DergiZan

Yazı ve Sanat Ülkesi

Sayın Cumhurbaşkanımıza / Dr. Hatice Kösecik

Halkın içinden, halkın gözünden yazmak istedim.  Bir hekim olarak, ettiğimiz yemin icabı da olsa gerek kimseyi dışlamadan tedavi etmek durumundayız. Yıllardır içimde olandır Eylül’ün ardından bize yeniden hatırlattıkları. Bu Cennet vatanda ne zaman insanlığımızı kaybettik te, gündüzün ışığında fenerle arar olduk diye düşünür dururum.

Biliyorum ki, bir aile reisi evini zor idare ederken, bir okul müdürü baş olmanın sıkıntılarından bahsederken, koskoca bir devletin idaresi elbette ki zor üstü zordur. Bir kere işinizin gerçekten çok nazik olduğunu, ferasetle, keskin bir zekayla, baktığının ardını görebilme yetisiyle kuvvetle ilişkili olduğunu düşünüyorum. Baş olmak dağlar kadar yükü omuzlamak demektir, bir nevi sırtlanmaktır memleketin sıkıntılarını. Sizin de bunu layığıyla yapmaya çalıştığınızı ümit ediyoruz ülke olarak. Tercihlerini kimden yana kullandıklarına bakmadan milletinizi kucakladığınızı görmeye çalışıyorum.

Tabi ki tüm bunları yaparken yanınızda olanların da liyakat sahibi, ferasetli, empatisi yüksek, işin ehli insanlar olmasını arzu ediyoruz ki, ülkemiz bölünmesin, kimseler vatanımız için planlar yapamasın, aklının ucuna dahi getiremesin.

Yaradan güç ve kuvvet versin ki yöneticilerimize Türkiyemin sırtı yere gelmesin.

Ben hekim olarak, ailelerin sağlıklı olması için çalışan bir fert olarak, kadın ve çocukların özellikle iyi yetiştirilmesi için çabalayan bir tıp doktoru olarak size yazmak istedim. Kim bilir belki de şu son günlerde yaşanan olaylar da sebep oldu yazmama.

İstiyor ki anne yüreğim daha çok Eylüllerin ardından bakakalmayalım. Mevsim yazken hazanı yaşamayalım. Küçücük bedenler insafsızca katledilmesin, Eylüllerin gidişi ders olsun hepimize.

Kadına, çocuğa, adama şiddeti kaldıramıyor bu ülke artık. İnsani vasıflarını yitirmiş, neye benzeteceğimi bilemediğim bu cinsi sapıklar, biliyorum ki en özel, en etkili şekilde devletimiz tarafından müstahak olanla muamelesi yapılacaktır.

Ne kadının, ne erkeğin hele de yavruların mağdur, mahzun olmasını istemiyoruz milletçe. Bizim insanımız sahip çıkandır, yardım edendir, merhametlidir, Zamanında nasıl ülkesini koruduysa savaşta şimdi de bu içleri paramparça eden durumda da bir olur, beraber olur. Hekimlik hayatım boyunca, tedavi etmeye çalıştığım, seminerler verdiğim süre içinde öğrendiğim, tespit ettiğim bazı şeyleri paylaşmak istedim sizinle.

