DergiZan

Yazı ve Sanat Ülkesi

Fâsit Dâire – Kısır Döngü / Fâik Kumru

Konuşuyoruz lâkin birbirimizi anlamıyoruz. Herkes, benim sözüm dinlensin, sâdece benim sesim duyulsun istiyor. Hâl böyle olunca da ortalık toz duman. Niye birbirimizi anlamayı beceremiyor, dinlemeyi bilmiyoruz.

Bu menfî durum, elimizdeki müspet seçenekleri azalttıkça azaltıyor. Birbirimize tahammülümüzün olmadığını; konuşmayı bilenlerin dinlenmediğini; konuşmasını bilmeyenlerin, dinlemeyi sevmediğini; kıymetli sözlerin vicdanlarda tesirini göstermediğini vesâire daha birçok sebep sayabiliriz.

Her şeyin maddî boyutunun ele alındığı ve önemsendiği bir devir yaşıyoruz. Manevî hazları alamıyoruz artık; gönlümüz kısırlaştı. Dilimiz lâl; hakîkatleri söyleyemiyoruz. Kulaklarımız sağır; gerçekleri duymak istemiyoruz. Gözlerimiz kör; güzellikleri göremiyoruz. Akıllar sükût etmiş; hâdiseleri idrak edemiyoruz. Ve ne çok fakiriz; maddî olmasa da manevî mânâda.

Herkes dürüstlükten ve nâmustan basediyor. Oysa nâmus, doğru bir sözün ve bir doğru fiilin/hareketin, hayâta yansıtılması ve yaşanması değil miydi? Akıl delirebilir, kalbin ayarı bozulabilir ama vicdan tefessüh ederek çürürse, işte o zaman insan insanlıktan çıkıyor.

Mâlûm, günümüz enâniyet çağı; ego ve benlik şişirildikçe şişirildi. Şimdi cümle âlem kendi rotasının tek doğru yol olduğuna inanıyor. Bazı zevat, herkes bana serfürû etsin, benim huzûrumda eğilsin, en güzel sensin demelerini bekliyor ve istiyor. Ne garip bir vaziyet ki tevâzu gösterisi yapanların, yeri geldiğin zaman bir kibir âbidesi kesildiği ayrı bir gerçek.

Bizim gibi doğu toplumlarının en büyük çıkmazı, aynaya bakıp kendimizi tanımak istemeyişimiz. Bu körlük (kabullenme), politik hayâta yansıyan yönü îtibâriyle bakarsanız, ufak bir eleştirinin ihânet olarak görülmesi; diğer cenâhdan bakarsanız, fitne çıkarmak olarak görülüyor ve algılanıyor olması, oldukça tezat bir durumu sergiliyor.

Oysa müspet/menfî tenkitin en güzel yanı, sizi seven, düşünen veya iyiliğinizi isteyen birinin, sizi îkaz etmesi, uyarması, doğru yöne çağırması ve güzel olanı göstermek adına hakîkatleri dile getirmesi ne kadar hoş ama burada iyi niyet kesinlikle şart.

Zannımca, insanın öncelikle durup, kendini kendi aynasında süzmesi, vicdanının sesini dinlemesi, diğergam ve empati dolu bir hisle hareket etmesi elzem. İnsanlar somut gerçekleri soyut bilinmezler üzerine inşa ediyor. Elle tutulan, gözle görülen, akıl ile idrak edilen ve dil ile söylenen gerçekleri, kendi zanları doğrultusunda çarpıtıyorlar.

Sanki toplum olarak körebe oynuyoruz; tutan tuttuğu herkesi sobeliyor. Mükafat ve ücret olarak da birbirinin geleceğini çalıyorlar. Ve insanî neyimiz varsa hepsini bir bir yok ediyorlar. Vicdan taşıyan her insan, bu yönde hareket eden böyle doyumsuz ve duyarsız güruh karşısında sancıdan iki büklüm bir hâlde inliyor. Vicdan sâhibi herkes, insanlığın insansızlığına ve insafsızlığına ağlıyor.

Ezcümle, birbiriyle konuşan ama anlaşamayan insanlarının durumuna düşüyoruz, yâni “muhâvere-i tebabüliye”; Bābillilerin konuşması.

07 Nisan 2020
Eskişehir

Bu yazıyı paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu yazarın toplam 12 eseri bulunmaktadır.