz Aydanım`ın şiirleri içerisinde… Duyabiliriz bir kadının düşen her damlaya eşlik eden haykırışını…
“Aç pencerelerini yağmurlara…
Bağır gök yüzüne “seviyorum” deye…
Ekber Qoşalı`nın şiiriyyetinde yağmur hem sevdalı, hem felsefi… Onun için yağmur olmak, göklerin kağıtsız-kalemsiz fermanının anlatılması demək… Tabiatın yağmurlarda arınmasını anlatan sayın Ekber Qoşalı bulutların sonu`nu da aynı mahremiyyetle anlata bilmiş.
“Yağmur da, aşk gibi, zamansız gelir” diye yazmış şair Qoşalı. Daha sonra yağmurların Tanrı armağanı gibi göklerden gönderildiğini de söylüyor bizlere…
“Tanrı ne hoş yaratmıştır dünyayı,
Yapamazdı bu yağmursuz…”
Gülşen Mustafa ıslak mısralarında yağmur-adam`dan bahsetmiş gibi. Qoşqar Karaçaylı ile aynı fikirde kadın şairimiz. O da sevdalı yağmurlara şemsiye açmanın aleyhinde.
“Şu sevdayı duyamadı o,
Şemsiyeyle geldi görüşe…”
Saadet Alekberova yağmurlara “umut yağmurları” deye seslenir. Kadın şairimiz gecenin yağmur sesine dansettiğini daha yaratıcı kelimelerle anlatır…
“Yağmur yağıyor, narin-narin…
Yağmurun neğmesinde
Dansediyor gece…
Aşk notalarının
Tuzağına düşüyor gece…”
Şiiristana her şiiriyle samimi bir “merheba” diyen Orhan Halis Bahçivan yağmurun kendisinden değil, onun kendine ayırdığı bir akşamüstü`den bahseder. Bu akşamdan kendi beklentileri varmış şairin, okuyunca anlıyormuşuz…
“Yağmurlu bir akşamüstü
Şarkıların parmaklara dokunduğu yerlerden
Umutların ötesine sesin düşsün istiyorum…”
Ve sayın Bahçivan`ın yağmurlu akşamüstü`de yalnızlıkta huzuru hissetmeyi var. Bu yüzdendir belki de camlarda damlalar boy gösterirken bir bardak çay`a “arkadaş” demesi…
“Yağmurlu bir akşamüstü,
Çay, arkadaş çay,
Sade özgürlük kokuyor…”
Başka bir şiirinde Orhan Bahçivan`ın sevdiğine “Yağmur gözlüm” deye hitab ettiyine tanıklık yapıyoruz. Şair ıslanmaktan korkan sevgilisine bir gülleri anlatır, bir de kendisine güvenebileceğini…
“Yağmur gözlüm
Çiçeklerin hepsi birdir
Sen aldırma menekşenin moruna
Çiğdemin elasına
Yağsın yağmur aldırma
Yaslan göğsüme…”
Kendisi yağmurlara özenir… Yüzünü göklere çevirip de dua gibi ıslak mısralarını dudaklarından yağmurlu bahara dökür…
“Elleri elimde bir demet çiçek
Yağmurla birlik çekilip gitsek”
Behruz Halil yağmurları göklerin özlemi sanıyor… Hatta sandığı gibi anlatıyor… Diyor ki,
“…yapraklar özlemeyince yerlere inmiyor…
Yağmurlar da öyle…”
Göktürkler`den bizlere haber getiren haberci gibi yağmuru öymek de şair işi… Bu defa ıslak mısralarda Nihal Atsız`ın “Bozkurtlar”ının yansımasıyla yüz-yüze susuyoruz… Suskunluğumuza gönlümüzdeki Vatan aşkı zafer çalmış! Çünkü, Oktay Hacımusalı yazmış:
“Paramparça ederler dar kafesleri
Kürşad, Mete, Bilge Hakan, yağmurlar!“Kurt uladımı Ergenekondan,
Kılıçlar sıyrılır pas tutan kından…
Dünya nasipini alıcak bundan,
Akacak bulutu sıkan yağmurlar!”
Habil Rza Nur şiirlerin damlalarla iç-içe doğmasından öyle ince, öyle masumiyyetle bahseder ki… Sanki, kendisi buluttur, yazdığı tüm şiirler ise damlalar… Ve bu damlalar hep ama hep seven gönüllere damlıyor… Damladıkca hep aşkı, umutları cücertir…
“Yağmurları tümüyle
Bir şiire toplayıp
Alevlenen yüreklere
Dökmek lazım…Böylece sevişirler
Yağmurlarla şiirler…
Hayat boyu yazmalı
Yağmurlu şiirleri…”
Evet… Biz şairiz…. Biz Şiiristan`a Merheba deyebilenleriz… Biz şiirlerimizde doğan, büyüyen, seven, sevilen, hatta şiirlerimizde her acımızla birge yüz kere, min kere “ölebilenleriz”… Biz ıslak mısralarda gizleyebiliriz yağmurların ruhumuzu titretdiğini..
Geçen yıl bir yağmurlu sonbahar sabahına uyanmıştım… Ben yağmurları sevdiğimden o sabahı da sevmiştim. Ama penceremi açarken yağmurun beni değil de, çınarları sevdiğini görmüştüm… Ve uğradığım ani hüsranı şiirle anlatmıştım…
“Yine izlerken onları
Kıskançlıkdan ölüyorum…
Yine dönüyor başım,
Bidahadeliriyorum…Bu sabah da geldiyine
Gökyüzünden
Leyla gibidamlalar…
Sarmaş-dolaşsevişiyor
Damlalarlaçınarlar…Geberiyorumkahrımdan…
Ölüyorum…
Kimsebilmiyor…
Bu sabahvahşetlehaykırıyorum:
-Yağmurlarbenisevmiyor!”
Eminim, her şairin vardır elbet ıslak mısraları… Zaman-zaman da yazılacak bu mısralar… Yazılsın, okuruz, bizden sonra okurlar… Ama, kendi-kendine hep Tanrı bahşişiyle süslüdür ıslak mısralar…
Gence/ 2018 mart…
Yüreğinize sağlık
.kaleminiz hic susmasın.. sevgi ile kalın..
Değerli Üstadım Şəfa Vəli “Islak Mısralar” başlıklı bu yazınızda benim şiirlerden de söz ettiğinizden dolayı bende size bu yazınız için teşekkür ediyorum, emeklerinizi selamlıyorum… Güzel gönlünüz var olsun… Selam ve saygıyla…