DergiZan

Yazı ve Sanat Ülkesi

Aşk Adıyla / Sergül Vural

 

Özü aşktan,  sözü aşktan canların cihâna yansır aydınlığı. Gönlün yoldaşlığıyla yâr uğruna yola çıkanların sınırlanmamış ama sırlanmış veya sır perdesi aralanmış neyi varsa itirafları vardır,  havaya, suya,  toprağa…

Merhaba, diyerek çıkılan yolda, aşkın yediveren güllerini bir bülbül tutkusuyla, bir kelebek zarafetiyle sıvazlayarak derebilmek vardır âşıkların gönüllerinde.

Âşıkların kaderidir, kimi zaman hasretlik hâline dayanmanın zorlu yokuşunda tahammül seferinde olmak kimi zaman da kanlarında, canlarında hissettikleri Sevgili’nin derbeder ve çağıltılı nehrine akmak.

Muhabbet bağının sevdâlıları için gönülden bir selâm vermek, bin kere bin defa bedeldir dünyalık bir tahta ve taca. Aşkın ereğidir, Sevgili’ye besmele çekmek.

Gözlerde dünyanın aydınlığı kararmışken umut mendilleriyle siler karanlığı âşıklar.

Onlar ki sessiz haykırışların gökleri sallayacak kuvvetine yaslanırlar. Duygu beşiğinde sallanan gönüllerinde güzel olan ne varsa dünyaya saçarlar, aşk adıyla…

Zamanla hücrelerin birbiriyle yaptıkları akit bozulmaz. Ağlayan gözlerin bahtına gizlenen karalar, dinmeyen yaşların bağladığı karalar, baharları hiç tanımayan ayazlar, mutluluğa hasret çeken çileler ve mâtemi bir yorgan gibi örtünen nice geceler vardır âşıkları bekleyen…

Yârin gözlerinde geceleri ay ışır, gündüzleri güneş… Tebessümlerinde açılan gamzelerle cihân şenlenir gülistan misâli. Güneşin doğduğu günler mevsimler “yâr” olurken mehtâbın çehresinde ömür “ân” oluverir.

Âşık, yüreğini tutsaklığa götürse de savaşır aşkını kaybetmemek için. Yüreğin nurunu karartmadan ve yıldız yıldız ışıldayan gözlerin ışığını söndürmeden sarılır sevdiğine bilinmezlik âleminde. Tutsaklıkla özgürlüğe ermenin mutluluğuna kavuşur.

Fırtına, boran, kasırga yolunu kesse de sağı solu hicran kırıklarıyla dolu olsa da önü ve arkası ihânetle çevrilse de Mevlâ’nın kendisine verdiği şeref doğrultusunda eğriye eğilmeden doğruya yürür. Hiç dur durak bilmeden kendi ekseninde döner Âşık,  aşk adıyla.

Yâre hasret kalan gönül, bin orduya bedeldir tek başına. Kula kul olmadan son hızla kaybettiği baharı yeniden tutma çabasıyla seferdedir. Yaprakları dökülse çimenlerini hazan vursa mevsimi kışa dönse saatleri vedâya kurulmuş olsa da sararan benziyle hiç yorulmadan yol alır zamanın ilerisine…

Kırılmış sırça yürekli canıyla can kırıkları üzerinde yürür sevdâ yıllarını ayakları kan revan içinde… Bir yanında sefâ vardır, bir yanında cefa… Bir tarafında vefâ vardır, diğer tarafında kaybetme korkusu…

Zamanın kollarında boşalır saatin zembereği. Sabırdaki güç, ustadır düğümlenen günleri çözmekte. Yakan ve yandıran bekleyişler eritir sabırlı bedenleri. Eskitilen ömürler, sevgi güneşiyle yenilenir, umutlanır, kanatlanır.

Ziyân edilen anlar gibidir alınan nefesler. Boşlukta sallandığı duyguların ürpertisi rüzgâra kapılmış bir hazan yaprağı gibidir.

Emek verdiği sevgiyi kaybedenlerin durumu uçurtma uçururken elinden kaçıran bir çocuğun kaderine. Kaybettiği uçurtmasını ömür boyu gökyüzünde arar o çocuk Bu nedenle ne gökyüzünün mavisini görebilir ne de güneşin ışıltısını. Sıkı sıkıya tutunduğu rüyaları yurt bilir.

Oysa nice uçurtmalar almıştır semâ;  ne ilktir, o kaçışın ardından umutsuzca bekleyiş, ne de sondur kaybedilen o uçurtma…

Kaçış nereye kadardır, bilinmez… Veya kaçış neden, kimden, neye ve niye?

Hangi zamandan hangi zamanadır kaçmak?

Var olan hiç bir şey aynı kalmaz, kalamaz. Canlı, cansız tüm varlıklar değişir. Zaman ömürden yana olmasa da ömür hep zamanın içindedir.

Donan erir, eriyen donar…

Yanan söner, sönen yanar…

Ölen dirilir, dirilen ölür!

Asırlarca yük acılarla nasırlanmış bedenlerin vuslat özlemiyle hafifler. Nöbet ertesi bir sevdâdan arta kalan ne varsa seherlerde duâlara sarılır.

Dinginliğin koynunda dinlenen dalgaların deryayı şahlandırması neyse kavuşan yüreklerin şahlanışı da öyledir. Sevdâ bir insanın başına gelecek en güzel ihsandır. Sevdâdan nasipsiz kalmak ise takdir.

Gel ey, karanlık sanılan aydınlığım gel!..
Gel ey, sımsıcak umudum!..
Beyaz gelinliğim gel!
Gel ki tersine dönsün âlem,
Yeniden doğsun güneş,
Gel ki Kevser Irmağım!
Geçsin susuzluğum…
Gel ki gece erisin gözlerinde,

Aşk adıyla…

 

 

Bu yazıyı paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu yazarın toplam 3 eseri bulunmaktadır.

Yazarın diğer yazıları