“Keşke”nin Halet-i Ruhiyesi / Bukrenur Yılmaz
“Ama”, “fakat”, diye başlayan cümlelere nazaran, keşkeyle
başlayıp biten cümlelerle barışık olamadım hiç. Çünkü keşke: hep bir
şükürsüzlüğü çağrıştırırdı, şükürsüzlüğü beslerdi, geçmişe ve içinde bulunduğum
vakte dair içsel mukayeselerde… yani öyle olduğuna inanıyordum da
diyebilirim.
Şimdilerde makul bularak söylüyorum, bir zamanlar kendimce kullanmaktan imtina
ile sakındığım o söz muhtevasını. (Keşke)
Derken bu
düşünce çerçevesi, insanın her zaman iddialarından vuruluşunu,
yanılabileceğini, yenilebileceğini anımsatıyor. Bu günkü kararlarımızı, doğru
bildiklerimizi, yarın beğenmeyişimizi.
Oysa bazen pişmanlıktır keşke, bazen farkındalığın ışığıdır kalbe ihtiva eden,
hakikate uyanmasıdır derin uykulardan aklın.
Niyeti halis olduktan sonra “keşke” demekte iyi niyetten sayılmalı
diyorum… her keşkenin geçmişe dair bir ders verdiğini düşünürsek, o dersi de
üzerimize anlam elbisesi olarak giyinebilirsek eğer, sözün niyeti anlam
mahiyetini iyilik cihetinde zenginleştiriyor Elhamdülillah.
Evet, her keşke dediğimiz şeylere, öncelikle kendi üzerimize aldığımız bir ders
çıkarabilirsek, keşkeyi insanlığımıza hoca tayin edebiliriz.
Keşke daha iyi bir anne olabilseydim, çocuklarımla daha fazla ilgilenebilseydim.
Keşke anne
babama daha çok vakit ayırabilseydim.
Keşke onu
yargılamadan önce, neden öyle konuştuğunu veya davrandığını anlamaya
çalışsaydım.
Keşke kalbini
kırmasaydım. Keşke o bahis hakkında “asla” diyerek iddialarda
bulunmasaydım.
Keşke her
insan gibi bende yanılabileceğimi anlayabilseydim.
Neden beni
hiç anlamıyor diye hayıflanırken, “neden beni anlamıyor” üzerinde
kafa yorarak, anlamamasının sebebini anlamaya çalışsaydım.
Yine de dönüşü olmayan yollara girip keşke dedirtmesin Rabbim kimseye diyelim
ki, keşkelere fırsat vermemek adına, temkinli olmak, daim duaya sığınmak
gerektiğine inanıyorum.
Belki de kadere veriyorduk yapıp ettiklerimizi, iyi kötü, faydalı zararlı,
doğru yanlış diye üzerinde düşünüp kafa yormadan, kader deyip kabullenmeyi
öğrenmiştik büyüklerimizden. Aslında her şeyi kadere yüklemek, yapıp
ettiklerimizin, seçtiklerimizin bir sonucu olduğunu idrak edemeyişimizden değil
miydi?. Derken kader bahsinde kusurlarımızı sebeplere yüklemek en büyük
maharetimiz oldu.
Kötülüğü seçip bu benim kaderim demekle, iyiliği seçip yine bu benim kaderimdi
demek, Allah’ın biz kullarına bahşettiği cüzi iradeyi inkar etmek olmaz mı?
Şimdi anlıyorum ki, insan kendini yenilemek, insanlığını gözden geçirmek,..
doğru olanı güncellemek adına “keşke” diyebilir.
Buyurun öyleyse hep birlikte keşkeyi geleceğimize rehber edinelim desem…
“keşke diyelim, insan, doğrularının arkasında durduğu kadar hatalarının da
arkasında durabilse”.
Kendisine
haklılık payı verdiği kadar diğerlerine de verebilse.
Keşke
diyelim, insan sui zan beslediği kadar, hüsnü zan da besleyebilse.
Keşke
diyelim, insan yargıladığı kadar anlamaya da yatkın olabilse.
Veya
diğerlerini yargıladığı ölçüde, kendinde yargılayabilse. Tabi sözün muhatabı
her zaman öncelikle kendime.
Keşke kırıp
döktüklerimizi, yererek yargılandıklarımızı, şöyle bir tefekküre aşina
sükut ortamı seçip, kendi içimize yolculuk yaparak, kendimizi muhatabımızın
yerine koyarak anlamayı seçebilseydik.
Kadın veya erkeğin muhatabına karşı anlayışı; kardeşin kardeşlerine, dostun
dostlarına, anne babanın evlatlarına, çocukların anne babalarına, yani insanın
insana karşı tutum ve davranışlarını bu minvalde konu ederek düşünelim
yaşanmışlıklarımızdan pay alarak.
Ve yine keşke diyelim, hakkım diye savunduklarımızın, hakikati çiğneme hakkı
vermediğini anlayabilseydik, anlatabilseydik evvela kendimize…
Anne babamızı yıllar yıllar sonra değil de, iş işten geçmeden, hatta yolun
sonuna gelmeden anlayabilseydik, büyüklerimiz ne söylerse söylesin, öncelikle
iyiliğimiz için olduğunu, vakitlice kavrayabilseydik keşke…
Ve bu
keşmekeşliğin içinden, Allah rızasını gözeterek kırıp yerdiklerimizin gönlünü
alarak çıkabilsek keşke diyelim. Ve maksadı hasıl olan sözün akıbetini ders
çıkarabildiğimiz keşkelere emanet edelim.
Biliyorum bütün bunlardan bahsederken, evlat, eş, anne baba, akraba konu komşu,
yani elbette ki, insan insana imtihan.
Zira, elimiz
kolumuz bağlı çaresiz, iki arada bir derede kaldığımız zamanlarımız oluyor.
İnsanız nihayetinde, istesek de kusursuz olamayacağımızı, acizliğimizi kabul
ederek, insanın biricik rehberi hakikat kitabına teslimiyet içinde, duayla
şükürle, sabırla sarılarak kudreti sonsuz rahmete el açarak, direneceğimiz
insanlık çizgisinde kalmak, kötülüğün çığ gibi büyüdüğü zamanlarda iyiliğe
hicret etmek olmalı..
Elhamdülillah.
İman ve inanç
en büyük direncimiz imtihan zamanlarında. Ve sabretmek, sabrın insanlığı
yenileyen, onaran, yönüne iman ederek sığınmak olmalı rahmeti sonsuz olana.
Oysa vakti saati belirleyen kudreti, bıkmadan usanmadan doğruyu aramak, kafa
yorarak anlamaya çalışmak, hakikat çerçevesinde yaşadığımız musibetleri ki
hayrı gözeterek, şikayeti bırakıp şükre sarılmak ne mühim.
İlerde bir gün keşke dememek için mücadele edeceğimiz tedbirli ve temkinli bir
yaşam, ve hatta, en çok, “iyikilerle”, iyi ki diyebileceğimiz bir
ömür dileğiyle…
Sözü daha fazla yormadan Selam ve Muhabbetler..