Bir Müzik Parçasını Dinlerken / Mehmet Asıf Işık
Çocukluktan beri musikiye âşinâlığımız vardır. Pek çok gayretimize rağmen bir saz meşk etmeyi beceremedim fakat iyi bir dinleyiciyim; sözsüz olanı dinlemeye bayılırım. İsterim ki dinlediğim nağmeler okuduğum kudsi mânâları hatırlatıp akıl ve kalbimle hissettiklerimi ihtizaza getirsin. Hele şu bütün sazların efendisi olan “ney” yok mu! Çığlığı veya inleyişi hangi tür müzikte ve eserde var ise ona derinlik katan şu sırlı sadâyı veren ney, Farsçadaki asıl adıyla nây. Niçin mi? Hikâyesi uzundur, rivâyet edilir ki güyâ Hazreti Peygamberin “ilim şehrinin kapısı” Hazreti Ali’ye anlattığı sırlardan haber verirmiş. O yüzden Mevlâna Celâleddin Mesnevi’nin ilk beyitlerinde şöyle der: “Sırrın uzak değil, yakın bir yerde, fakat onu görecek göz, duyacak kulak nerede?”
Esasen, bütün sanat erbabı, kâinattaki güzellikleri incelmiş algı ve hassaslaşmış duygularıyla hissedip taklit suretiyle kendi sanat alanlarına taşırlar. Gördükleri harikalıkları kendilerine ihsan edilmiş hünerlerle, kimi sesle, kimi çizgi ve şekillerle, kimi renk ve desenlerle ifâde eder, kimileri şiirin beliğ diliyle, kimileri güzel sözlerle yazar ve anlatır, kimileri de benzerlerini yapmaya çalışırlar.
Müzisyenler, dağların zirvelerine çıkar, ormanların derinliklerine girer, upuzun sâhillerde yürürler. Rüzgârların, yellerin ve meltemlerin esintisini, fırtınaları, şimşekleri, dalgaların sahili dövmesini, yağmur damlalarının şıpıltılarını, kuş cıvıltılarını, bülbüllerin-sakaların ötüşünü dinlerler. Denizin kabarmasını, güneşin doğuşunu-batışını, çiçeklerin arz-ı endamını, güllerin gülüşünü, balıkların suda süzülüşünü, gökyüzünde kanat çırpan kuşların uçuşunu, ağaçların dal-budaklarıyla sallanışını, hayvanları, kurtları, kuzuları, ceylânları, kelebekleri seyreder. İlâhi kudretin san’at tezgâhından çıkmış tabiattaki bütün bu güzellikleri günlerce, haftalarca, belki de aylarca süren seyir ve duyuşlardan sonra kalplerine gelen ilhâmlarla içlerine doğan mânâları notalara dizerek besteleyip sazlarla da seslendirirler.
Aslında, bazı alimlerin de “İlâhi bir musiki dâiresi” diye tâbir ettikleri kâinattaki Rabbâni sesleri duymaya gayret ederler. San’at icrâ edenler keşke Yüce San’atkârın, varlıklar üzerinden seslendiği ve ancak hassas kulakların duyabileceği bu Rabbâni kelimeleri ve mukaddes mânâları lâyıkıyla anlayıp sesin sahibini bulabilse ve hakikatine bir erebilseler! Çünkü, her şey üzerinde gösterilen ilim, kudret, sanat, ince nakışlarla Onu övüp teşbih eder, “Ne var ki siz onların tesbihini anlamazsınız” buyurulmuş. (İsrâ/44) Keşke anlayabilsek, keşke anlaşılabilse!..
Mevlâna Celâleddin’in ve onun müntesipleri olan mevlevilerin “ sema’ ”ı da, Alevi-Bektâşilerin semâ’ kelimesinden bozma “semâh”ı hep o sessiz ve deruni mânâların kalp ve can kulağıyla “ince duyuşlar” ı nev’indendir. Çünkü sema’ kelimesi Arapça duymak/işitmek anlamındadır. Kalbine ince ayar çekenler hisleri de, sessizliği de, söylenmeyeni de duyarlar. Bilmem ki, mânâ âleminin büyüklerine neler neler işittirildi, kalb kulağını açıp işletenlere neler duyuruldu, ne sırlar verildi, kimbilir!..
