İnsan Vardır Ruha Şifa, İnsan Vardır Cana Cefa… / Güler Demirhan
Kendisiyle barışık , güne şükür duygusu ile başlayıp, şükür duygusu ile devam eden, çevresindeki her canlıya ve eşyaya sevgiyle, güler yüzle bakan insanların yaydığı enerji ile…
Kendisi ile kavgalı, güne somurtarak ve homurdanarak başlayan, her şeye öfkeli, kızgın; telefonuna olur ya yanlış arama gelse, telefondakine hakaretler saydıran, etrafındaki canlılara ve insanlara yaşamı dar eden insanın yaydığı enerji bir olmaz elbet!
Zannetmeyelim ki; güne pozitif başlayan, şükür duygusunun kendisine hakim olduğu kişi zaten çok zengin, pamuklar içinde büyütülmüş, hayatta hiç yıpranmamış da, somurtkan ve negatif kişilik herkesden darbe yemiş, cebinde meteliği yok.
Böyle değil!
Bunun hayat şartlarıyla pek ilgisi yoktur aslında. Hayatı algılama ve yorumlama şekliyle, hayat felsefesiyle ilgilidir.
Birincisinde paylaşımcı, kucaklayıcı, şefkatli ve sevgi dolu bir ruh hali hakimken.
Diğerinde, benlik ön plana çıkmış, kendisini herkesten çok önemseyen, şımarık ve kimseye tahammülü olmayan , öfke dili hakimdir. Sözüm ona kendimi ezdirmeyeceğim derken milleti ezer geçer!..
Ne kendisine huzur verir ne çevresindeki insana ve mahlukata. Sokakda yürürken önüne kedi çıksa tekmeler geçer. Düşünmez onun canının yanıp acı çekeceğini. Bir tek onun canı vardır çünkü, gerisi ne olursa olsun umurunda olmaz…
Bu insan iş yerinde bir de müdür veya amir konumunda ise vay milletin haline; sırf ego tatmini için kim bilir kaç kişinin onuruyla oynar, tuhaf küçümsemeleri ve azarları olur, taktığına takar aşağılar, küçümser, kendini ilah zanneder adeta. Mobingin alasını görebilirsiniz bu tip insanlardan!..
Hele işe yeni başlayanların, hele bir de biraz güzel veya yakışıklı olanların vay haline.
Kendi içinde ne kadar aşamadığı kompleksleri, içsel sorunları varsa karşısındaki kişileri ezerek çıkartmaya çalışır tüm öfke ve eksikliklerini.
Bulunduğu ortama zehir saçar, yürekleri daraltır, adeta ağaç çiçek, yürüdüğü sokaklar etkilenir zehirinden, renkleri kararır.
Arkadaşlarıyla eşle dostla sohbet ederken de iğneleyici, can acıtıcı dil kullanır bu insanlar. Karşısındaki kişiyi tabiri yerindeyse gömer, aşağılar, diliyle döver adeta.
Ona göre, kendi fikrinden başka tüm fikirler yanlıştır.
Bazen de bir yörenin insanına öfkeliyse o yöreye ait tüm insanlardan çıkarır öfkesini, o yöreden biriyle hasbel kader bir masa etrafında buluşmuşsa, çok değil onbeş veya yirmi dakikayı bulmaz zehirli dilini işlevsel hale getirir ve muhatabını incitir, aşağılar, her türlü çirkinliğini sergiler.
Muhatabı nezaketli biriyse alttan almaya çalışır, ortamın insicamı bozulsun istemez nazik davranır, geçiştirici cümlelerle zehirli dili savuşturmaya çalışır ama egoistimiz anlamaz incelikten, aynen devam eder.
Karşısındaki kişinin ruhunu incitir, yüreğini daraltır.
Nezaketinden dolayı karşılık vermeyen muhatabı ise, negatif enerjiden payını almıştır. Üstelik tüm sözleri yutmuş, içine atmıştır. İçinde kalan sözlerin ağırlığıyla ayrılır masadan.
Bizim egoist mutludur. Karşısındakinin hiç alakası olmadığı halde sırf nefret ettiği yöre insanı olduğu için incitip “iyi laf soktum ama!” zaferiyle kalkar masadan, sahte tebessümü de yüzündedir.
Mağdur olan muhatabının iç sıkıntısı ve densizin birinin attığı negatif tohumlar büyürde büyür iç dünyasında.
Halbuki o nezaketinden dolayı, kalp kırmamak için susmayı tercih etmiştir, zayıflığından dolayı değil. Neticede kırılan kendisi olmuştur.
Ne o ağır ithamları hak etmiştir. Ne siz şöylesiniz böylesiniz denen yenilir yutulur sözleri.
Bizim bencil diliyle yıktığı gönlün, verdiği zararın ayırdında olmadığı gibi hoyratça devam eder o davranışlarına.
Karşısında kendisi gibi nezaketsiz ve patavatsız biri olsa, aynı dil ile o da ona aynı hakaretleri eder, bu defa da büyük bir kavga baş gösterir. Hasar iki kişide kalmaz, ortamda kaç kişi varsa yıkıcı negatiflikten nasibini alırdı.
Kendisiyle barışık insan ise bakışıyla, duruşuyla güven ve huzur verir etrafına. Kendi iç huzuru ve yaydığı pozitif enerji ruhlara şifa olur.
Konuştuğu ortamda ufak bir negatiflik sezse, bunu hemen bertaraf edip tatlı dili ve engin hoşgörüsü ile ortamı gülistana çevirir.
Konuştuğu her cümle yürekleri aydınlatır, sıkıntıları def eder, derdi olanın derdi onun karşısında uçar gider. Velhasıl karşısına dertli oturan ruhen şifa ve ferahlık bulur onda.
Cennete çevirir bulunduğu ortamı. O; bakışıyla, ses tonu ile duruşu ile her daim istenen aranan cennet bir kişiliktir.
İlaç gibidir adeta. Aranan insandır.
Şimdi her birimiz kendimize dönüp bakalım!
Ben hangisiyim, ruhlara şifa olan mı, cana cefa olan mı!?