DergiZan

Yazı ve Sanat Ülkesi

Doğa / Güler Demirhan

Doğayla barışık olmak, aynı zamanda insanın kendisiyle barışık olmasıdır…

Kendi doğasıyla barışık olup iç huzurunu yakalamaktır doğayla iç içe olmak.
Doğada vakit geçirmek.

Kezâ insan da o saf ve temiz doğanın, bir parçası değil mi!?

Yağmurda biz de yumuşarız göz yaşlarımız yağmura eşlik etmek ister…

Lodos varsa migren yakalar bizi, güneş varsa iç dünyamızda da güneş açar, kıpır kıpır oluruz.

Güneşin saklandığı, gri bulutların hâkim olduğu havalarda ise depresif bir hâle bürünürüz ister istemez.

Soğuk kış günlerinde ise tüm doğa halkı gibi rûhen ve bedenen dinlenmek, bahara kadar enerji toplayıp, yenilenmek isteriz.

Doğa dostu insanlar, imkanları nispetinde doğayı evlerine taşımak isterler.

Evin içinde saksılarda çiçekler olur, akvaryumda balık, kuş veya kedicik…

Bahçesi varsa ağaçlandırır, hatta tavuk, horoz ve tavşan gibi hayvanları olur evinin bahçesinde…

Adeta o huzuru evine, yaşam alanına taşımak ister.

Tabii doğayla savaşan birileri çıkıp, “horoz sesinden rahatsız oluyorum!” demezlerse…

Dostlar; horoz sesinden, köpek sesinden, çocuk sesinden rahatsız olunmaz!..

Bilakis bu sesler huzur veren ve dinlendiren seslerdir.

Doğanın kendi sesleri…

Doğayla savaşan, kendi doğasıyla savaşır…

Şehirleşelim derken, kendi doğamıza yabancılaşmayalım, zararlı çıkan yine biz oluruz.

Doğayla içli dışlı insanların; doğası da yüreği de iç dünyası da bir başkadır.

Daha dingin, daha sağlıklı ve mutludurlar. Daha renkli bir yaşantıları vardır.

Negatiflikten arınmış, olumluyu gören, çalışıp çabalayan insanlardır.

Doğada yalnız olmadıklarını bilirler; ağaçlarla, kuşlarla, börtü böcekle hemhâl olurlar.

Onların dilinden anlarlar; bir kedinin mutluluğu da masumluğu da acısı da gözlerinden kaçmaz.

Tüm canlara saygıları vardır, bilirler ki; o canlarla kendi canı arasında fark yok.

İnce ruhlu, hassas, insan gibi insandır doğayla içli dışlı olanlar.

Gûrebâ-i Laklakan (Göçmen kuşlar hastanesi)
İşte böylesi insanların çoğunlukta olduğu bir devirde hayata geçiyor.

Bir leyleğin, bir göçmen kuşun hastalığı, sakatlığı dert ediniliyor ve zahmete girilip bunun hastanesi bile hayata geçiriliyor.

Aman boşver denmiyor, neme lâzım denmiyor. Dert ediniliyor.

Böyle insanların, bir cana zarar verebileceğini düşünebiliyor musunuz!?

Bir yanda canı sıkılmış diye kediyi köpeği tekmeleyen insanlar, diğer yanda doğayla içiçe her cana saygılı, kuşlar için bile zahmete girip, hastane açan insanlar…

Doğa, insanın içindeki kötülüğü yok edip, iyiliği ve güzelliği keşfetmesini sağlıyor.

Doğa terapinin yanı sıra, zamanla, gözlemle öğretiyor insana, iyiliği ve güzelliği.

Kademe kademe belletiyor.

Her türlü hırstan arındırıp, dinginliğe ve huzûra alan açıyor.

İnsanın derinliklerinde beliren huzurun, beden sağlığına, ruh sağlığına ve içten gelen bir gülümsemeye, pozitif enerjiye evrilmesine yani hayatın kendisini keşfetmesine sebep oluyor.

Dağ, deniz, piknik demeden doğaya akmanın yolunu bulmalı insan.

Doğayla hemhâl olalım ki kendi doğamızı ve iç huzurumuzu bulalım.

Kaostan uzaklaşıp, daha dingin ve farkındalığı yüksek, her anını hissedebildiğimiz kaliteli bir hayat bizim olsun.

Bu yazıyı paylaş:

2 thoughts on “Doğa / Güler Demirhan

  1. tesbitleriniz yerinde ama ne yazıkki şehirlerimiz birer taş yığını olmuş. ne bir kuş sesi ne bir rüzgar sesi duyulur olmuş. sokaklar başıboş köpek kedi boğuşmalarına kalmış.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu yazarın toplam 24 eseri bulunmaktadır.

Yazarın diğer yazıları