DergiZan

Yazı ve Sanat Ülkesi

Özgecanların Suçu Neydi? / BukreNur Yılmaz

İleriye yönelik masumca hayallerinin olması mıydı? Amacına ulaşıp ailesine, vatanına, milletine  faydalı birey olmak istemesi miydi? Bir gün evlenip çoluk çocuğa karışmak istemesi mi? Umutlarının peşinde koşarak sevdiklerini  gururlandıracak meslek sahibi olarak insanlığa hizmet etmek istemesi mi sahi neydi suçu? 

Bir söz vardı. Zulmü gördükçe kulağımızı çınlatan, haksızlığı gördükçe yüreğimizi acıtan! Büyük Peygamberimizin: “Zulme sessiz kalan dilsiz şeytandır.” sözündeki ağırlığı hissediyorum.

Bir Özgecan ölür bin hayal ölür, bir Özgecan ölür umut yetim kalır!..  

Neden; bu ülkede tecavüze uğrayanlar onu yapanlardan önce yargılanır? Hiç düşündük mü?… Neden mağdur, her zaman tüm çevresi tarafından kendi yaşantı ve bakış açılarına göre yargılanıyor. Hiç gündemi dışarıdan incelediniz mi? 

Buyurun; ilk akla gelenler: 

Nasıl bir aile ki; kızına sahip çıkamıyor? Suçluyla arasında yakınlık mı vardı acaba? Veya giyim tarzı, yaşam biçimi, vs… gibi eleştiriler yalnız aileyle de kalmayıp tüm yakın çevresi, hatta tüm kadın yaşam biçimlerini içine alan eleştiri bombardımanına tutuluyor… 

Misal hırsızlık; haneye tecavüz, ilk yargı suçluya yönelirken hiç düşünüyor muyuz neden tecavüz olayında bütün sorgu önce mağdurda yoğunlaşıyor? 

Ne kadar acımasızca yakıştırmalar değil mi? sanki yaşam tarzı kendi yaşam tarzıyla uyuşanların başına hiç gelmeyeceği garanti gibi bir algı… 

Hasbelkader, teşvik edici olgular mevcut suçluyu görmezden gelerek veya ikinci plana alarak, mağdura yönelik eleştirilere, şüpheli tavırları yönelmek sorgusuz infazın meşrulaştırılması değil midir?… 

Mağdur hareketlerini kontrol edemeyen zihinsel engelli de olabilirdi veya daha cinsel uzvu belli olmayan kendini savunacak yetisi olmayan küçük bir kız çocuğu, ayrıca erkek çocuklarının da tecavüze uğramasını göz önünde bulundurursak kadını suçlamanın veya eleştirmenin yersiz olduğu gayet açıklayıcı olacaktır. 

Ve zanlı, kadın doğum doktoru vb. meslek sahibi de olabilir. Tecavüz etme hakkını nasıl kim verebilir ki, akla mantığa sığıyor mu? Bu düşünceler suçu meşrulaştırmaktan başka ne işe yarar? 

Acaba ne kadar aile çocuğunu cinsel tehlikeye karşı, nasıl korunması gerektiğini anlatabiliyor? Aile olarak ne kadarımız çocuklarını karşısına alıp cinsel eğitim verebiliyor. Erkek çocuğumuza, kız çocuklarına karşı cinsel obje olarak hiçbir zaman bakmaması gerektiğini anlatıyor? Ve aile olarak, çocuklarımıza toplumda, cinsel ahlaki /norm eğitimini sağlayacak kadar bilinçli miyiz? 

Olay gündemdeyken bir süreliğine çözüm sürecine gidilir veya öyleymiş gibi gösterilir. Birçok alanda siyasal sosyal ekonomi vb. problemler, can yakıcı bu tür olayları gölgede bırakarak perdeliyor. Oysa daha kalıcı daha ciddi çözümler üretilebilir diye umut ediyorum. Toplumsal olarak pasif, çok çabuk unutan, kabullenen bireyler olduk farkına varmadan. En çok da bu duyarsızlığımızın üzerinde durmalıyız belki! 

Toplumun sesi kadına şiddetin önü alınması açısından olumlu çıkıyor lâkin yeterli değil biraz da sürecin ne kadar gündemde kalabilmesiyle alakalı galiba. Ne kadar farkındayız bilemiyorum ama bir gerçek daha var ki, bizden önceki kuşağın kadına karşı düşmanlığı halâ izlerini koruyor. Bir anne düşüncesi; kadın erkek eşitliği çıkalı kadınlar kocalarına saygı göstermez oldu diye yakınıyor ve bunu uydurmuyorum bilakis tam ortasında yaşıyorum ne acıdır ki, değil erkeğin kadına, kadının kadına baskısı da erkek egemenliğinin inkar edilmez desteği durumunda… 

Bahsini ettiğimiz annemiz zamanında sürekli kız çocuğu oluyor diye psikolojik baskılara maruz kalıyor ne yazık ki, kendi gördüğü muamelenin kendinden sonrakine uygulamanın hak olduğu bilincini sabitleniyor! Üstelik doğru bildiğini bizlere de kabullendirmek için üzerimizde psikolojik baskı kuruyor. Erkektir yapar elinin kiri yıkar çıkar gibi tutumları, ata sözü gibi başların üzerinde taşınmasına izin verdikçe, içinden çıkılmaz sorunların tohumlarını atmaya devam ediyoruz. Örneğin; çocuklarımızın hatalarını cinsiyet üzerinden kıyaslarken dolaylı veya açıktan “o erkek” kendini onunla nasıl bir tutarsın gibi tenkitler kız çocuklarımızı, bazen de farkında olmadan ötekileştiriyor… 

Erkek egemen zihniyetinin tamamen hüküm sürdüğü alanlar mevcut oldukça doğunun ücra köşelerinde başlık parasıyla çocuk gelinler hala gündemdeyse; kadın sorunları asgariye nasıl indirilebilir ki? 

Şuurunu kaybetmiş adeta vahşileşmiş insan görünümlü yaratıkları yalnızca asarak keserek çözüm üretileceğini de düşünmüyorum. Çünkü bu yaratıklarda ölüm, ağır ceza gibi düşünce mantık olsaydı, olaylar bu denli hunharca işlenmezdi. Mantığı sağlıklı işlemeyen şahsı hiç bir ceza ne korkutur ne suçtan alıkoyar… 

Her ne kadar bunları diyorsam da yine de Ayet-i Kerime’de dendiği gibi:

“Ey akıl sahipleri! Kısasta hayat vardır. Umulur ki, suç işlemekten sakınırsınız” kısasın kesinlikle uygulanmasından yanayım… 

Son olarak daha güvenilir, daha aydın sağlıklı bireyler yetiştirebilmemiz umudunu diliyor Saygıyla Selamlıyorum… 

Bu yazıyı paylaş:

One thought on “Özgecanların Suçu Neydi? / BukreNur Yılmaz

  1. Kanımızı donduran bu tür olayları gündeme taşıyıp analiz etmeniz takdire şayan değerli yazarımız.. erdemli insanlarin aramizda olmasi herseye ragmen bizleri mutlu ediyor.. sağolunuz varolunuz..

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu yazarın toplam 28 eseri bulunmaktadır.

Yazarın diğer yazıları