Yunus’u Anlamak… / Nazire Sönmez
Yeni çağda insanlığa yeniden inancın, sevginin, kardeşliğin sesini duyurmak için
Yunus Emre’yi doğru anlamak ve anlatmakla başlamalıyız..
İlim verip irfan veremediğimiz, talim edip terbiyesini eksik bıraktığımız günümüz nesline Yunus Emre’yi gerçek manası ile tanımak ve insanlığa anlatmak en önemli görevlerimizden birisidir.
“İlim ilim bilmektir, ilim; kendini bilmektir.
Sen kendini bilmezsen ya nice okumaktır
Okumaktan ma’ni ne kişi Hakk’ı bilmektir.
Çün okudun bilmezsin ha bir kuru emektir.’’
Her tarih bir olaya şahitlik eder, her coğrafya bir alimin ışığıyla aydınlanır. Yüzyılların rüzgar ve yağmuruna karşı onların ayak izlerini taşır. Bütün toprağı ilmin mana derinliği ile örtülür. Ektiği tohumlar her bahar bir insanın ömrünü yeniden beşiğe düşürmesiyle eş başka ruhlarda can bulur.13.yüzyıl Anadolu’nun gölge düşmüş topraklarına heybesi ve asasıyla güneşi yeniden doğuran yüce insan…Yunus Emre..
Yolda yürüyen sevdalı derviş. Sırtındaki heybesiyle, diliyle ve yüreğinde taşıdığı su damlasıyla kuruyan gönüllere can vermiştir. Gönlün gerçek adresi olan tasavvufu dil kabı ile insanlara sunarak tarihi şereflendirmiştir.
Yedi yüz yıldan beri Türk ve dünya insanlarına sevgi, kardeşlik ve hoşgörü konularında bir gönül insanı olarak seslenmektedir. Yunus Emre, “Her dem yeniden doğarız/Bizden kim usanası” sözleri ile yeni ve taze oluşunu korumaktadır. O, yaptıkları, sözleri, şiirleri; dilden dile dolaşmış, gönülleri fethetmiş kendi deyimiyle “gönüller yapmış”, Anadolu’nun en buhranlı dönemlerinde Anadolu insanına moral olmuş manevi destek olmuştur. Anadolu Türkçesini halk gönlünde yaşatmış ve sevdirmiş, sarayın ve medresenin Arapça ve Farsça’yı ön planda tuttuğu bir zamanda, şiirlerini Türkçe ve yaşayan halk dilinde söylemiş, halkın gönlüne seslenmiştir. Bu derece halk üzerinde etkili olmasına rağmen O; öyle büyük davasının olmadığı, O’nun gayesinin sadece insanlar arasında sevgiyi hakim kılmak olduğunu ifade etmiştir. Onun hedefi “gönül yapmak”tır. Yunus Emre gayesini şu dizelerinde anlatır:
“Benim
bunda kararım yok, ben bunda gitmeğe geldim
Bezirganem metaım çok, alana satmağa geldim
Ben gelmedim davi için, benim işim sevi için
Dost’un evi gönüllerdir, gönüller yapmağa geldim
Dost esrüğü deliliğim, aşıklar bilim neliğim
Denşürüben ikiliğim, birliğe bitmeğe geldim
Ol hocamdır ben kuluyum, dost bağçesi bülbülüyüm
Ol hocamın bağçesine, şad olup ötmeğe geldim
Bunda biliş olan canlar, anda bilişirlermiş
Bilişüben Hocamla, halim arz etmeğe geldim
Yunus Emre aşık olmuş, maşuka derdinden ölmüş
Gerçek erin kapısında, canım arz etmeğe geldim.”
Bütün amacının sevgi ve gönül üzerine kurmuştur. İnsanın Tanrı’yı sevmesi öncelikle insanın kendini sevmesiyle başlar.” Yaradılanı hoş gör yaradandan ötürü” Tasavvuf anlayışını insan merkezli olarak ele almaktadır. Yunus’a göre evreni kuran öğelerle insanın gövdesini oluşturan ilkeler özdeştir. Tanrısal özün nesnel varlıklarda bulunması bir yansıma niteliğindedir. Çünkü Tanrı yarattığı nesnede yansıyınca oluş gerçekleşir. Sevgi insanda birleştirici, bütünleyici bir eğitim niteliğindedir.
