DergiZan

Yazı ve Sanat Ülkesi

Rasime / Sema Kaloğlu

Rasime henüz onaltısında dupduru bir su damlası. Rasime istiridyeden henüz çıkmamış henüz insan eli değmemiş doğal narin inci tanesi…

Gittiği bir cemiyette onu görüp beğenen ve babasının kapısına “Allah’ın emri Peygamberin kavli” diye dikilen bir çok aileden sadece biri “Kottik” İhsan’ın ailesi ve belki en olmazı.

Rasime’nin babası devrin zengin tüccarlarından. Erzurum’dan istanbul’a, Erzurum’dan Acem’e mal çeken bir tüccar. Asil soylu temiz imanlı İbrahim efendi canbaz yani canlıcı. Hanımı babadan zengin ve asil Alime hanım. İbrahim efendi ömrü boyu hiç çalışmasa yan gelip yatsa Alime’nin malı onu sittin sene besler… Ama İbrahim Efendi gururlu, onurlu ve prensip sahibi.

Kottik İhsan her hafta hayvan pazarında yanına gelir, “Osman efendi bana iki koyun parası borç akşama vereceğim” der sabah aldığı borcu akşam kuruşu kuruşuna öder. Bir zaman gelir sürü sahibi olur işleri daha da büyütür oteller hamamlar alır Allah’ın yürü ya kulum demesine şükreder arttıkça artar. Sonraları kendini tarif ederken “çöplükte bittim gül bittim” diyecek kadar da geldiği yeri ve halini iyi bilen biri.

Rasime’yi istemeye geldiklerinde İbrahim Efendi hemen geri çevirir usulünce ve tenbihler evine eşine “yeniden gelecek olurlarsa sakın yüz vermeyin geri yollayın benim onlara verilecek kızım yok.”

Devrin hâlâ geçerli vasıtasıdır atlar. İbrahim efendi jep’i olduğu halde attan inmek istemez ve atını da sadece kızı Rasime’ye emanet eder. Rasime kırk seyise taş çıkartacak kadar ehil, akşam sabah babanın atını tımarlar, eğerler, sular yemler… Eski bir Erzurum konağında yaşarlar. Günde elli çobana yemek pişer bakraçlarla. Sabah ezanıyla başlar doluşmaya eve ekmekçiler, çamaşırcılar, ortalıkçılar… Yatsılar kılınır yine de boşalmaz ev. Halka kurulur zikir dönülür. Osman efendi Lütfi Efe hazretlerine müriddir.

Alime paşa Kottik İhsan’ın  hanımına haber eder olumsuz cevabı. Ancak karşı taraf Rasime’den vazgeçmez. İbrahim efendinin karşısında tek kelime edemeyeceği Lütfi Efe hazretlerine gider, durumu arz eder, kendileriyle birlikte Osman efendiye dünürcü gelmesini isterler. Eve bir bomba gibi düşer “efemle geleceğiz haberi”. Alime de kızını bu aileye gelin etmek istemez ve eşine güvenir, İbrahim efendi nasıl olsa vermez diye ancak efe hazretlerini duyunca üzüntüsünden sesi soluğu kesilir rengi kaçar. İbrahim efendi eve başı yerde girer o akşam, endişesi korkusu yüzünde kara ilmek gibidir…

Kız istenir efe hazretleri der ki; kızın küçük abisine “Şamil aç kelamı kadimi orta yerinden aşır oku.” Efe çıkan ayetlerin mealine göre muamele edecek ve hükmünü verecektir. Şamil açar bir aşır okur sonra kendisini müftülüğe hazırlayan hocasına yaranmak ister gibi tutar kendiliğinden bir aşır daha okur… İbrahim Efendi orda ruh teslim etse yeridir, al yanaklarından çekilir kanı kirece döner.

Kıraatın sonunda efe madem iki aşır okudu ikinciye göre uygundur sonu hayırdır Allah mesut etsin der ve kız verilir.