Eğer kadın iyi yetişirse, aileler de çok çok iyi, mutlu, huzurlu oluyor. Cinsiyet, fıtrat farkı olarak daha naif olan kadındır. Belki fiziksel olarak güçsüzdür ama beyinsel olarak gayet de güçlüdür. Bunun bilincinde olsak da, kendine kaldırılan eli, o kırılası elleri def edebilecek güçte değildir çoğu zaman. Annedir, eştir, çalışandır, öğretmendir, mühendistir… Dışarıda çalışmak zarif vücudunu zorlar, gün boyu yorulur, türlü türlü gözlere, enerjilere maruz kalabilir. İş bitip eve geldiğinde mesaisi daha yeni başlar. Yerine göre hem kariyer yapar hem de çocuk. Fakat yıpranır, alt üst olabilir sinirleri, zira kaldırabildiğinden fazlasını yüklenir genelde. Evde eşinden beklediği desteği de göremez çoğu zaman. Tam vaktidir kavganın, gürültünün işte o saatler. İki taraf da yorgundur, anlaşılmak ister, ilgi bekler, birazcık nazlanmak ister. Olmaz fakat olamaz da, şu son dönemlerde ülkedeki ailevi problemlere bakarsak, çoğunun aslında bir hiç uğruna çıktığını fark ederiz hayretle. Bu tarz evde yetişen çocuklar mağdur, sıkıntılı, problemli olabilir. Bilinçaltına işlenen her sözcük zamanı geldiğinde gün yüzüne çıkabilir sessizce. Ruhsal yönden sakat olan çocuklar ileride potansiyel psikopat olabilir. Fırsatı olduğunda içinde gizlediği hastalıklı düşüncelerini ortaya çıkabilir. Dilim varmıyor ama küçücük bedenlere, bebeklere kadar varan tecavüz olaylarını biliyoruz. Eğer aileler sağlam temelli olursa bunların görülmesi oldukça azalır. Önceliğimiz sağlıklı aile, huzurlu kadın ve çocuklar, sağlam iradeli erkekler olmalıdır ki, sağlam adımlarla ilerlesin ülkemiz. Yoksa “Tek dişi kalmış canavar” yutmasın toplumu. Nasıl ki bir çivi, bir nalı, bir nal bir atı, bir at bir komutanı bir komutan da tüm ülkeyi kurtarırsa bir kadın da o komutanın dünyaya gelmesine vesile olandır malumu aliniz.

Bizim derdimiz, öncelikle ailenin temellerinin iyi oturtulması, kadına kaldırılan ellerin çiçek verene dönebilmesidir.. Hiçbir insanın bir başka canlıya zarar vermesi düşünülemez, hakkı yoktur. Kanunlarla da açıktır bu. Hele hele o küçücük canlarımızı hoyrat eller vesilesiyle yolcularken, geride kalan ailelerin yaşadığı travma düşünülemeyecek kadar büyüktür. Bir de bunun üzerine, samimiyetini kaybetmiş bazı vatandaşlarımızın, sırf reklam amaçlı o yavrucukların boy boy görüntülerini kullanıp ta geride kalan kederli ailelerine ömür boyu sürecek bir travma süreci yaşatmalarını yutkunarak, esefle izliyorum. Biz ne zaman bu kadar duyarsız olduk, ne kadar zamandır elimizde çekirdek televizyon karşısında ölüm, tecavüz, kavga, kaza, cinayet haberlerini duyarsızca izlemeye başladık?

Bu millet hastır. Özüne dönecektir, duyarlıdır, ümit vardır. Zamanında çoluğu çocuğuyla, nine hatunlarıyla, şerife bacılarıyla önderlerinin ardından kahramanca giden bu millet yurdunu zayi etmez, yedirmez görünür görünmez hasımlara.

Öyle bir eğitim sistemimiz olsun ki;

Kızlarımız en iyi şekilde eğitilmeli. Böylece ailenin temeli eksiksiz olsun.

Erkeklerimiz de tabi ki, en hasından eş, baba, evlat, abi olsun.

Okullarımızda verilen cinsellik eğitimi artı doğuştan belki de ana karnından başlayacak olan mahremiyet eğitimi, liyakat sahibi ehil eğitimcilerimiz tarafından verilsin ki yavrular kendilerini bilsin, korusun, koruyabilsin.

Evlatlar bilsin ki özel bölgelerine kimse dokunamaz, yakın bir tanıdık, büyük bir kişi akraba dahi olsa izin vermesin, gerekirse bağırsın. Cinsel eğitim kadar, temeli evde atılan mahremiyet eğitimi de çok önemli. Ana babalar çocuklarını öperken izin isterse eğer, odasına girmeden önce kapısını tıklarsa, çocukları da bu gibi davranışları benimser, her insanın yaklaşılmaması gereken bir sınırı olduğunu anlar. Bu özel ve de son derece gerekli bir eğitimdir, yadsınamaz.

Aile sağlam olursa, orada yetişen çocuklar da o kadar sağlam olur. Sağlıklı bir toplum geleceğimizin teminatıdır.

