DergiZan

Yazı ve Sanat Ülkesi

Islığı Dilinden Eksilmeyen Şair – Terzi  ya da “Düşlerim Özgür Olsaydı” / Mustafa Işık

 İnsan yazın hayatında, deyim yerindeyse ikinci kırkını çıkardıktan sonra hatıraların satır aralarında bir daha gezme ihtiyacı hisseder, dönüp geçmişe doğru seyrüsefere çıkmak ister. Hangi hatıra yüreğini kanatlandırır, hangi hatırada yüreğinde bir yerlerin kanadığını hissederek derinden bir of çeker. Çekilen bu of’ların karşısında yıkılacak bir dağ bulur mu bilinmez. Sözün ehli ustalar da öyledir. Bazen geriye dönüp de yazdıklarının rayihasını bir daha doya doya çekmek isterler. Tıpkı şair, yazar Abdurrahman Adıyan’ın yaptığı gibi… Hayatın acısını, ıstırabını çekmiş, yoklukla mücadele etmiş, hem okumuş hem bir mesleğe çırak verilmiş, böyle yetişmiş usta. Şair, geleceğe doğru çıkılan yolculukta, gözleri ufka çiviliyken, yazım serüveninin ilk hâsılatı olan “Düşlerim Özgür Olsaydı”nın ikinci baskısı ile geçmişin izlerini tekrar adımlama gayretindedir.

Abdurrahman Adıyan’ın son kitabı, İbrişim Kitap Yayınevi’nin ilk kitabı. Bol okurlu olması temennisindeyiz elbet. Üstad, İsmailî bir teslimiyetle başladığı mesleğinde, eline bağlanan yüksükle ve parmaklarının arasına tutuşturulan iğneyle hayata bağlanır. Koluna takılan “altın bilezik” ondandır. Manidardır ki iğneyle kollar takmakta ustalaşan şair, yârin kollarına atılamadığından şikâyetçidir. Attığı her dikiş onu düşünce deryasına gark etmiştir. Kendi deyimiyle, yıllarca iki ‘d’ harfini yaşadığını; iğneyle kazdığı kuyularda Yusuf’a ulaşamadığının nedameti içerisindedir. Arayışı, onun şairliğinin arka bahçesidir, bu sebeple. Adıyan, kadîm mesleğinin verdiği titizlikle “İğneyle kuyular kazdım Yusuf’a ulaşamadım” dediği kuyuları kazmaya, son kitabı Düşlerim Özgür Olsaydı adlı deneme kitabıyla devam ediyor.

Titizlikle emek verilmiş bir çalışmanın en sade haliyle ifadesi kapağındaki sunumla da kendini belli ediyor. Türkiye’nin önemli edebiyat ve sanat dergilerinde okuyucuyla buluşmuş, çok sayıda okurun dikkatini, beğenisini çekebilme özelliğini göstermiş birbirinden güzel bu denemeleri yenileyerek ve yeni bir bölüm ekleyerek okuyucuya 2017 yılı hediyesi olarak tekrar sunması doğru ve isabetli bir tutumdur.

Abdurrahman Adıyan’ın ideali, hayatı boyunca dar bir kumaştan bolca bir elbise biçmek olmuştur. Bunu yaparken de metotların kifayetsizliğinin onu çokça yıprattığının farkındadır. Çok yorulmuştur; fakat yılmamıştır. Şair olmanın verdiği hassasiyetle bulunduğu coğrafyanın ve yaşadığı çağın acısını, gerçeğini geleceğe taşımakla görevli olduğunun gerçeğini hiçbir zaman göz ardı etmemiştir. El emeği, göz nuru iğneyle kazdığı kuyuların dehlizlerinde insanı görmüştür Tüm insanlar gibi renklerin değişikliğini yaşamıştır.Düşlerim kanat takmış, benden öteye, ötelere uçuyorlardı diyen şair, kırgın düşlerine beyaz bayrak açma telaşındadır ve durmadan göğe haykırarak onlara mavi seyirler dileme gayretindedir.

Bir şiir dervişi… Kelamın delişmen atlısı, Adıyan… Hüznün kor hali satırlarına dolanıp, kelimelerin sihriyle şaha kalkmış doru taya binmiş gibidir. Maziden, gelenekten, yerlerden, göklerden seslenir bize. Bir ince yağmura tutulmuş gibi, hafif bir ürperti vurur ya saçlarımıza; ılık bir bahar güneşi tenimizi öpme telaşındadır. “Düşlerim Özgür Olsaydı deneme kitabında da ruh üflediği kalemiyle şairin şiirle yoğrulan yüreğinin terennümü karşılar bizi.

Şiirli bir yüreğin doğal, duru, hüzünlü sesi onun duyarlılığının da, şuurunun da ifadesidir. Şair Adıyan, iğneyle taşı yontuyor âdeta. Ortaya çıkardığı kömürden doğma bu mücevher, terzi titizliğiyle öyle bir iğneden geçmiş ki, nev-i şahsına münhasır bir kıymete bürünmüş hazine nev’indedir.

Eserdeki denemelerin her biri farklı bir konuyu dile getirse de, yazar,  bütün kötülüklerin insanoğlunun yaradılış gayesinden ve özünden uzaklaşmasıyla paralel olduğunu tespitini yapıyor. Yine, kurtuluş reçetesi olarak da değer yargılarına sahip çıkmakla, milli manevi değerleri özümsemekle olabileceğini vurguluyor. Eserlerinin genelindeki hâkim tema olan hüznün ağır havası, bu eserde de med-cezir havasını oluşturmaya devam etmektedir.