Yunus Emre, sevgiyi Tanrı ve onun yarattığı tüm varlıklara karşı duyulan bir yakınlık, bir eğilim diye tanımlar. Tanrı insanla özdeş olduğundan “kendini seven Tanrı’yı, Tanrı’yı seven kendini sever”. Çünkü sevgi kendini başkasında, başkasını kendinde bulmaktır.
Sevginin olmadığı yerde öfke, kırgınlık, çözülme ve birbirinden kopukluk gibi olumsuz durumlar ortaya çıkar.
Derviş Yunus’a göre sevginin ekildiği yer ise gönüldür. İnsan, gönlü sayesinde yaratılmışların en şereflisi olur. İnsanı anlamlandıran, ruhunu kıpırdatan, duygu dünyasının kapısını açan gönlüdür. İnsanın içindeki gökyüzü, gönülle aydınlanır. Işığı başka gönüllerde yeni aydınlıklar doğurur. Kalp, gönülden dolayı vücudun bir parçası olmanın ötesine geçerek sırlar âlemine yükselir. Ve nice güzellikler, iyilik ve doğruluklar çiçekli bahçeler olup varlık âleminde yer bulur.
İnsan gönül kulağıyla duyar, gönül gözüyle görür, gönülleri hoş tutar, gönülden bağlanırsa gönüllere girer, birlik âlemindeki gerçeği kavrar, mutlak varlığı içinde hissederek huzura erer. Ruhun derinlerinde yeşeren bin bir baharın adıdır gönül. İnsan, Allah’a gönül yoluyla ulaşır. Bu yüzden gönül arıdır, dururdur, hiçbir olumsuzluğu içinde barındırmaz. Kin, fitne, hasetlik gibi kötü duygular kalbe girince gönül, oradan ayrılır, kendine hiçbir kötülüğün bulaşamayacağı güzellikler ülkesine göç eder. Bu nedenle kişi ona iyi bakmakla mükelleftir.
Bir kez gönül yıkdun ise bu kılduğun namaz değül
Yitmiş iki millet dahı elin yüzin yumaz değül
Yol oldur ki toğrı vara göz oldur ki Hakk’ı göre
Er oldur alçakda tura yüceden bakan göz değül
Toğrı yola gitdün ise er eteğin tutdun-ısa
Bir hayırda itdün ise birine bindür az değül
Yunus bu sözleri çatar sanki balı yağa katar
Halka mata’ların satar yüki gevherdür tuz değül. ”
Aşk, gönülde tecelli eder. Gönül, onunla zenginleşir, onunla anlam bulur. Aşk, bütün evrenin yaradılış sebebidir. Beşeri aşkın, basamaklarından çıkılarak ilahi aşka ulaşılır. Aşk, insanın yaradılışından getirdiği bir duygudur ki, mekanı gönüldür. Aşk, cemali ruh ile celali nefsi terbiye ederek kemale ulaşmaktır. Aşk gerçek vuslatın habercisidir.
Aşk, bilen insanın sorumluluğu, paylaşmanın ilk adımıdır. Aşk, zorluğun mengenesinden göğe doğru bir kanatlanıştır. insanın yürek ürperişleriyle sonsuzluğa uyanmasıdır. Aşk, tan ağartısıdır, gün ortası aydınlıktır. Yunus Emre, bütün düşüncelerin temeline “hakiki aşkı” yerleştirir. Tanrıya ulaşmada, insana yaklaşmada ve insanlar arasıında güzelliklerin doğmasında esas olan bu aşkı ele alır.
İşitin ey yarenler, aşk bir güneşe benzer,
Aşkı olmayan gönül sanki bir taşa benzer.
Taş gönülde ne biter, dilinde ağı tüter,
Nice yumşak söylese, sözü savaşa benzer.
Aşkı var gönül yanar, yumuşar muma döner,
Taş gönüller kararmış, sarp katı kışa benzer.
O sultan kapısında, o Hazret tapısında,
Aşıkların yıldızı her dem çavuşa benzer.
Aynı hırs o olmuştur, nefsine o kalmıştır,
Kendine düşman olmuş yavuz yoldaşa benzer.
Aşktır kudret körüğü, kaynatır aşıkları,
Nice kaptan geçirir, ondan gümüşe benzer.
Aşık gönlü dölenmez maşukun bulmayınca,
Kararı yok dünyada pervazı kuşa benzer.
Münkir sözünü bilmez, sözü ileri varmaz,
Neye benzetir ise, anlanmaz düşe benzer.
