Çalıp Çırpmak İle Kisbü Kâr Olunmaz / Cihangir Boz
Bu sözü köydeki komşumuzdan duymuştum. Araştırdım. “Kisbü kâr” Osmanlıca, “iş-güç, uğraş” anlamındaymış.
Bir gün sabah erken okul kantinine indim. Kantinci yeni güne hazırlık ve temizlik yapıyordu. Beni görünce “Hocam sana bir kaşarlı tost yapayım. Siz Karslılar kaşarı seversiniz.’ dedi. “Olur.” dedim. Bir masaya oturdum. Bir süre sonra tostum ve çayım geldi. Bu arada okulun bahçesindeki çocuklar ve canlılık arttıkça artıyordu. Bu gün bahçeye çıkmamaya karar vermiştim.
Bir yandan çayımı yudumluyor, öte yandan olup biteni
gözlemliyorum. İtişmeler kakışmalar derken müdür yardımcısı ve öğretmenler
sahaya indi. Usulüne uygun bir şekilde sıralar olundu. Andımız okutuldu. Derken
bahçe geç kalan birkaç öğrencinin sırtlarında ki çantalarını zorlayan
koşuşturmasına kaldı. Daha sonra da bomboş. Uğultu okula ve sınıflara dolmuştu.
Masamdan kalkıp kasaya gittim. Kantinci kasada görevli
kıza ” Müdür beyden hesap alma. Bizden olsun.”
Prensibim gereği kabul etmedim. Çıkarken kantinciye ” Çalıp çırpmakla kisbü kâr olunmaz. ” dedim. “Aman hocam ne çalması, biz size ikram etmek istedik o kadar,” karşılığını verdi.
Latifeyle; “Buna da çırpmak diyelim.” şeklinde cevaplayıp çıktım.
Öğle paydosu yakındı. Okul cıvıl cıvıl kaynıyor. Belli ki öğrenciler çok acıkmış. Birden kapım desturca açıldı. Elli beş, altmış yaşlarında bir kadın telaşla içeri girdi. Yer gösterdim. Merdivenler O’nu yormuştu. Nefes nefeseydi. Şakayla: “Ya teyze ne bu telaş, beyin mı dövdü.”
Sağ eliyle dizine vurarak “keşke öyle olsaydı müdür keşke.” Sonra derin nefes aldı. Devam etti. “Benim birinci sınıftaki torun sephanın üzerindeki kira parasını almış okula gelmiş. Allah vere de kaptırıp kaybetmeye. Nasıl öderiz bu ay ki kirayı nasıl nasıl?”
Yüreğim burkulmuştu. İnşallah inşallah kaybetmez
Nöbetçi öğrenciyle çocuğu çağırtıp odaya getirttim. Tombul tombul sevimli bir öğrenciydi. Ninesi bana fırsat vermeden koşup kucağına aldı. Bir yandan öpüyor, diğer yandan “Ne ettin parayı kurban olduğum. Cebinde mı? Ha cebine bir bakayım.”
Sonra çocuğu yere indirip aceleyle ceplerini aradı. Sadece bir eti puf bulabildi. Endişeyle çocukla göz göze geldik. Çocuk eti pufa bakarak “O parayla bunu aldım.” demez mi?
Tabii olarak kantinciyi çağırdık. Mavi önlüklü kantinci içeri girerken gülümsüyordu.
Avucunda da kıvrık halde paralar vardı.
“Eti puf benden olsun. Bu da yaramazın parası.” dedi ve parayı masama koydu.
Teyzenin yüzü gülüyordu. Allah sizden razı olsun, ev sahibine ne derdik sonra? Allah sizden razı olsun…
Akşama doğru kantine uğradım. Bu sefer etrafı toparlıyordu.
Ben bu güzel davranışından dolayı teşekkür edince, yerleri pas pas
yapmayı bırakıp benden aldığı cümleyi bana sattı: “ÇALIP ÇIRPMAKLA KİSBÜ KÂR
OLUNMAZ MÜDÜR BEY!” dedi gülümseyerek.