Efendimizi Günümüze Taşımak! / Sadettin Turhan
Dünya tarihinde çok kötü zamanlar yaşanmış bugüne kadar. Nice milletler, nice yöneticiler, nice kavimler geldi geçti. Ama hiçbiri Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) kadar sevilmedi. Hiçbiri toplum hayatını bu kadar değiştiremedi. Hiçbiri karanlık bir çağı, bir devri kapatıp üzerine yeni bir ışık açmadı.
Biz 1400 – 1500 yıl sonra hala bu aşkı ve sevdayı yüreklerinde yeşerten, barındıran, ismi anıldığında kalbinin üzerine elini götürüp O’na salât ve selam getiren bir ümmetiz. Her devrin, her çağın, her insanın bu dinin Peygamberine, Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’e ihtiyacı var. Ve bu ihtiyaç her geçen gün daha şiddetli bir şekilde artmakta.
Bir kişiyi tanımak onu sevmenin giriş kapısıdır. Tanımadığınızı sevemezsiniz. O yüzden bu aşkın, bu sevdanın, belki de adı konulamayan bu hasretin adı “Efendim’e.” Ne düşünerek bu eseri kaleme aldık? Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) bedenen aramızdan ayrılsa bile ruhaniyeti ve şahsiyeti aramızdadır. Bugün evimize, gönlümüze misafir olsa O’na kendimizi nasıl arz eder, ashabın onunla yaptığı gibi nasıl sohbet ederdik? Kendimizi nasıl ifade eder ve O’na muhabbetimizi nasıl ortaya koyardık?
İşte bu duygu ve düşüncelerle ele alınmış bir çalışma diyebiliriz. Kısa kısa mektupların olduğu, Peygamberle diz dize, göz göze oturuyormuş gibi, tıpkı ashab gibi, Ebu Bekir (r.a.) gibi ve değerli kardeşleri gibi görüp değerlendirebilmek için kaleme aldığımız bir çalışma.
Bugün Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) ile İslam’ı ayırmaya çalışan, İslam’la, Kur’an’la mü’minlerin arasına bir set çekmeye çalışan, adı sanı ne olursa olsun bir güruh var. Bir noktada buna da cevap olması açısından Efendim’e eserini ortaya koyduk ki biz Kur’an’ın canlı, kanlı, yürüyen örneği olan Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’e layık bir ümmet olabilmek için gayret edelim, gayret edelim, gayret edelim.
Bu eserde sadece mektuplar değil, Peygamberi tanımak, ahlaki özellikleri, hayatı, ashabın dilinden Peygamberler, Peygamberler’den nasihatler, salâvat örnekleri ve en önemlisi de Veda Hutbesi gibi konuları da bu kitabın içerisine alarak Peygamberi tüm bedenimizde hissetmek için yapmış olduğumuz bir çalışma.
Kitabı her eline alan kardeşimiz öncelikle salât-ü selam getirerek Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’e ait cümleleri okumaya başlıyor. Fuarlarda bir araya geldiğimizde, kitaptan birkaç bölüme göz gezdirdiklerinde “İşte, tam Peygamberle muhabbet anı!” deyip, bazen gözyaşları içerisinde, bazen merak içerisinde, bazen de hasret içerisinde dönüşler alıyoruz.
Bunlar bizim için çok önemli geri dönüşler. Açıkçası bu bizi aşırı derecede memnun ve mutlu ediyor. Çünkü Peygamberi hayatımızın bir saniyesine dahi koyabilmek, O’na hayatımızda bir saniye dahi yer ettirebilmek önemliydi. Bu kitabın hazırlanmasındaki en temel husus Efendimiz’i gönlümüze misafir edebilmekti. Hamd olsun gönlümüze, gözümüze ve dilimize misafir ediyoruz.
Olumlu dönüşler aldığımız gibi olumsuz dönüşler de alıyorum. Hatta bu konudaki en büyük eleştiri kitabımıza “Efendim’e” ismini vermemiz oldu. Bir önceki soruda bahsettiğim Peygambere sevdayı şirk gören kişiler, O’na olan muhabbetimizi de şirk olarak değerlendiriyorlar ki bu çok yanlış bir yaklaşımdır.
Biz Rabb’in kullarıyız ama Peygamberin ümmetiyiz. Biz Efendimizle birlikte Allah’a yol alırız. Efendimiz bizi Rabb’e götürecek en önemli yoldaşımız, rehberimiz, önderimizdir. Bu mana itibariyle bu kişilerden de ismiyle alakalı, Peygambere bu kadar sevgi beslemenin doğru olmayacağı noktasında çok nadiren de olsa olumsuz dönüşler alıyoruz.
Ancak bu da bize gösteriyor ki elhamdülillah doğru yoldayız. Çünkü biz Peygamberi seviyoruz. O’nun âşıklarıyız.