Geç Yunus endişeden, gerekse bu pişeden,
Ere aşk gerek önden, ondan dervişe benzer.”
Demek ki, Yunus Emre’deki aşk da, gerek tanıma ve gerekse sevgi cihetinden, insandan başlamaktadır. Şüphessiz Yunus’u yunus yapan bir değil bütün insanlara aynı nazariyet ile bakmasıdır
Cümle yaradılmışa bir göz ile bakmayan
Halka müderris ise hakikatde âsıdur”
“Gönül Çalab’un tahtı gönüle Çalab bakdı
İki cihan bedbahtı kim gönül yıkar-ıse
Sen sana ne sanursan ayruğa da anı san
Dört kitabun ma’nâsı budur eğer var-ıse
Yunusun anlayışında bu göze ve gönüle sahip olan kişi dosttur, erendir. Eren barış içinde yaşamayı, bütün insanları kardeş görmeyi, kendini sevmeyeni bile seven kişidir. Onun gönlü yalnız sevgiyle, dostluk duygularıyla doludur. Evreni bir Tanrısal görüş alanı olarak bildiğinden, erenin evrene karşı da sevgisi, saygısı vardır. Eren’in gözünde insan, bir küçük evrendir, büyük evren ise Tanrısal özün kuşattığı sonsuz varlık alanıdır. Eren olma aşamasına ulaşmış kişide erdem, alçakgönüllülük, eli açıklık, yetkinlik, olgunluk bir bütünlük içinde bulunur.
Yunus Emre’nin bir başka davası da erenin sahip olduğu bu gönüldeki güzellikleri güzel bir dil ifade etmesidir. Gönül dilinin insan hayatındaki önemini şöyle dile getirir:
“Söz
ola kese savaşı, söz ola bitire başı,
Söz ola ağulu aşı bal ile yağ ide bir söz
Kişi bile söz demini demeye sözin kemini
Bu cihan cehennemini sekiz uçmağ ide bir söz
Yunus imdi söz yatında söyle söz gayetinden
Key sakın o şeh katından seni ırak ide bir söz”
Yunus’u anlamak ve Yunus gayesinin insanlık adına doğru anlaşılmasını sağlamak için büyük çaba gösteren Dr. Mustafa TATÇI, Yunus’un dili için şöyle söyler:
“Yunus, Türkçe’nin bir virtüözüydü, dilimize mana elbisesini o giydirdi. O, bizim aşk ve gönül dilimiz oldu. Kelimeler maveraya onun mısralarıyla kanıtlandı. İçi boş sözler, onun şiirlerinde anlam kazandı. Evde, çarşıda ve sokakta konuştuğumuz kuru ve sıradan kelimelere ses, ahenk ve mana vererek mücerret aşk dilimizin de kurucusu oldu.’’
“Türkçe’nin bir sanat,felsefe ,bilim ve edebiyat dili olabileceğini değil, olduğunu gösterdi. Yunus, Türkçe’nin zaferidir! Estetik doktrinlerin ve felsefi disiplinlerin tezgahında yetişmeyen bu Türkmen dervişi, kendindeki ‘içi’ olduğu kadar, dilimizin de içini yakaladı.”
Mustafa TATÇI Yûnus Emre Divanı’nda bütün bu sıfatları taşıyan yüce gönüllü erenin (d.1240-1 / ö.1320-1) elde edilen son belge ve bilgilerle hayatı ve ilahileri bir araya getirilmiştir. Eserin sonunda metinlerden hareketle hazırlanan sözlük ve dizin Yunus’un anlaşılmasında okuyucuya önemli katkılar sağlamıştır
Şimdi okuma, düşünme tanış biliş olma ‘sevelim sevilelim’ deme vakti. Yunus’un derdiyle dertlenenlere, izinden gidenlere ‘sevelim sevilelim’ diyen Yûnus gönüllülerine verilen bir hediye… “Bu bizden önden gelenler manâyı pinhân dediler/Ben anadan doğmuş gibi geldim ki uryân eyleyem” diyen Yûnus Emre, insanlık tarihinin en güzel değerlerinden biridir. Bu değeri, gerçek değeri ile tanıtan eser, yedi yüz yıldan beri gönlümüzün dili, dilimizin gönlü olmuş aşk ve irfân kaynağımız olan Yunus’u serçeşmeden bize sunar.