Yunan asıllı dünyaca ünlü müzisyen Yanni’nin hârika bir bestesini dinliyorum. Eseri her biri dalının en iyisi olan belki yüze yakın müzisyenin bir araya geldiği büyük bir orkestra icrâ ediyor. Farklı milletlerden, farklı ırklardan, farklı kültürlerden müzisyenler ve fakat hepsi de en iyiler. Akordası iyice yapılmış telli, yaylı, nefesli, vurmalı ve tuşlu farklı çalgı aletleri; kemanlar, gitarlar, piyanolar, viyolalar, trompetler, obualar, flütler, davullar, tumbalar… Birbirinden farklı coğrafyaların, farklı toplulukların, farklı dillerin şarkıları, farklı sazlar, farklı vurma ve çalma teknikleriyle, farklı tonlar ve tınılar, farklı nidâ ve sadâlarla seslendirdikleri, tarifsiz bir lezzet ve hazla dinlenen muhteşem eserler…
Ve illâ ki, bu kadar farklılığa rağmen parçanın çalınması esnasında, orkestra kusursuz bir uyum içinde. Her sâzende bir diğerinin sesini bastırmadan, sırasını ihlâl etmeden, bestenin düzenini bozmadan sadece notaları tâkip ediyor. Çalacağı âletin ses vermesi gereken zamanı titizlikle kolluyor, işaret verilen anda, istenen tonda ve tınıda nağmeye dâhil olarak görevini icrâ ediyor. Her enstümandan ayrı bir sadâ çıkmasına rağmen, sıkı bir disiplin ve şahane bir senkron görülüyor. Günlerdir tekrar tekrar dinlediğim müzik ruhumu alıp sanki bu dünyaya âit olmayan başka âlemlere götürüyor…
Şu dersi çıkardım; büyük ve harika işler ince ve doğru hesaplarla, işinin ehli olanlarla, bilgiyle, ustalık ve uzmanlıkla, sabırla, sırayla, ölçüyle ve hassas dengelerle yapılıyor. Eser ne kadar güzel olursa, eldeki alet-edevat ne kadar kaliteli de olursa olsun, icracılar bir arada olup aynı şeyi yapıyor olsalar bile aralarında maksat birliği ve beraberliği olmazsa, söylenen ve yapılanda ölçü/denge/düzen yoksa/olmazsa başarılı olmaları mümkün değildir. Farklılıkları çok iyi yönetebilecek bir idarecilik ve kollektif çalışma anlayış ve becerisi olmazsa olmaz.
Ve düşündüm ki, şu hikmet ve sebepler dünyasında, hele de gönüllül olarak yapılan hizmetlerde güzel ve olumlu neticeler alabilmek için işlerin derli-toplu, disiplinli ve mükemmel bir uyum halinde olmalıdır; Her bir kişi/bünye/yapı farklı kabiliyetler, farklı mizaçlar, farklı özellikler, farklı algı ve kapasiteler, farklı anlama ve idrâk mertebelerinde olsa da, aynı eserin notalarının kusursuz icrâ edilmesi örneğindeki gibi, neyin/hangi işin, nasıl ve ne zaman yapılması gerektiğinin farkında olarak aynı ruhla, aynı gâyeyle beraberce yapmak ve yaşamak durumundayız.
Şu halde, iyi bir orkestrasyon (sevk ve idâre) ile zaman, imkân ve kabiliyetlerimizi iyice ve akıllıca hesap ve tanzim edip plânlayarak algı ve becerilerimizi, usül ve üslubumuzu insanlığın yüksek erdemleri ve ahlâki prensipleriyle hassas bir akord (ince ayar) edebilirsek, ah bir edebilirsek! Ondan sonra ne güzel işler ve eserler, seyrine de dinlemeye de doyulmaz ne saadet besteleri işitilecek yayılacak, içinde insan ve insanlık olan mekânlardan.
Mihengimiz ahlâk, adâlet ve kardeşlik esasları, akordumuz edep ve âdâbımızdır.
Hay Allah!.. Bir Yunanlının icrâ ettiği enfes bir müzik parçasını seyredip dinlerken aklımıza neler gelmiş!..