Bir Nida Çağırın Efendiler / Kübra Öztaş
Bir nida çağırın efendiler
Ezelden keza cürmünüz dursun
pas tutmuş ise kulağınız
gönülden ırak diliniz de sussun
Sözünüzde Kâbil’den kalma bir riya
katrandan kara, yahut bilmem ne bela
sonsuz kelam içinde hep en kötü, en eza
Meryem’in bahtından düştü ise bana
Müjgânla süzülür gözlerimden heyula
İlahi!
bu ne elem bir vaka
Derdi başka ise senden,
dermanı yok ise devranda
Dünya da ararken bulmuş ise Rahman’da
ayetine sığınır göz yaşıyla, figânla
Ürkek ve mağdur yaşamak mı zorunda
Tüm cefalar müstehak mı sabiye ve havvaya
Cehennem harlanmaz mı bunca zulüm ezaya
Vay ki şu içimizde vicdan kırıntısı olmasa
cehenneme kalmazdı
yine dünya virandı
Nuh’un tufanıyla
ah çocuk, şen kahkahalar düşerken payına
zülüm selinden geçmek mi kaldı sana
yasın tutmak anaya
şule-i rahman onlara
sanma ki tüm cihan sana tabi efendi
perendeler atmayacak, pervane değil sana fani
musallada yıkar iken gassallar seni
anlayacaksın
ademoğlu kimin nesi
Bir nida çağırın efendiler
Yedi tamu kapısında zebani
Münker Nekir melekleri
temaşada zührenin feri
”İşte eşref-i mahlukat” desin
”o kadim toprağın nefesi”
”ben-i ademin öz suyu”
”devranda ilahi sanat vuku”
Bir nida çağırın efendiler
Habil’in meşrebine denk
Yakup’un gözyaşıyla
bir nida
İlahi adlin huzurunda
Süra üflemeden bir nefha
münacaat ile bir dua