DergiZan

Yazı ve Sanat Ülkesi

İnsanları Severken / Gülüm Çamlısoy

Bir sezimi daha öldürüyorum ellerimle ve batan güneşi sonlandırıyorum diyezinde acıların b/ölünüyorum.

Ruhuma nifak sokanlar var.

Kurada çıkan sayıyı yutuyorum çünkü bir sayı olmayı reddediyorum ya da sayılar silsilesi.

Merakımı gideriyorum içime her b/aktığımda ve sönüyor neşem ve coşkum ve hala başaramıyorum yaşıtlarımın temennisi iken teselli buluyorum öykündüğüm o çocuk her ne kadar mızmız ve huysuz olsa da maneviyatım daha bir körükleniyor her düştüğüm çıkmazda, ruhuma tokalar takıyorum ve asla vazgeçmediğim atkuyruğu saçıma konacak kelebekleri bekliyorum gecenin sessizliğinde.

Ruhum firarda.

Aymazlığın dibindeyim.

Şarkılar suskun ve ceplerim bozuk düşlerle dolu yine de kıyamıyorum ve sonlanmıyor hayallerim.

Ben bile bilmiyorum neye öykündüğümü ve sivri dilli şeytanı illa ki susturuyorum her ne zaman Euzu diye başlasam çektiğim Besmeleye.

Günsüz bir döngü.

Gecesiz bir yolculuk.

Bensiz bir hüzün olsa keşke ah, keşke.

Hüzne sahip çıkan fukara yüreğim ve beylik sevdalardan değil benlik acılardan mustarip iken kökümü koparmak istiyorum şehirden çünkü artık şehre olan özlemim dindi meğerse benmişim şehrin içinde saklı ve benim içimde başka şehir.

Yakamozların fısıltısını duymazdan geliyorum ve bir martıya öykünüyorum bu sefer: martı da bana yoksa her sabah konar mıydı pencereme?

İksiri mevsimin ve şüheda düşler geçidi.

Mevsimsiz bir rüzgâr aslında rüzgarı olmayan bir mevsime özeniyorum ve içimdeki rüzgarı ancak yazarak dindiriyorum ve yazgının yazısında saklı içimdeki sayaç ve hala da dolma bilmiyor Nisan tası.

Susuz bir yaz ve kış.

Kışsız bir ömür mü?

Ömür dediğin ne ki?

Altı üstü b/ölündüğün bir kuvöz.

Öyle ya yazmaya durduğum her şiir ya da öykü kuluçkadan çıkıp beklemeye alınıyor içimdeki düzenekte belki de evrene uyumsuzluğuma kıt kanaat sevenlere de inat…

Ne yani, kusursuz bir fani olduğumu kim söyledi?

Kabir azabına düşkünlüğüm belki de ezelden ve geceyi sabah sunan şiirlerim en çok da dizelere yaslayıp da başımı, sonunu yazıyorum gün ve gece bitti i hazır ol da kucaklıyorum şafağı.

Şakağıma dayalı bir kalem ve vur emrini bekleyen.

Bense bir ömür başımı taştan taşa vurduğum için kafama isabet eden taşlar eskisi gibi canımı yakmıyor çünkü kimse bana benden çok zarar veremez.

Hayatın çerezi belki de dünümde kalan kırıntılar ve açlıkla terbiye ettiğim bedenim ve nefsim hele ki bir insan en çok yemeye düşkünse ve işte boşluğuna fırlattığım gizemimde saklı açlık günlerim ama aç bir ruhun açlığından öte ve kanaviçeler örtüyorum o derin obruklara ve içini asla dolduramadığım bir boşluk.

Sözcükler iksirli.

Öncemde ise illa ki rakamlar.

Düşkünlüğüm acıya atalarımdan miras ve çileli bir soyken adımladığım ve soy kütüğümde saklı mizacım ve şiarım iken en çok yalnızlığı giyindiğim bir o kadar içim ve aklım tıkış tıkış elbet açlığımı nihayetinde sonlandırdım.

Susuzluğumu giderense suskunluğuma rest çektiğim ve her yazdığımda kanımı içime akıttığım belki de kansız kalan damarlarıma sözcükler iken pompalanan.

Yüreğim azıcık kibirli en çok da kendime hasret iken en çok kendimden bıkkın.

Sözcükler ruhun yorganı ki yaktığım onlarca yorgan ve pirelerin fink attığı dünümde illa ki yanık kokusu şimdilerde kalemin yandığı ve yaktığı ve düşleri kefenleyip gerçeklerle baş başa kaldığım ve işte hayatın kör noktası iken yazmadıklarım en çok içimde biriken ve bana çok derin bir acı yükleyen yoksa yazdıklarımdan yaptığım çıkarım ile sadece şahitliğinde Rabbimin çömez ruhumda kopan fırtınaları ancak yazdıkça dindiriyorum.

Bu yüzden kimse dingin olduğumu sanmasın hani hatta anmasın da beni hele ki ben en çok yalnızlığıma ve Mevla’ma düşkünken ve hep de yaptığım gibi; insanları usul usul ve uzaktan severken…

Bu yazıyı paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu yazarın toplam 24 eseri bulunmaktadır.