Hem Alime hem İbrahim hem Rasime perişan olur üzüntüden ama efelerine ses etmeleri mümkün değildir. Şamil’in cingözlüğüne bile isyan edemezler…

Bir yıl nişanlı kalırlar ve o zaman zarfında İbrahim efendi kızını oğlan eviyle ilgili hiçbir cemiyete yollamaz damatla görüştürmez. Evden gelin çıkasıya kadar “bozulacak bu iş vermem kızımı” der direnir lakin bişey yapamaz, engel olamaz, şeyhine isyan edemez… Rasime ak duvağı ile eşikten atlayıp indiğinde mecburen, İbrahim Efendi hüngür hüngür ağlar “Rasime öldü Rasime öldü” diye çöker dizlerinin üstüne kalakalır öylece…

Öylesine güzeldir ki boy pos endam… Kalemle çizilmiş, nurla ışıklanmış çehre. Bade gibi al dudaklar, okka gibi minicik bir burun, manalı bakan iri simsiyah gözler, yay gibi kaşlar ok gibi kirpikler, süt gibi bir ten, geceden siyah upuzun lepiska saçlar… Bir erkeği memnun edecek ne varsa hepsi onda toplanmış; güzel ahlâk munis bir yaratılış, sonsuz itaat… evdeki onlarca hizmetliye taş çıkartacak marifet…

Ferit daha o gece duvağını kaldırdığında kahkahayla gülmeye başlar… Anasına seslenir gelinle başbaşa kaldığı odasından “Daha kimseyi bulamadın da mı bana bu çocuğu aldın” der. Kendi de henüz onaltısında olan bu sonradan yetme zengin züppesi o su damlasını beğenmemiş???

Hakikatte; aklı çıkmış, bayılmış karşısındaki güzelliğe ancak daha hayatının baharında yaşayacağı yüzlerce eğlence ve tecrübeyi kendisini evlendirerek engelleyemeyeceğini duyurmuştur babası Kottik İhsan’a…

Kottik İhsan’ın evi çok ilginç bir plandır. Bahçe içindedir haliyle, başta Rasime için yapılan iki kat bitişiğinde ahırlar ve bitişiğinde kottiğin evi. Yani gelin kendi evinden çıktığında bahçeye ayak basmadan ahırın içinden geçer onlarınkine girer.

Ferit önceleri sözle indirmeye çalışır Rasime’yi fakat bakar ki düşmüyor, erim diyip boyun eğiyor sonraları tekme tokat Allah ne verdiyse… O sütte ak beden morlar giyindiği bir gün bir şekilde kardeşi  Nizam’ın gözüne ilişir, oğlan durumu anlar, ablasının kolundan tutar atar arabasına getirir babasının yanına. Hemen telefon açılır avukata gecenin köründe…

Öyle olur böyle olur derken İbrahim Efendi kızını kolundan tutar kocasının evine geri yollar. O esnada Nizam’ın eşi kayınbabasına “Hacım görmüyor musun ablamın halini nasıl neden geri yolluyorsun? gönderme babasının kardeşlerinin lokması mı tükendi ki çektireceksin” dediğinde, Hacı İbrahim ağlayarak gelinine sarılır  ” kızım, Rasime öldü, öldü” der.  “Ha burada ha orada, gitsin evlatlarından gülsün hiç değilse..”

Kottik İhsan oğlunun hallerini bilir, onu mirasından men etmekle tehdit ederek evinin yolunu bulmasını sağlar hep. Lâkin karısı oğluna perde olur. Akşam olup İhsan eve gelip oğlunu sorduğunda “Geldi efendi” der. Rasime’yi  de sıkı sıkıya tenbihler sakın babası duymasın diye. Rasime yalnız başına yatmaktan korkar çoğu gece ahırda atların yanında uyur. Arada kaynanası kendi odasına alır İhsan efendiden gizli, hem de kendi karyolasının altında yatırır genç gelini. Gece kocasına kadınlık eder Rasime de kaynatadan habersiz yatağın altında onları dinler, içine ağlar, hayata kahreder, sararır, solar…

Kış memleketidir Erzurum zenginlerin sayfiyesi kaplıcadır. Ilıca’ya gidilir büyük çadırlar kurulur bir ay iki ay boyunca kırda yazın safası sürülür, hamamda havuzda eğlenilir sonra kış için herkes evine döner. Rasime’nin çadırı yanına bir çadır daha kurulur orada Ferit sevgilileri ile kalır, yemeklerini ütülerini Rasime yapar, onlar safa sürer. Çektiği çile yetmezmiş gibi yüzü hep yerdedir zira herkes onun ne yaşadığını bilir ve pervasızca yüzüne vurur…

Gel zaman git zaman Kottik İhsan Ferit’in İstanbul’da işlerden dolayı yalnız bırakılamayacağı kanaatine varır ve gelip Erenköy’de bir köşk alır, hafta sürmez hanesini göç ettirir. Burada da Rasime için değişen bir şey olmaz üstüne ailesine özlem gurbet yüklenir. Kottik İhsan gelinine öz baba ancak kaynana tam bir kaynanadır. Eve gelen ekmekten bir dilim kesip yiyemez korkusundan Rasime hacı annesine sormadan.