Herkesin ağzındaki sözü eğirip durduğu günümüzde, kendi söküğünü de dikme telaşındadır, üstat. Kadîm mesleğin / terziliğin verdiği hassasiyetle, kılı kırk yararcasına elindeki mezuraya vurup kelamın hasını ortaya çıkarma gayretindedir. Sözü gümüş, sükûtu altın suyuna ne kadar batırırsak batıralım hakiki söz ve sükût değerini hiçbir zaman yitirmeyecektir. Bunun kanıtını yeniden, şair kaleminde görmekteyiz.

“Düşlerim Özgür Olsaydı adlı deneme kitabı, yazarın uzun yazım yolculuğu sırasında zaman zaman yolunun kesiştiği dergilerde yayınlanmış denemelerinden oluşuyor. Kitabın birinci baskısında denemeleri iki bölüm halinde sunan yazar, yeniden gözden geçirilmiş ve geliştirilmiş şekliyle okurun karşısına çıkıyor. İkinci baskıda yine önceki yazılarına akran diğer denemelerini de ekleyerek üçüncü bir bölüm daha oluşturmuş. Böylece içeriğin tümüne bir bütünlük kazandırılmış. Kitap, üç bölümden oluşmuş. Ben Söyleşmeleri adlı I. bölümde birbirinden güzel on dört deneme bulunmaktadır. “Özgürlük Düşleri adlı II. bölümde ise dokuz deneme ile yazar, düşlerinin özgürlüğüne kol kanat germektedir, okuyucusuyla birlikte. İkinci baskıyla kitaba eklenmiş olan “İnsan Hâlleri” adlı III. bölümde ise on iki denemesi ile şair dilliliğin verdiği naiflikle gönlümüze hoş sefalar katmaktadır.

Açık, anlaşır bir üslup da bu yolda gönle fethe çıkmanın atıdır yazarın kalem mahareti. Şiirselliğin resmidir dizeler, akıcı bir bahar esintisidir yüreklere hoşnutluk veren, alna tatlı tatlı çarpıp uçuşan kelebekler misali. Yaşamın içindeki anı yakalar, o yakaladığı an’ın görüntüsünü en net fotoğraf makinelerinin kalitesiyle satırlarına taşımayı başarır âdeta. “Riya elbisesi giyinip sahte gülücük maskesi takanları” kareler. Yaşanmışlıklarını ilmek ilmek işler hayat gergefine, üstat. Hüzün, akşamdan önce onun yüreğine oturmuştur. Dostlarının tarifiyle Adıyan, “İnsanlığın kinini, nefretini, kavgasını sesinde eritmiştir, ama onun söyledikleri kavgayı bileyen bıçak gibidir. O, engin yüreğinin tınısını özleyen bir düş prensidir. Dostlarının yüreğini yüreğinden yakın bilir, çünkü o bizim kadar bizimledir.

Aşamadığı Kafdağı’nın dumanının hiç eksik olmayacağını bilir Adıyan. Canhıraş sesiyle hep Anka’nın kulaklarını tırmalar ve daima içindeki güzelin sesine ses vererek bunun çaresini aramaktadır. Çok iyi bilir ki, hasretlik olmazsa vuslatın kıymeti olmayacaktır. Gecenin tınısını bozan keskin seslerin kalemini tutan el onun elidir. Dert adamı söyletir, sözü şair Adıyan ile bir daha muhatap bulur. Onun yığınca derdi vardır çünkü ve bunu göğüsleyecek dostların da arayışının izlerini satır aralarında görmemiz mümkündür. Yapraklarda ölümün soğuk yüzünü hissedecek kadar hassas bir duyarlılığa sahip üstat, insan hâllerinin en genel resmini yansıtır sayfalarına, memleketimizin manzaralarını bize seyrettirir.

Unutulmamalıdır ki, geleneği olmayan hiçbir şeyin geleceği de olmaz. Toplumsal hassasiyetlerimizi, değer yargılarımızı yüreğimize nişane kılmadıktan sonra, sözün tesiri de kıymetsizdir. Şair bunun bilincindedir, söyleyecek sözü olan herkesin, zamanı geldiğinde söylemesi gereken sözünü sakındırmamasını salık verir. Hakikat üzere olan sözle hoş bir seda bırakma gayretindedir. Hissiyatımızın tercümanı olan şair, kulaklarımızın pasını silmeye yetip de artan bu davudî sesle en lâtif, en zarif ve en asil haliyle bize seslenmektedir.

Düşleri mordur Adıyan’ın, gridir, buruktur biraz; biraz yabandır biraz da kendinden öte bir yerlerdedir. Dar bir kumaştan bolca bir elbise dikme hayaliyle düşlerine tutunan terzi/şair, metotların kifayetsizliğinin yorgun düşürdüğü düşlerinin özgürlüğünün arayışı içindedir. Yazarın, Ah!.. Bir de özgür olsaydı düşlerim” mısrası, canhıraş feryadı, yüreğimizdeki kuyuların dehlizlerine çarpa çarpa yankı yaparak bizi sağır etmeye yetecektir.

“Ah!.. Bir de özgür olsaydı düşlerim(iz)”…

Bu yazıyı paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu yazarın toplam 48 eseri bulunmaktadır.

Yazarın diğer yazıları