Ne Geçti Eline / Güler Demirhan
İnsan ömrü taş çatlasın doksan yıl…
Bu yaş bile herkese nasip olmaz.
Hele ölümsüzlük imkansız, para da torpil de geçmez, ölüm geldi mi alır götürür.
ABD’li milyarder David Rockefeller iki yüz yaşını görmeyi hayal ediyordu, kaç defa iç organlarını yeniledi, defalarca böbrek ve kalp ameliyatı oldu ama zenginliği kar etmedi. Amansız sona o da ulaştı.
Hepimiz şahit olduk, dünyanın gözü önünde adeta ölüme meydan okuyacaktı. Bu konuda iddialı olduğunu düşünüyordu!..
2017 Mart’ında, 101 yaşında her nefsin tadacağı ölümü tattı. Bir defa daha ölüme çare olmadığını istemese de dünyaya kanıtladı…
Diyelim ki ömür doksan yıl, o hayata flü baktığımız ilk çocukluk yıllarını ve elden ayaktan düştüğümüz yaşlılığı çıkarsak bize güçlü kuvvetli, aklı başında yaşayacağımız kırk yıl belki de en fazla elli yıl kalır.
Çok mu uzun!?
Veya kısa mı!?
Dünyanın yaşına veya devletlerin ömürlerine bakarsak çok kısa ve istisnasız her insan, gün be gün ölüme ilerlemekte.
Bu kırk-elli yılı tam sağlıklı geçiren veya kendisine hayatın çeşitli sıkıntıları uğramamış kaç şanslı kişi vardır!?
Kimi en yakınlarını kaybeder, hayat zindan olur, uzun süre kendisini toparlayamaz.
Kimi sevdiğinden, eşinden ayrılır veya ihanete uğrar.
Deprem olur, savaş olur, ekonomik krizler, trafik kazaları, iş kazaları vs vs…
Eee tatlı tatlı, huzur içinde en önemlisi de “yaşadığını hissederek” yaşanan kaç gün kalır ki geriye!?
Farkındayım; Kayserili hesabına döndü ama maalesef gerçek bu!
Hala hayat devam ederken, dünya üzerinde kalan ama eninde sonunda ölecek olan bizler hepimiz birbirimize emanet değil miyiz?
Birbirimize güzellikler sunmak, hayatı kolaylaştırmak, daha yaşanabilir hale getirmek dururken başka ne yapmak yakışır ki insan olana!?
Sorun toprak ise yaradan herkese yetecek genişlikte yaratmış yer yüzünü…
Sorun karın doyurmaksa yaradan onu da düşünmüş herkese fazla fazla yetecek miktarda rızık da vermiş…
Hayatın bunca güzelliklerini yaşamak, yaşatmak dururken bir bahar günü dünyayı zindana çevirmeye gerek var mıydı!?
Kimyasal, elma kokulu silahlarla her şeyden habersiz masum çocukları katletmeye dünyaya zehir ve acı salmaya gerek var mıydı?
Veya tam teçhizatlı silahlarla, bombalarla veya bin türlü teknolojiyle ibadet halindeki, günlük işlerindeki insanları vurmaya, kısa dünya ömrünü zindana çevirmeye…
Kendimi bildim bileli her Ramazan ayında Filistin’in yaşadığı, tüm dünyanın şahit olduğu İsrail zulmüne gerek var mı gerçekten!?..
Ya da savaşı marifet sayan başka ülkeler, insanlar, zavallı(!) insancıklar…
Ne olacak bunu yapınca, ne hayal ediyorsun?
Ömrün bin yıl mı olacak ve bu bin yılı dünyanın her karışına hakim olarak mı geçireceksin!?
Yok öyle bir kampanya!
Öldürdüğün kişi adedince senin ömrüne ömür eklenmiyor!…
Ya da dünyaya saldığın ızdırap kadar sana, bonus huzur da verilmiyor!..
Harcadığın kadar kazanmıyorsun, harcadığın kadar harcanıyorsun!
Kendi elinle kalitesini düşürdüğün sayılı günlerini yaşayacaksın ama bu defa tedirgin, huzursuz ve güvensiz…
Hani masumlara cehennem ettin ya dünyayı, asıl ateşin kendini yakacak, asıl kendi cehennemini ateşledin sen!
Senin ömrünün kum saati de herkesinki gibi ters dönmüştü zaten. Keşke hiç zulüm fiiline yer açmasaydın şu geçici hayatında da kalan günlerini tatlı ve huzur içinde geçirebilseydin.
Dünyayı başkalarına da kendine de zindan etmeseydin…
Keşke!..