Köşk İçerenköy’dedir ve içine su alınmamıştır. Sokağın köşesindeki çeşmeden ‘çakkıl’larla taşınır su. Rasime sırtına çakkılı vurur getirdiği suyla gece sevgilisinin yanında gelmiş  Ferit abdest alır, üstü başı yıkanır, ütülenir, süslenir  ve yine gider sevgililerinin yanına… Yıllar yıllar sürer bu. Kottik ölür ardından hacı anne… Ferit yaşlanır Rasime çöker ancak Ferit asla dönmez yolundan.

Yalnız anası ve babası öldükten sonra biraz farklılaşır. Mutlaka son model BMV’ye biner Ferit, hastadır. Her yıl yazın bir yahut iki ayını Rasime ve çocuklarıyla tatilde geçirir. Rasime’nin ön koltuğa yanına oturmasına müsade eder, hatta kapısını açar kapatır.

Çocuklarına “anneniz kötü bir insan değil, kötü bir eş asla değil ancak bizim dünyalarımız farklı” der hep “bizi yaktılar ikimizi de yaktılar”

Rasime çok inançlı kadındır. Çarşaf giymez ama yerlere uzanan siyah pardesü, çenesinin üstünde iğnelediği omuzlarını örten siyah başörtüsü ve ellerinde yaz kış  siyah eldiven kullanır. Siyah iri camlı güneş gözlükleri de takılınca yüzüne dair görünen tek şey burnu olur… Ferit onu o haliyle arabanın önüne atar tatile götürür.

Tenin milimini namehram görmemiştir, sesinin mikronunu duymamış. Fırından ekmek alırken işaret eder eliyle sayıyı, sütçüden süt alırken. Haca gideceği zaman kızına “Ahsen sütçüye üç kilo borcum var öde, unutma vebal altında bırakma beni” der. Ahsen sütçüye annesinin evini tarif eder, “oradaki teyze var ya” der, sütçü de “evet dilsiz teyze hatırladım abla” diyince kız basar kahkahayı annem dilsiz değil günah diye konuşmuyor.

İstanbul kalabalığı Rasime eski kadın çarşı pazar işi görmez biryere giderken de ya Ferit ya oğlu arabayla götürüp getirir ama kızıyla Bağdat Caddesi’nin ardarda gelen iki sokağında oturur. Kızının evine gitmek için caddeye çıktığında kimse ona değmesin diye bez çanta diker, yanından geçen erkeklere karşı olur da temas yaşanır endişesiyle çantayı  kalkan gibi kullanır…

Geçenlerde uçmağa vardı Rasime, Rahmet-i Rahman’a yürüdü, sırlandı… Ölmeden vasiyet etmiş, eşinin yanında kendisi için alınan mezara değil kayınvalidesinin üstüne defnedilmek istemiş şükür ki evlatları yerine getirdi analarının  isteğini…

Bir kadının eşiyle mezarda bile yanyana yatmaması, yatmak istememesi nedir bilir misiniz?

Kadının erkeğine verebileceği en ağır cezadır ve en asil… Kayınvalidenin üstüne gömülmek peki? Onlarca binlerce mezar yeri dururken ve üstelik Rasime geride trilyonlarca lira nakit bırakmışken?

Hayat acısıyla tatlısıyla yaşanıp gidilen yer, bir konak ebediyet yolunda, sadece bir konak. Rasime ukbâ da çetin hesapların fitilini ateşledi gömülürken.

Sağlığında, yaşarken kendine o kadar acıyı çektiren kocasına da, oğlunun her halini babasından gizleyip onu teşvik eden kaynanasına da asla asla tek bir kötü söz söylememiş ve söyletmemiş Rasime onlara son dakka kral bir gol atarak gitti.

Asil yerin evladı olmak, asil bir kadın olmak  böyle bir şey olsa gerekti…

Bu yazıyı paylaş:

2 thoughts on “Rasime / Sema Kaloğlu

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu yazarın toplam 3 eseri bulunmaktadır.

Yazarın diğer yazıları