Kırmızı Gül Demet Demet / Hatice Türkmen Yurtseven
Erzurum yöresine ait olan bu türkünün tıpkı sözlerinde olduğu gibi yaşanmış bir hikâyeden yola çıkarak yazılmış acı bir hikâyesi var.
Araştırmalarıma göre bu türkünün iki tane bilindik hikâyesi çıkıyor karşımıza. Bir tanesini araştırmayı uygun bularak başladık türkü yolculuğumuza;
Revan, bugünkü adıyla Erivan, yani günümüzde Ermenistan’ın başkenti… Türkümüze konu olan olayın geçtiği zaman ise, büyük ihtimalle 17. yüzyıl sonrası… Neden derseniz, Revan Osmanlı’nın önemli bir ticaret merkezi o zamanlar. Kervanlar gider gelir, mal götürüp, mal getirmişler…
Mehmet de gidip gelen kervancılardan birisi. Anasının da tek ‘balası’ Tek oğlu! Erzurum yöresinde üç beş dönümlük tarlalarını ekip dikiyorlar. Yetiştirdikleri ürünü de kervana katıp, Revan ‘da satıyor Mehmet. Bir de alışkanlığı var Mehmet’in. Her akşam tarla dönüşü, bahçelerden derlediği demet demet gülleri getiriyor anasına. Anayla oğul arasında bir simge gibi kırmızı gül demeti. Sevgi, saygı sembolize ediyor. Gülleri evinin duvarına asıp kurutuyor ana. Mehmet kervandayken onlara baktıkça oğlunu görür gibi oluyor. Rüyaları hep Mehmet
üstüne. Her defasında kervanın dönüşünü dört gözle bekliyor. Bazen kışın yola saldığı oğlu yazın dönüyor. Bazen de tersi oluyor. Kervanın dönüşü, bayram gibi! Kimi kocasını, kimi yavuklusunu karşılıyor. Kimi analar da oğlunu.
Sarılıp, ağlayanlar, sevinç gözyaşı dökenler.
Son zamanlarda Veba hastalığı kırıp geçiriyor ortalığı. İlkin bir ateş sarıyor bünyeyi. Kusma, iltihap, baş dönmesi, en sonunda da sayıklama, artık kurtuluşu yok. Sayıklaya sayıklaya götürüyor insanı. En erken üç gün, en geç yedi gün içinde başlıyor sayıklama.
Kurduğu tüm dünya yok oluyor bir anda insanın. Ecel bu! Kimini sele, kimini yele verir. Mehmet’i de Revan’da vebayla yakalıyor. Sayıklaya sayıklaya gidiyor Mehmet. Kucak dolusu kırmızı güller elinde kalıyor. Sevgiliye özlemi de dilinde!. Artık bir çalıdır mezar taşı Mehmet’in!. Bir tek Mehmet değil vebaya teslim olan. Kervanın çoğu kırılıyor. Sahipsiz mezar oluyor Revan’da. Kalanlar perişan. Yaşıyor olmaktan utanıyorlar sanki.
Sanki ölenlerin sorumlusu ölmeyenlermiş gibi… Ağır ağır Erzurum’a giriyor kervan. Analar, bacılar, sevgililer, oğullar, eşler. Meraklı gözlerle karşılıyor kervanı. Aradığını bulan sarmaş dolaş. Gözyaşları hıçkırıklara karışıyor. Aradığını bulamayanlar, ilk rastladığına soruyor;
”Oğlum Mehmet’im nerede? Birlikte çıktınız kervana. Nerede kaldı”.
Sen sen ol da gel cevapla. “İlkin kusma başladı. Sonrada bir ateş, en son sayıklama başladı. Tüm sevdiklerini bir bir sıraladı. Titreye titreye sayıkladı. Yedi gün dayandı Mehmet. Sonra, sonra bir çalının dibine gömdük onu”. Gel de söyle bunu. Söyleyebilirsen!. Hem de anasına… O ana deli olup dağlara düşmez mi? Avuçlarını göğe açıp, Rabbinden medet dilemez mi? Kırmızı gülün merhem olmasını istemez mi? Karayağızın güzeli oğlunu, canından parçayı alıp götüren ölüme, ilenmez mi? Anadır, alıyor veriyor, veriyor alıyor. Oluru yok, diline kırmızı gülleri doluyor. Ol tabipten medet diliyor, olmuyor.
Ver elini dağ yolları, dilinde türküsü, gönlünde oğlunun hayali.
Deli olup dağlara düşüyor. O’nu son görenler elinde bir demet kırmızı gül, dilinde ”Kırmızı gül demet demet. Sevda değil bir alamet Şol Revan’da balam kaldı. Yavrum kaldı”… diye diye söylenip dağ tepe dolaştığı söylenir ve Erzurum dağlarında yankılanır sesi günümüze dek….
Kırmızı gül demet demet
Sevda değil bir alamet (balam nenni, yavrum nenni)
Gitti gelmez ol muhannet
Şol Revan’da balam kaldı (yavrum kaldı, balam nenni)
Kırmızı gül her dem olmaz
Yaralara merhem olmaz (balam nenni, yavrum nenni)
Tabiblerde derman bulmaz
Şol Revan’da balam kaldı (yavrum kaldı, balam nenni)
Kırmızı gülün hazanı
Ağaçlar döker gazalı (balam nenni, yavrum nenni)
Karayağızın güzeli
Şol Revan’da balam kaldı (yavrum kaldı, balam nenni)