Sen Bende Hep Hüzün Çağrıştırırsın / Ziya Doğan
Her insan masum yani beyaz doğar. Belli bir döneme kadar masum yaşar. Çocukluk döneminden sonra bazıları ne yazık ki zalimleşirken (siyahlaşır), bazıları da bir ömür boyu beyazlığını muhafaza eder. İnsan, büyüdükçe büyünün bozulmasıyla solan çiçek gibidir.
Masumiyet, beyaz renkle simgeleştirilen durumdur; doğumda, evlilikte ve de ölümde.
Masumiyet, yağmur yüklü bulutlara benzer fakat tek fark; şimşek çakmaz, korkutmaz, ürkütmez sadece rahmet indirir Rahman’dan insana ve yeryüzüne.
Masumiyet, yitirildikten sonra bir daha asla kazanılamayacak olan bir kavramdır esasında.
Masumiyet, bazen bir bebeğin gözbebeklerinde, bazen bir çiçeğin boyun büküşünde, bazen sokakta bir yaşlının ve her zaman da mazlumun nur düşmüş yüzünde görmek mümkündür. Temiz su gibi duru ve pak olma durumudur.
Masumiyet, bir yönüyle mazlumların ruhuna, zihnine ve dolayısıyla bedenine zalimlerin yaydığı iğrenç iklimin hayat bulma haline de denir. Simsiyahtır bu hal. Boğucudur. Tiksindiricidir. Bu karanlık iklimde en narin yürekleri perde perde hüzün ve çaresizlik sarmakta, sarmalamaktadır.
Masumiyet hüznün, hüzün de huzurun nazlı kapısıdır. Kaybedilen değil, kazanılan bir kapıdır o kapı. Alabildiğine zayıf… Hem nüfuzu az, hem de düşmanı çoktur.
Onun içindir ki, masumiyetin rengidir beyazdır. Mazlum zaten mazlum… Ve beyazın da beyazıdır… Zira düşüncesi, hali ve fiiliyatı da beyazdır. Birlikteliği ve düşüncesi beyaz başladığı için hep beyazda kalır. Masum; içinde ışığı olan, olumlu, fayda veren ve ışığı direkt yansıtır.
Zalim ve ettiği zulüm siyahtır. Hem de simsiyahtır. İçinde ışığı olmayan, olumsuz, faydasız ve ışığı direkt emendir. Zifiri bir karanlık yayar etrafına. Zalimlerin tenleri beyaz olsa da her zaman karanlıktır hatta kapkaranlıktadır.
Unutulmasın ki, her beyazlıkta bir miktar siyah; her siyahlıkta bir miktar beyaz vardır. Hiçbir insan melek olmadığı gibi, hiçbir melek de insan değildir. Asıl marifet, beyazdan siyaha dönmemek ve siyahtan beyaza dönme gayreti içinde olmaktır.
Masumluğun beyazı hem olabildiğince sade, hem ruhu başka bir güzelliğe ihtiyaç bırakmaksızın besleyecek zenginliktedir.
Masumluğun beyazı, dersler verir bakana, okuyana. Aslında her beyazlık (her masum) ayrı bir derstir okumayı ve düşünmeyi bilen insan için.
Evet, dersler verir masumluğun beyazı; okuyana, okumak isteyene, dilinden anlayana. Masum kendi dışındaki kimselere ağırlık vermez, kimseleri zerre miskal incitmez, ötekileştirmez, ayrıştırmaz.
Yaşadıklarını ve yaşananlarının hikmetini bildiğinden içine gizler masumiyetini… Bütün güzelliğini içine sergilerken, kendinden de taviz vermez masum. Dışa doğru hafif mi hafif; taşıdığı anlamlar deryasıyla içinde derin mi derindir… ‘İşte bu!’, dedirten bir duruşa sahiptir. Hem vakuriyet, hem izzet, hem de zirvelerde tevazu dersini verir etrafına. Ne varlıkta şımarır ne yoklukta isyan eder. Ne oldum demeden beyaz kalabilme gayreti içindedir. Şükrü yüreğinden ve dilinden düşürmez. Sessiz de durmaz. Hakkı haykırır.
Safi, seni tanıdığım günden beri masumiyetin yüzüne akseder. Sana yöneltilen sayısız haksızlığı, iftirayı ve zulmü sadece masumiyetinle savundun. Tıpkı İfk Hadisesi’nde olduğu gibi. Yapılması gerekeni yapanların yaptığı gibi… Ve sen, aklını, vicdanını, basiret ve ferasetini kaybetmedin. Kaybedenlerden olmadın. Kaybetmediğin gibi, her zaman da masumların gür sesi oldun.
Onun içindir ki, sen bende hep hüzün çağrıştırırsın. Zira sen masumiyetle; masumiyet de seninle fenafil oldun.