DergiZan

Yazı ve Sanat Ülkesi

Kimine Göre Doğru / Dr. Hatice Kösecik

Çok kullanılan bir söz vardır, bilirsiniz.

“ insan ne yerse odur.”

Çok şey hatırlatır bilene bu söz, dikkat edilesi bir sürü noktanın olduğunu, ağzımızdan giren her lokmaya azami dikkat etmemiz gerektiğini,  insanın yedikleri sonucunda hem ruhen hem de bedenen etlilendiğini  gibi.

Bu konuda hem fikir olduğumuzu düşünüyorum da, diğer konuyu sizlerin görüşünüze sunmaktan da kendimi alamıyorum.

Hani şu çok konuşulan detoks olayı var ya, zaman zaman gündeme gelen, zihinlerde yer edinip geri çekilen. Hani bazı bitkileri, yeşil yapraklıları robottan geçirip de belli süre tüketmek gibi. Hani uzun süreli açlık gibi.

Asıl konuşmak istediğim, detoks adı altında, bazı doktor ve de şifacıların, uzun süreli açlıklar yaptırması. Bu uzun süreli açlıkların içinde susuzluk da var elbette ki.

Ofisime gelen hastalarımdan, çevremdeki bu uygulamayı yapan kişilerden duyuyorum, dinliyorum. Bana sorduklarında da, öneremediğimi belirtiyorum. Aklım, tıbbi bilgilerim, dini bilgilerim de doğru olmadığını düşündürtüyor da ondan.

Tabi ki yediklerimize içtiklerimize dikkat edeceğiz, bu bizim sağlığımıza verdiğimiz önemi de gösterir haliyle. Doğru gıdaları, doğal olanları, işlenmemiş olmalarını tercih etmeliyiz. Tercih etmediğimiz, onaylamakta zorlandığımız ise, açlık oruçları. Hem de uzun süreli, hem de peş peşe, hem de önceleri sadece bir bardak su ile.

Üç gün ile başlanıp, akşam olunca sadece bir bardak su içip açlığa devam etmek. Amaç, detoks, amaç, daha sağlıklı olabilmek. Devam eden günlerde de bazı basamakları sırayla uygulamak. Öyleki on günlük, yirmi günlük uygulamalar da var, yapabilene aşk olsun.

Aç kalınca iyi mikropların kötüleri yediği düşüncesine dayanan bir tarafı da var uygulamanın. Sonuç alan var mıdır derseniz işte işin  bu tarafı göreceli.

Bu işi yapanların bazılarının da doktor olması tabi ki çare arayanların daha çok güvenlerini kazanmış.

Hatırlatmak isterim ki, bu uygulamalar arasında, ara ara yapılan hacamat tedavisi de unutulmamalı.

Daha önce de söylemiştik, hacamata karşı değiliz ehil olanların yapmasını ve de gerçekten ihtiyaç duyuluyorsa yapılmasını tercih ediyoruz, tabi ki de yapan kişinin hekim olmasını…

Detoks adı altında yapılanların, uzun süreli açlıkların her vücuda uygun olup olmadığını bilebilir mi acaba bu işi yapanlar?

Başvuran kişilerin çok iyi hikayesini alıp da ona göre mi aç ve de susuz bırakırlar dersiniz?

Kalp hastalığı olan bir kişi, ki bilmiyorsa da bu durumunu, uzun süreli aç kalsa ne olur dersiniz?

Acaba kalp kası zaafiyetinden hayatını kaybedenleri göz ardı edebilir miyiz dersiniz?

Kaldı ki akşamları mağnezyum sülfat içip lavman yapmak da iyi gelir mi, doğal yol mudur acaba ilaçlı bağırsak boşaltımı  detoks yaparken, ne dersiniz?

Hele ki bu uygulama uzun da sürerse altı yedi ay gibi, uygulayan kişi önceleri kendini çok zinde sonrasında yorgun hisseder mi acaba?

Bir de bu arada, demir düşer, hemoglobin düşer, B 12 eksilirse eğer, ilaçları kullanmaya da müsaade etmezse bu uygulamayı yapan, (ilaçların içinde alkol var, caiz değil diye), ya buna ne dersiniz?

Hele bir de yaşlıca bir teyzeme, şeker, kan ve diğer ilaçlarını bıraktırıp da, detoks yaparken, zaafiyet, düşkünlük oluşan bu teyzecik sessizce demir alırsa limandan, “ vücudunda haram olmadan vefat etti çok şükür.” Denilirse ne tepki verirsiniz?

