Sığınak / Elif Ekşi Zorer

Bazı şehirler, bazı gönüllerin resmini çizer gibi
hayata.. Bazı sayfalar, bazı sıkıntılarına rağmen koparmaya kıyamadığımız
renklerle dolu.. Yeni aldığımız bir defterin ilk yaprakları gibi, başında
herşey süslü püslü, tane tane yazılı harflerle.. Peki sonrasında!!!
Hayatımızın üzerinde karalamalar yapmalarına izin vermekle biz miyiz suçlu, yoksa yapraklarımızı bir bir koparanlar mı?
Ah bu dokunaklı sitemler, hep bir suçlu arama arzusu; küçükken oynadığımız “hırsız polis” oyunu yüzünden.. Saçlarımın taa belime kadar inen örgüsüne, ucunda takılı o koca fiyonklara bakıp da pek bir cici kız izlenimi versem de, dizleri aşınmış ve gazoz kapağı dolu, yırtık cepleriyle yaramazlığımı ele veren pantolonumla da, hayatın bu tezat haline bende imzamı atıyordum o yaşlarda..
Gökyüzünün gözüme görünen en ihtişamlı mavisi… Küçükken de en sevdiğim renk maviydi, öyle ki “Seni mavilerden bile daha çok seviyorum.” dediğim ne çok kıymetlilerle doluydu ömür..
Herkes, herşey nasıl temiz, nasıl sahi.. “Sahi kim kirletti buraları böyle?” dediğim yaşlar bile ne kadar masum..
İnsanlar benim nazarımda; gecenin o zifiri karanlığı üzerine
dizilen pasparlak yıldızlar gibi umut vadediyordu.. Oturduğumuz mahalle, okuduğum
her masal kahramanının uğradığı ve hatta mutluluğa ilham aldığı harikalar
diyarıydı zannımca. Yolun başındaki o sevimli küçük bakkal dükkanı kim bilir
belki de “kibritçi kız “masalından uçuşup gelivermisti oraya.. Sıra
sıra dizili kibrit kutularından daha fazla bir şey yoktu sanki ve her kibrit
kutusu belki de içi mutluluk dolu ışıklarla ikramıydı bize kainatın sahibinin..
Her güne, “Evvel zaman içinde kalbur saman
içinde replikleriyle uyuttuğum rüyalarla uyanmak; ömür dolusu yetecek bir
enerjiyi stokluyordu adeta gönlüme..
Siz benim penceremin önünde rengârenk dizili menekşelerimin
ismini de bilmiyorsunuz tabi.. Eskiden pencerelerin kenarlarını süsleyen
çiçeklerin yerini şimdilerde dekoratif süs eşyalarının alması ne kadar da
manidar.. Tıpkı hislerini kaybeden, naylonlaşmış ve sanallaşma hususunda hızla
yenilenen insanlar gibi.. yakın geleceğin; begonyalar üzerinde uçuşan
kelebeklerden bihaber olmasından endişe duyuyorum.. betonerme binalar arasında
betonlaşan insanlar..
Şimdi, şimdi sorsalar bana mutluluğun
tarifini; “Kaybolmasın diye bir kenara not aldığım en kıymetli cümlelerde
gizli.” derim.. Zira biz bize iyi gelen her şeyi bir bir kaybettik.. Hiç
acımadan heba ettik en sahi gülüşlerimizi. Aldandık cebimize sıkışan rakamların
çokluğuna ve harcadık en taze düşlerimizi.. düşe düşe bildik, diz yaralarımızın
en masum acılarını ve gönül yaralarımızla kıyas bile olamayacağını tanıdık; yaralandığımız
her hakikatte..
Şimdi tutunacak tek bir yanımız kaldı, sığınaklarımıza
ait.. Bazen minicik bir gülücüğün sebebi, bazen sıcacık bir sohbetin davetlisi,
bazen de en buruk yalnız yanımıza dokunan; kalbimize en kıymetli kıymeti
dokuyan kalabalığımızla eskimekten hiç yüksünmediğimiz bir ömrün adı
“sığınak”.. Sağanak sağanak nefes aldığımız, huzura yaş alan çocukça
bir neslin son demine tutunan, en yaşlı yanımıza “sığınak “..