Sayın cumhurbaşkanım; bir  devleti yönetebilmek marifet ister ki, bu ülke bunu sizde gördüğünü ifade etmiştir. Büyük bir hassasiyetle sandığa giderek seçimini yapmıştır.

Şimdi bize düşen, her ne düşüncede olursak olalım, sizin bizim başkanımız olduğunu idrak edip de, işlerinizi kolaylaştırmak için milletçe, muhalefet ve gönüldaş insanımızla dimdik yanınızda olmaktır. Öyle ki göz ardı edilmemesi gereken önemli noktayı kaçırmayalım. Bazen insan kendine bile söz geçiremezken, SİZ  koskocaman, gelişmelere açık olan, diğer ülkelerin inadına dimdik durmayı başarabilen bir cennet vatanın, bu cennet vatanın uğruna dökülen şehit kanlarının oluşturduğu ay yıldızlı bayrağın, kötü bakışların üzerinde kol gezindiği Türkiyemin yöneticiliğini üstlendiniz. Gazi Mustafa Kemal’in ve onun önderliğindeki kahraman Türk milletinin emanetini yüklendiniz omuzlarınıza. Kim ne derse desin kolay olmadığını herkes biliyor. Dağlarınızda şehit edilen Mehmetçik’in de kaçırılan minicik yavruların da hesabının yarın sizden sorulacağını bildiğiniz için Hazreti Ömer misali sorumluluğunuz kat be kat artıyor biliyorum. Hani demişti ya Halife Ömer: “Fırat’ın kenarında kurdun kaptığı kuzudan da sorumluyum.” diye…

Ortak derdimiz, hep beraber, ülkemce de,  meclisteki yerini doldurmaya hak kazanmış vekillerimizce de, karşıt fikirleri olsa da partilerce size destek vermek gerektiğine inanmaktır.

Medeni insanlar olarak, konuşarak, etkin ve yerinde olan bir iletişimle sorunların çözüleceğine inanıyoruz. Eğer yönetimde bir zaaf olursa, meclisteki arkadaşların tutumu yerinde olmazsa, biz içimizde koltuk kapma yarışı yaparken ülkemizi dört bir yanından kuşatmış olan, sözde dost olanlara fırsat doğmaz mı? Ne kanlarla yıkandı bu topraklar unuttuk mu? Şehitlerimizin ruhu incinmez mi? Mecliste bir ve beraber olmayı tercih etmezse seçilmişler, içimizde sessizce kanayan yaralar, kabuk bağlamış sorunlar, fırsat düşkünü insanlar bölmeye kalkmaz mı vatanı?

Ülkem kan ağlamasın,

Kızlar ve oğlanlarımız sapık emellere alet edilmesin,

Kadınlara el kalkmasın,

Erkeklerimiz, babalar, eşler mağdur edilmesin,

Liyakat sahibi, ehil kişiler görev alsın, kim olduğu değil, kimin tanıdığı değil, işini yapabilen, yemeyen, içmeyen, dürüst, ülkesine sadık, mert, kalender olsun.

Ortaya sunulan bir projenin, kimin sunduğu değil önemli olan ülke yararına bakılarak desteklenmesi gerektiğini bilen kişiler görev alsın.

Size destek olmak demek şu andan itibaren ülkemize destek olmak demektir, bunu herkesin idrak  edebilmesini umuyoruz.

Her bir vatandaşın kendi üzerine düşen görevleri mutlaka var. Bunun bilinciyle de yazmak istedim sizlere. Bir küçük damla büyüyerek nasıl göl haline gelirse, ülkemin bir yanında başlatılan hareket de öyle olacaktır, biz bir bütünüz.

Türkiyemizde huzurun her daim kol gezmesini ümit ederek, işlerinizde kolaylıklar diliyorum. Yaradan yar ve yardımcınız olsun. Üklemi de sizleri de  O’na emanet ediyorum ki, zira O emanetini zayi etmeyecektir…

Huzurlakalın, esenkalın.

Bu yazıyı paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu yazarın toplam 28 eseri bulunmaktadır.

Yazarın diğer yazıları