İlk başta da söylediğimiz gibi, insan ne yerse odur. Ne yerse önüne gelir, bedenine şifa verir ya da ruhuna eza verebilir. Çünkü yediğimiz içtiğimiz bütün gıdalar bir şekilde gidip sinir sistemimizi de etkileyebiliyor. Besinlerin içindeki mahiyetini bilemediğimiz türlü türlü katkı maddelerini söylemiyorum bile. O zaman işimiz gerçekten de zor olacaktır. Zira işin içine maddiyat girdiyse bir kere hüsranla sonuçlanabilir yaşanılanlar, işin o boyutu iki ucu keskin bıçak misali. Ne şekilde helal oluyor katkı maddeleri, gerçekten doğru ellerde ve de vicdanlarda mı bu sertifika işleri, yoksa bir vatandaşın dediği gibi;

“Gözünü gönlünü kapat, bu işler böyle yürüyor.”mu, bilemedim.

Hangisi kime neye göre doğru?

Ustalık isteyen titiz bir konu aslında bu gıda işi. Önceden ne muhteşemdi ki yediklerimiz fazlaca işlem göremeden soframıza gelebiliyordu.

Şimdileri?

Ekmeklerden tutun da yağlarımız, Türk usülü yoğurtlarımız, çeşitli peynirlerimiz sınıf atladı, kültürlü oldu. Ama ne kültür, bir yiyen bir de yemeyen pişman.

Gücü elinde tutmaya alışık ülkelerin hedefinde önce insanın yediklerini bozma niyeti aşikar.

Öyle ki, insanı ele geçirme, üstün ırk üretme hevesleri, tohumları bozmaya yönelik çalışmaları, kimdir nedir bilinmez, kime çalıştığı anlaşılmaz kişilerin köylerimizden, ninelerimizden mendil içindeki tohumlarını, iyi niyet adı altında, paylaşmaya varan girişimleri göz ardı edilemezdi.

Tekrar bir değişim zamanı, bilinçlenmek vaktidir. Bu konuda tüm insanımıza, yurdumun duyarlı vatandaşına ihtiyaç duyuyoruz.

Tohumlarımıza, yerli malımıza sahip çıkma, yurdumuza destek olma, dirilme vaktidir bu vakit…

Konu  derin, konu uzun, zaman zaman değinmek, bu olayları hatırlatmak görevimiz biz hekimlerin diye bir kapı aralamaktı niyetim, sizleri düşünmeye davet etmekti. Umuyorum ki de ufkumuzda bir kapı aralanmış zihnimiz berraklaşmış olsun.

Amacımız kimseyi karalamak değil, sadece yapılanların gözden geçirilmesini istirham ediyorum, elbette ki titizlikle…

“ Önce zarar verme” ilkesini öğrettiler bize tıp fakültesinde, yolumuz dosdoğru olmalı ki hasta hekim ilişkisi zarar görmesin. İnsan denilen eşrefi mahlukat incinmesin, üzülmesin, heba olmasın.

Yapılan tedavilerin dine dayandırılırken, elimiz vicdanımızdan hiç kalkmasın…

Kimdir nedir, tedavi yapan kişi öncelikle bir hekim midir? Lütfen dikkat edelim. Öyle bir iki ayda alınan sertifika ile hekimliğe  soyunulamaz unutmayalım. Uyaralım, gerekirse müdahale edip ilgili mercilere bildirelim.

Bu arada yinelemek istiyorum ki, hacamat tedavisi yapan bir hekim değilim, bana bu söylediklerimden dolayı zaman zaman, sırf ben hacamatı kendim yapayım da doktor olmayanlar yapamasın gibi bir imaj hisseden kişiler olmuş, tepki verenler de. Oysa bizim hakkımızda suizanda bulunmuşlar bilsinler istiyorum.

Tek derdim ülkemdir, insanımızın acı çekip kandırılmasını, hele de dini kullanıp da bu işi yapmalarını onaylamıyorum. Derdimiz ne paradır ne de şöhret, algı düzeyi yüksek, iyi nesillerin, gerçek Türk evladının yetiştiğini görmektir gönülden geçirdiğimiz…

Vee, tedavi için gidenler, lütfen aklına yatmayan bir olayı titizlikle gözden geçirip, istişare etsin. Önüne gelene emanet etmesin canını.

Unutmayın “önce zarar vermemektir”, bir hekimin gayesi.

Kalpler sağır olursa kulaklar ne yapar?

Haydi,

Tefekkür vaktidir, KİME GÖRE DOĞRU?

Gözlerimizin, gönüllerimizin doğru olanı  bulabilmesi dileğiyle…

Huzur daima yanınızda kol gezsin, sevgi yüreğinizde taht kursun efendim…

Esen kalınız

Bu yazıyı paylaş:

One thought on “Kimine Göre Doğru / Dr. Hatice Kösecik

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu yazarın toplam 28 eseri bulunmaktadır.

Yazarın diğer yazıları