Yazmak Nedir? / Ziya Doğan
Yazmak duygu ve düşünceyi harf harf hece hece sayfalara nakşetmektir. Yazmak yaşamaktır… Yazmak avcılıktır. Gönül göğünde uçuşan düşünce turnalarını ve fikir kekliklerini avlamaktır. O, pratik fikir hareketi, his ve düşünce aktivitesi gerektiren bir eylemdir.
Yazmak hızlı ve isabetli düşünmeyi gerektirir. Kalemin hareketi his ve heyecanın adımlarıyla doğru orantılı olmalıdır. Sevgi, merhamet ve vicdan yazmanın ilk kıvılcımıdır. Zira bu üç duygu; kaleme mürekkeb, kelimelere mana ve his ve duyguya kıvılcım olur.
Durgun gönül, ölgün düşünce, duygusuz kalp ve heyecansız gönül yazamaz. Yazsa da hiçbir derde derman olamaz. Dolayısıyla bu yazılardaki her kelime tabuttaki bir ölüden farksızdır. Cümleler nefes alıp vermez ve okuyana bir heyecan katmaz. Düşünmeye sevketmez. Çünkü böyle yazılarda cümlenin de, kelimelerin de ve paragrafların da kanı çekilmiştir. Ne bu yazılardan ne yazarından zerre kadar olumlu yön yoktur.
Bir de yazma öncesinden bir tutukluk olur. Bu hal, isteksizlik halidir. Yazar bu hale aldanmamalıdır. Zira kalemin sayfaya değişi ve kağıdın üzerinde gezişi yazarın ilhamına coşkunluk verir. Bu sebepten: “Yazmaya ilk hamle, başlamak bitirmektir” diyor bazı yazarlar. Haklılar. İlk hamleyi ben, yumurtanın içindeki bir civcivi gagasının ucuyla önündeki kabuk engelini kırıp dış dünyaya çıkması şeklinde yorumluyorum.
Bu yazıda, amacım yazının teorik ilgisinden ziyade yazının pratik bilgisini vermeye çalışmaktır.
Yazarın en menfur tuzağı gururdur. “Aman da yazdım ha, ne güzel laflar ettim!” gibi gurur işareti söz ve davranışlar yazarın samimiyetine ket vurur. Kelimeleri zincirler. Cümleleri prangaya vurur. Hissederken hissetmez; düşünürken düşünmez olur. Neden mi? Kibir oku ilham meleğini vurmuştur da ondan. İblis benlik mızrağını ilhan bülbülün saplamış ve o masum bülbülü acımasızca katletmiştir de ondan.
Yazmak için önce hisli bir yürek, yaş akıtan bir göz, yumuşak bir gönül gerekir. Zira yazmak, bir noktada ibadettir. Yazar yazacağı her konuyu “ibadet” huşusuyla ele almalıdır. İşte o zaman yazılarda akıcılık olur ve misk gibi bir koku taşır. Nergis gibi, yasemen gibi bir koku. Samimiyetin ruha ferahlık veren rayihasıdır bu.
Şunu demek istiyorum; yazar önce inandığını yazacak kadar mert olmalıdır. İnanmadığını yazmak ikiyüzlülüktür, namertliktir. Zaten çilesi çekilmemiş bir fikir sayfalara dökülse de çöp kokar, pislik kokar.
Diyorum ki: Arkadaş yaz!
Yazabildiğin kadar yaz. Hissettiğin duygular yazdığın zaman körelmez. Yazmak bir iç gerilimi meydana getirmek, ruhu tembellikten kurtarmaktır.
Yaz arkadaş yaz; mazlumları, haksızlıkları, adaletsizlikler ve gözyaşları yaz… Durma, inandıklarını yaz.
Yılı tam hatırlamıyorum ama bu gece orta okulda iken bir sınav geldi aklıma
Ayni sirada oturdugumuz arkadasimin y harfini yazarken y nin kuyruğunu elips şeklinde kivirp yukarı kaldırması hoşuma giderdi
Bende o şekilde yazmaya çalışırdım
Sonuçta sınavda dersin öğretmeni beni çağırdı yazilarin iz ayni kopyami çektiniz dedi. ….
Ve aradan 25 küsür yıl geçmiş o y harfinin
sahibi faceden arkadaşlık isteği göndermiş 😊😊😊 profil resmine uzun uzun baktım evet bu o kesin ziya bu dedim….