Sosyal Bir Değişim mi? Yoksa Dönüşüm mü? / Nur Dinçkan
Sosyal değişme iki türlü olur:
1) İlahi kanunlarla değişme: Bunun sonucu, hayatın her alanını vahyin inşa ettiği bir hayat olur.
2) Beşerî sistemlerle değişme: İnsanlık tarihini incelediğimizde , ikinci tür sosyal değişmede, bir takım insanların diğer insanları kendi çıkarları doğrultusunda, boyun eğdirdiklerini görmekteyiz. Yani bir çeşit insanın insana kulluğu…
Allah’ın tüm elçileri, insanları Allah’ın dışındaki tüm varlıklara kulluktan kurtarıp, yalnız O’na kulluğa çağırmışlardır. Peygamberlerin getirdikleri bu sistemin adı İSLAM-TEVHİD’tir. Ve bu kulluk düzeni insan hayatının tümüyle ilgili olduğu için mütegallibe sınıf böyle bir değişikliği istememekte, kulluğu kendi belirlediği alanlarla ve camiyle sınırlandırmaya çalışmaktadırlar.
Tevhide dayalı hayatı kurmak için gönderilen son peygamber Hz. Muhammed (S.A.V.) , içinde bulunduğu çarpık sosyal düzeni değiştirmek için muhataplarını, LA (Hayır!) Demeye davet etmiştir. Yaşadığı sosyal hayatın değerlerini ve ekonomik modelini muhafaza ederek İslam’laşmanın mümkün olabileceğini düşünen günümüz muhafazakar müslümanlarının nereden başlamaları gerektiği noktasında bu konu önemli bir temeldir. Peki insanlar neye LA (hayır) diyecekler? Kafalarında ilahlaştırdıkları makam, ideoloji, ilke, parti, kulüb, önder, şef vb. ilahlarının tamamına LA diyecekler ki sömürüden kurtulsunlar ve sadece Allah’ın ilahlığını “İLLA” deyip tasdik etsinler. Son Peygamber insanlara, LA’ yı öğretiyordu. Çünkü, LA demesini bilmeyen insanlar sömürülmeye , köle kalmaya, şunun bunun emriyle kalkıp oturmaya , şahsiyetlerini yitirmeye mahkumdurlar. Neyi inkar ettiğini bilmeyen, neyi tasdik edeceğini bilemez ! Son Peygamber “LA” demekle kalmıyor, insanlara tevhidin mücadelesini en güzel örneklikle, bizzat nefsinde gösteriyordu. Evet! O bir devlet başkanıydı, ama köşkleri yoktu. Ordu komutanıydı, fakat askerlerinden farksızdı. Devlet başkanı oldu diye maddi ayrıcalıkları yoktu. İşte yaşam itibariyle diğer insanlardan farksız olduğu için , vahye dayalı sosyal değişmeyi sağlayabildi. 23 senelik bir mücadele sonunda, insanlar arasında en mükemmel sosyal değişmeyi gerçekleştirdi. Bu değişimde O’nun kaynağı, heva ve hevese dayalı beşeri sistemler değildi. Musa (a.s)’ da, aynı tevhid davetiyle firavun ve düzenine karşı çıktığında, kurduğu zulüm düzeninin yıkılmasından korkan firavun, bakın Musa (a.s)’ a ustaca bir aldatmacayla ne diyordu : ” Bırakın beni Musa’yı öldüreyim! O istediği kadar Rabb’ini çağırsın. Çünkü, ben O’nun dininizi (sisteminizi) değiştireceğinden, yahut yeryüzünde anarşi çıkaracağından korkuyorum. “( Mu’minun suresi/ 26.) . Aslnda fravunun korktuğu şey sömürü düzeninin yıkılmasıydı. Kur’an bize bunu Kasas suresi 4. ayetle şöyle anlatır: “Gerçekten fravun ülkenin başına geçmiş ve halkını çeşitli fırkalara ayırarak, bir kısmın eziyor, oğullarını kesip, kızlarını diri bırakıyordu. Çünkü o, gerçekten müfsidlerdendi (yani anarşistlerdendi).” Bu ayet-i Kerime’ye göre, anarşist bizzat firavun ve onun sistemi iken, o bu imajı silmek için , Musa’ya anarşist diyordu.
Vahye dayalı olan sosyal değişmenin, beşeri arzulara dayalı bir sosyal değişmeden en önemli farkı; Biri insanlara şahsiyetlerini kazandırıp, hürriyete kavuştururken diğeri, şahsiyetlerini ellerinden alıp, köleleştirmektedir. Tarihsel süreç içerisinde din için devlet kavramı raşid halifelerden sonra dejenerasyona uğramış, onun yerine devlet için din kavramı yerleştirilmiştir. Ve bunun kötü bir neticesi olarak ulu’l emrler nasıl olurlarsa olsunlar kutsallaştırılmışlardır. Alimlerde maalesef felsefe-kelam-tasavvuf- alanlarıyla meşgul olduklarından, LA YÜSEL (sorgulanamaz) konumuna getirilen ULU’L EMİRLERE karşı Ebu Hanife, Ahmed b. Hanbel, İmam Malik (rh.) çizgisini devam ettirememişlerdir.
Artık klasik saltanatların yerini modern saltanatlara devrettiğini görüyoruz. Ne hazindir ki, ortada muhafazakar- liberal dindar müslümanların yaşadığı bir dini hayat olduğundan, bu sultanların her biri de yaptıklarını meşrulaştıracak ve fetvalandıracak hoca, meşayıh bulmakta güçlük çekmemektedirler . Bu şekilde yozlaşmış bir toplum modern sultanların hoşlarına gidiyor. Çünkü, dindar-kapitalist müslümanlar, bu hayatın devamının güç kaynağıdır. Müslümanlar şuurlanıp, “LA” diyene kadar süreç böyle devam edecek. Allah Ra’d Suresi 11. ayetde: “Bir toplum kendisini değiştirmedikçe Allah onları değiştirmez.” buyurmaktadır.
Sosyal değişmenin başlangıç noktası, insanın LAİLAHEİLLALLAH diyerek kulluğunun sadece Allah’a yapılacağına iman etmesidir !