Efendimiz’i Çağa Nasıl Taşımalıyız?
Öncelikli olarak şunu ifade edelim ki bir şeyi taşımanın ilk yöntemi onu tanımaktır, onu anlamaktır, yaşamaktır.
Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) karanlık bir çağda, eğitim seviyesi düşük bir toplumda, her türlü ahlaksızlığın ayyuka çıktığı bir toplumda tek başına yeşeren bir gül idi. Ve O gül, Mekke’de Erkam’ın evinde, Medine’de Suffa’da bir çağı, bir devri, bir kirliliği, bir cahilliği yok ederek yeni bir dönem başlattı. Dünyanın her bölgesine 23 sene gibi kısa bir sürede bir devlet kurdu. Medine devletini, bir yürek devletini kurdu.
Evet, bunu da çağımıza taşırken, aynı o gün yapıldığı gibi; nasıl Mekke’de Erkam vardıysa, Erkam’ın evinde yetiştirdiği ashab vardıysa, biz de evlerimizde, muhabbetlerimizde öncelikli olarak Peygamberden bahsetmeli, O’nun özelliklerini konuşmalı, her fırsatta konuşmalarımızın içinde, O’nunla ilgili bir yer olmalı, bunlarla ilgili örnekleri artırmalı, birbirimize örnekler verirken Peygamber hayatından örnekler vermeli, örnek olmaya çalışırken Peygamberi örnek almalı.
Peygamberi çağımıza taşımalıyız ki bu çağın hastalıklarından kurtulabilelim, muhafaza edilebilelim.
Bugün insanlar karamsar bir hayat yaşıyor. Ümit bilincini nasıl kuşanabiliriz?
Evet, içimizdeki sıkıntılar, dertler, imtihanlar. Bir düşünelim bakalım! Yaşadığımız bu sorunlar Peygamber döneminden çok daha kötü durumda mı? Peygamber bir cahiliye toplumu içerisinde tek başına mücadele eden bir fertti. Allah’ın yardımı, inayeti ve desteğiyle o karanlık çağa bir ışık oldu. Gül kokusu yaydı. Bu bize şunu öğretti, şunu anlattı ve dinletti ki: Asla ama asla karamsar olmamalıyız. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in Uhud’da, Bedir’de, Hayber’de ve öncesinde Mekke’de kurulan panayırlarda tek tek çadırlara girmesi, her çadırdan kovulması, kovulmanın arkasından hakaretlere uğraması. Ve bunun karşılığında Taif’te taşlanması, kovulması, çocukların üzerlerine salınması. Taif’te ümitsizlikten bahsedebilir miyiz? Allah Addas’ı bahşetmişti.
Mekke’de her panayırda kovulmasını nasıl anlarız? Medine’de bir bilet vermişti. Uhud’da Halid bin Velid’in taarruzuna karşı savunmasız gibi gözüken yerde Allah Resul’ünün gösterdiği tavrı nasıl algılamadan geçebiliriz? En ümitsiz olduğumuz zamanlarda, en çıkmaz sokaklarda kaldığımızda bunları hatırlamalıyız. Biz Peygamberin bize yaktığı ışığı, bize yaktığı güzellikleri görmek zorundayız.
23 senede cahiliye toplumunu bir müreffeh seviyeye çıkartması, gökleri yıldızlar kıvamına getirmesinin arkasındaki en önemli hadise ümidini ve Allah’a olan inancını asla kaybetmemesiydi. Biz Peygamberin bu örneğini almazsak o zaman bizim yaptıklarımızın ne manası kalır.
Ve son olarak:
Peygamberi bugüne taşımak zorundayız. Biz peygamberle birlikte yol almak zorundayız. Sahte kahramanlar, sahte yol göstericiler, sahte ilahlar, sahte yön verenler bizim hayatımızda örnek olamazlar. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’e dil uzatıp, bize sadece Kur’an yeter diyenlere bir bakıyorum.
Neden bu kadar kitap yazdınız? Neden çıkıp kürsülerde bağırıyorsunuz? Madem Kur’an bize yeter, neden hala konuşuyorsunuz? Evet, Kur’an Peygamberin ahlakıydı, ahkâmıydı ve Peygamber yürüyen bir Kur’an’dı. Biz buna ihtiyaç duyarız. Kur’an bize yeter ama Peygamberle birlikte olunca yeter. Rehberle birlikte olunca yeter. Anlatıcı ile olunca yeter.
Onun dışında Kur’an Peygamberin anayasasıydı. Anayasayı anlamanın yolu da Peygamberi anlamak ve tanımaktan geçiyor. Aslında anlatılacak o kadar çok mesele var ki ancak bu kadarı yeterli olsun diyelim. Bu konudaki düşüncelerimizi değerlendirmek isteyenler Efendim’e kitabımızdan faydalanabilirler.