DergiZan

Yazı ve Sanat Ülkesi

Beyhude Geçti Yıllar / Zeynep Yılmaz

Doksan yaşına merdiven dayamış Haydar Dede, haftalardır ziyaretine gidip dertleşemediği hayat arkadaşının yanına o sabah erkenden gitmişti. Uzun zamandır gelemeyişini affettirmek ister gibiydi. Gün ilerlemiş akşam güneşi de batmak üzereydi ama o hala bitirememişti içindekileri.

Ah Hacım diyordu (Haydar Dedeyle eşi birbirine böyle seslenirdi), nasıl bu kadar hata yapmama göz yumdun, sen ki haksızlığa göz açtırmazdın herkese ne gerekirse söylerdin beni neden uyarmadın! Ama doğru, sen çok uyardın da ben dinlemedim burnumun dikine gitmeyi maharet saydım. Eee ne de olsa erkek aklı kadın aklından üstündür, kadının sözünü çok tutmayacaksın derlerdi değil mi? Kim demişse bu sözü o da benim gibi ne kadar pişmandır. Danışan dağlar aşmış danışmayan düz yolda şaşmış, atalar sözünü kulak ardı etmenin bedelini nasıl ödemiştir kim bilir! Ben mi ben ödeye ödeye bitiremedim Hacım. Evlatlarımıza neyimiz varsa verdim sen de hatırlarsın kaç defa Hacca gidecektik de bizi vazgeçirmişlerdi. Bir defasında biri ev almış borcunu kapatmak için istedi, verdik. Bir defasında öbürü haciz gelecek aman, dedi ona da verdik bir defasında da diğer oğlan araba alacağım deyince sen feryadı koparmıştın. Yeter yahu yeter, Allah’ ın evini ziyarete de müsaade etmeyecek misiniz bir ayağım çukurda bırakın da ölmeden göreyim diye isyan ettin de geri çekildiler. Senin sayende çıktık Hac yoluna sonra yine istesek de nasip olmadı aynı baskılarına devam ettiler. Sen onları durdurmayı başarıyordun bir nebze. Ama ben hiç başaramadım, dünya sevgisini çıkaramadım gönüllerinden. Hepsi iyi, mert lakin mala mülke tamah etmeleri çok üzüyor beni. Bakıyorum bu sevda benden desem bir çöpüm bile yok bilirsin senden desem sen de elindekini vermeyi, garipleri, eşi dostu sevindirmeyi çok güzel yapardın. Şimdi hala çocuk gibi birbiriyle yarış içindeler biri ev alsa diğeri de alıyor biri arsa alsa öteki benim yatırıma daha çok ihtiyacım var diyor o da alıyor. Kızlar öyle değil onlar senin gibi yedirmeyi giydirmeyi çok seviyor. Ah bu oğlanlar niye böyle oldu bilmiyorum. Hani derler ya ‘dede koruk yese torunun dişi kamaşırmış.’ Belki benden belki de atalarımdandır diye hep tevbe ediyorum ki bu huy düzelsin. Hep derdin Hacım başımızı sokacak bir damımız bir de emekli maaşın olsun bize yeter de artar bile, dedin dedin ya onu bile koruyamadım verdim isteyene şimdi hangi evladımızın evine varsam en kıymetli misafir gibi baş köşeye de oturtuyorlar oturtsalar ne olacak, kendi viran evimizi mumla arıyorum. Senin kıymetini bilemedim Hacım hiçbir şeyin bilemediğim gibi. Koskoca hayat beyhude geçti gitti… Önce can sonra canan derdin onu da dinlemedim ya işte, şimdi görmem gerekiyormuş kararlarımın yanlışlığını. Allah şahit senin yokluğunu hiçbir şey doldurmuyor ah o günlere dönebilsek yine kızsan bana öyle yapma diye söylensen inan gıkımı çıkarmadan dinlerdim seni…

Haydar Dede konuşurken bir yandan hayat arkadaşının mezarının kuruyan otlarını temizliyor bir yandan da toprağını okşuyordu sanki eşinin saçlarını sever gibi.