İslam’ın derinliğini ve Türkçe’nin inceliğini anlamak bitip tükenmek bilmeyen kaynak sularına benzeyen Yunus’un çeşmesinden kana kana içmek ve onu anlamaktan geçer. Yunus’u anlamak için onun ayak izine basarak yürümek gerekir.Bu anlamda elimize alacağımız bir fener gibidir Yunus Emre külliyatı.
“Yunus Emre; varlık birliği, ilim, aşk, ahlak, nefis terbiyesi gibi konularda, İslam tasavvufundan hareketle mükemmel bir düşünce sistemi ve hayat tarzı ortaya koymaktadır. Dünün, bugünün ve yarının dünyevi sıkıntılarla gönlü daralan insanı, Yunusun zaman ve mekan üstü mesajlarından çok şeyler alacak,onu okuyup anladıkça gönül darlığından kurtulacaktır.”(Dr.Mustafa TATÇI)
Bugüne kadar pek çok kişi Yunus’tan söz etti, onu anlamaya ve anlatmaya çalıştı.
“Ben bir aceb ile geldim kimse halim bilmez benim/Ben söylerem ben dinlerem kimse dilim bilmez benim” diyen Yunus’u doğru anlamak için hâl ilmi olan tasavvufun remizler dünyasına girmek gerekir.
Mustafa TATÇI bu çalışmasıyla sahada bir ilki ortaya koymaktadır. Tatcı’nın Yûnus Emre’nin şiirlerine tasavvuf dünyasının kitâbî ve tecrübî bilgileriyle getirdiği yorumlar Yunus’un anlam dünyasına doğru en güzel pencereyi açmıştır.
“ Yunus, can evimizde inanç ışığı yakan; gönlümüzde Tanrı sevgisi uyandıran şiirleriyle adını ebediyete mühürlemiş bir gönül abidesidir.” diyen TATÇI,
Bu abideyi anlamak öncelikle onun dilini anlamaktan geçtiğini de vurgulamaktadır. “Benim dilim kuş dilidir” diyen Yûnus Emre’nin remizlerinin dünyasına açılan yepyeni bir ufuktur. Yazar bu eserinde, Yûnus’un “kuş dili” dediği erenler dilini, Yûnus’un geçtiği yollardan geçerek çözümlemekte, okuyucuyu gerçek bir irfân sofrasına davet etmektedir.
İy benüm ömrüm kuşı kanda varasın bir gün
Ecel avlayup yudar ele giresin bir gün
Gelüp göğsüne kona dutuşup canun yana
Bir kadeh şerbet suna içip kanasun bir gün
Görmeğe gelenleri hatırun soranları
Sevgüli yaranları görmez olasın bir gün
…….
İkilikten usandum ışk tonını tonandım
Derdi hanına kandum dermanum yağma olsun
Geçtim bitmez sagınçtan usandum yaz u kışdan
Bostanlar başını buldum bostanum yağma olsun
……..
Zihri derya ki katreden görindi
Ne deryadır ne katredir gör indi
Acep katre ki derya anda mahfi
Bu mahfi sırrı sen senden sor indi
……..
Bu külliyat büyük Türk düşünürü Yunus Emre’nin hayatı, manevi yönü ve eserleri; tasavvuf düşüncesi etrafında yorumlanarak açıklanmıştır. Eserlerinde işlediği konular ve bu konuların sembolik değerleri belirtilmiştir. Onun şiirlerinde yer alan insana ve doğaya dair kavramlar, bu kavramları karakteristik bir şekilde yansıtılarak şiirleri ele alınmıştır. Divandaki şiirler en doğru bir şekilde tespit edilmeye çalışılmış, nüshalar arasındaki farklar dipnotlarla gösterilmiştir. Eserlerin tenkitli metinleri gramer özellikleri korunarak ortaya konulmuştur. Dolayısıyla bu esrelerde Yunusun terminolojisi ile mana aleminin kapısını çalıp Yunus ile bağdaş kurabilme imkanı sağlanmıştır. Yunus Emre’yi ve onun manevi dünyasını insanılığı misafir eden kıymetli bir çalışmadır.
Dr. Mustafa TATÇI’nın Külliyatın önemini arz eden son cümleleri ile noktayı koyalım.
“Yunus Emre Külyatı, bilen, gören, duyan, seven ve gören çağdaş Yunusların yetişmesi için hazırlanmıştır. Yunus’u yetiştiren, Yunus’un konuştuğu dili konuşan, Yunus gibi düşünen bir topluma mensup olmak gibi bir şeref bize yeter vesselam!”