DergiZan

Yazı ve Sanat Ülkesi

Kar Taneleri / Güler Demirhan

 Kar taneleri, gelin bize birbirimize zarar vermeden yol almanın mümkün olduğunu gösterin!

Zira biz beceremiyoruz bu işi…

Biz zannediyoruz ki;

Birbirimizi alçaltırsak ancak öyle yükseliriz.

Birbirimizin aleyhinde konuşup, birbirimizi gıyabımızda değersizleştirirsek bir başına “ben” olarak değer kazanır, değerli oluruz.

Birbirimizi lekelersek biz temiz kalır, kendimizi ak pak ederiz.

Aynı ortamda gülüş cümbüş vakit geçirdiğimiz dostumuz ya da arkadaşımız(!) dediğimiz kişinin, aleyhinde konuşmayı, yolunda giden işini bozmayı üzerimize vazife sayıyor. “Onun işini bozarsam ben kazanırım, benim işim iyi olur(!)” Sanıyoruz…

Bir de kılıfını bulmuşuz, strateji diyoruz, yöntem diyoruz adına…

Sözüm ona işimizi biliyoruz…

Ah Kar taneleri, halbuki hiçbir şey bildiğimiz yok!

Kalbimiz muhatabımıza fesat ve kin doluyken, yüzümüzü gülücükle, dilimizi yapmacık sevgi sözleriyle süsleyip en tatlı halimizle, ondan faydalanmaya çalışıyor, ama bir taraftan da ardından onu küçülten, en aşağılayıcı ifadeleri kullanıp, ona zarar vermekten çekinmiyoruz.

Ondan gerekli menfaati aldıktan sonra, o yapmacık gülümsemeye de gerek duymuyoruz.

İşimiz bitti çünkü, faydalandık, onu bir basamak olarak kullandık…

Enerjisini, bilgisini, her türlü emeğini kullandık. Artık ayak altında dolaşmasın(!)

 Yüz vermemek lazım…

Ve böyle böyle birbirimizi ezerek, üzerek, aşağı çekerek biz yücelip yükseldiğimizi sanıyoruz…

Bunun mutlak doğru olduğundan o kadar da eminiz ki; kalbiyle dili bir olan, kalbinin rengi yüzüne yansıyan temiz insanları saflıkla yaftalıyor, küçümsüyoruz.

O temiz insanlardan nasihat almamız gerekirken, cahil cesaretiyle onlara nasihat ediyoruz kendimizce…

“Saf olma, işini bil, bu kafayla gidersen bir arpa boyu yol alamazsın, kurtar kendini, bu dünya arsızlarla yüzsüzlerin, işini bil işe gitme, doğrucu Davut olma, sen bu kafayla çok üzülürsün…”

Bu ve benzeri kalıplaşmış sözlerle saçmalıyor, onları da kendi çamurumuza çekmeye çalışıyoruz aslında.

Zavallılığımızla övünüyoruz adeta.

Kendimizi pek bir akıllı sayıyoruz…

Bilmiyoruz ki, bir başkasını alçalttıkça, önce biz alçalırız.

Başkasını karalarken, ilk karalanan biz oluruz.

Kalbimizdeki fesat bizim kalbimizde yuvalanmışsa, muhatabımıza değil bize zarar verir. Fesat duygularla başkasını alaşağı etmeye çalışırken, alaşağı olan, dipten bakan biz oluruz.

Bizim de sizler gibi, birbirine zarar vermeden yol alan, birbirini yücelttikçe yücelen, birbirine değer verdikçe değer kazanan ecdadımız vardı aslında. Biz onları ne zaman unuttuk!?

“–Ben siftah yaptım. Siftah yapmayan komşumdan alın!”

Diyen gözü, gönlü tok, içi huzur dolu esnafı ne ara unuttuk!?

Ah kar taneleri gelin, bize işin aslını anlatın!

Birbirimize zarar vermeden yol almanın nasıl da mümkün olduğunu gösterin.

Kazandık zannederken, kaybettiğimizi anlatın bize!..



Bu yazıyı paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu yazarın toplam 24 eseri bulunmaktadır.

Yazarın diğer yazıları