Yavaşça doğruldu hıçkırık sesleri dikkatini çekmişti sesin geldiği yöne bakınca az ötede genç bir delikanlı bir mezarın üzerine eğilmiş toprağı yumrukluyor, söylenerek ağlıyordu. Haydar Dede biraz kulak kesildi delikanlının isyan kokan sözlerine:

“Ah be babam, ne vardı böyle ansızın çekip gidecek? Ben senden ev mi istedim araba mı istedim ben senden bir güzel söz duymak istedim. Sırf sen mutlu ol diye sevmediğim mesleği seçtim ama yine senin gözünde kıymetlenemedim, bir türlü seni seviyorum canım oğlum, demedin. Niye diyemedin baba bu kadar mı zordu? Şimdi ben de babayım bugün oğlumun birinci yaş günü niye buraya geldim bu güzel günde biliyor musun baba? Çünkü senin gibi olmaktan korkuyorum. Senin gibi sevgimi gösterememekten, oğlumu kendimden uzaklaştırmaktan korkuyorum. Bana nasıl baba olunacağını öğretmeden gittin! Ben şimdi ne yapacağım söyle, söyle…”

Delikanlı toprağa kapanmış yılların kinini, kırgınlığını gözyaşlarıyla akıtmaya çalışıyordu. Omzuna dokunan bir el ile irkildi yavaşça doğruldu baktı elin sahibine tanıdık biri mi diye. Bu elin sahibi Haydar Dede’den başkası değildi.

“Sözlerin benim ciğerimi dağladı evlat, babanı tanımam lakin senin iyi bir insan olduğunu anlayabiliyorum en azından iyi olmak için çaba harcadığını. Gel seninle şu ağacın altında biraz sohbet edelim ne dersin?”

Delikanlı itaatkar bir halde söylenen ağaca doğru yöneldi. Haydar Dede isminin Ali olduğunu öğrendiği delikanlıya sevgiyle nazar ettikten sonra tane tane söze başladı akşam ışıklarının bir bir yanmaya başladığı uzaktaki köyüne bakarken.

“Baba olmak öğrenilmez evlat, herkes yüreğinde saklar dünyaya ait bilgi hazinelerini. İnsana düşen sadece yeri ve zamanı iyi ayarlamaktır. Bu hazineyi kullanmak kolaydır ama zamanı tutturamazsan benim gibi bir asra yaklaşan ömür de verilse huzuru ve mutluluğu yakalayamazsın.”

“Peki bunun yolu nedir dede?”

“On evladım var onunda da ayrı ayrı tecrübe ettim ve sonunda dersimi anladım ama anlatabildim mi hiç bilmiyorum. Belki sen benden çabuk kavrar ve benim düştüğüm hatalara düşmeden huzura varırsın. Hiç kimseyi mutlu etmek için değil gerçekten istediğin için iyi yaşa ve ölçülü ol evlat. Sevgin de nefretin de ölçülü olsun. Kalbinin gerçek sahibini unutma. En çok sevmen gerekeni şaşırırsan seviyorum zannettiklerin de sana düşman olur. Onun için kalbine ve onun sahibine güvenerek yürü…”

Haydar Dede yerinden doğruldu, kendinden beklenmeyen bir çeviklikle Ali’nin omzuna vurdu gülerek:

“Hata yapmaktan korkma, hatanı telafi etmek için çaba sarf etmemekten kork!”

Delikanlı, hızlı adımlarla köye doğru yürüyen Haydar Dede’ ye yetişti:

“Nereye dede nedir acelen?”

“Akşam oldu evlat, gerçek sevgiliyi bekletmek olmaz!”

 

Bu yazıyı paylaş:

One thought on “Beyhude Geçti Yıllar / Zeynep Yılmaz

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu yazarın toplam 3 eseri bulunmaktadır.

Yazarın diğer yazıları