Yalnızlığımız / Nur Dinçkan
Her insanın içinde yiv yiv büyüyüp, devleşen bir yalnızlık duygusu vardır daima. Her fırsatta oraya kaçar. Vefalı yalnızlığı da onu her defasında sarıp sarmalar. Ne kadar kalabalıklar içerisinde olursa olsun insan, hep yalnızdır.
Yalnızlığımız. Hüznümüzün öbür adı. Niye hüzünler arttıkça yalnızlar çoğalır? Kederlendikçe kahrederiz, kahrettikçe de yalnızlığımıza kaçarız. Oysa kaçmamalı yüzleşmeliydik bizi üzenlerle. Paylaşmalıydık dertlerimizi dost bildiklerimizle.. Teknoloji miydi bizi böyle yapan, gerçek dostlarımızı bizden çalan? Öyle ya sarsılmaz dostlukların kurulduğu, uğruna fedakarlıkların yapıldığı, kavgalar yaşansa da vefanın unutulmadığı o asude günler geride kaldı artık. Adını bile koyamadığımız türlü şekillerde beraberlikler yaşanır, birliktelikler kurulur oldu. Kalabalıklar arttı, insanlar daha çok yalnızlaştı. Sevgi, saygı kıtlığı, güvenin gittikçe yok olmasına netice verdi. Dost bildiklerinin, arkasını döndüğünde “acaba beni ne zaman vuracak?” diye düşünen insanlarla dolup taştı dünya. Bu da bunalımlı yalnızlıkları doğurdu.
Yalnız insanın kapısı açıktır aslında… Yalnızlığını paylaşacak, derdini dinleyip, onu kucaklayacak dostlarının gelmesini bekler durur yalnız insan. Sonra sesini duyan insanların yokluğu içini acıtır, çaresizce onu yalnızlığının kucağına bırakır yine. Yanlızlığıyla daha bir sarmalaşır. Aslında yalnızlıklar değildir insanın içini acıtan. Hayal kırıklıklarıdır. Hayatı hep cam kırıkları gibi kırgınlıklarla doludur yalnız insanların. Yeniden tamir edilmeyi, yeniden sevinmeyi beklerler hep. İşte bu yüzden kapıları hep açıktır yalnızların…
İnsan sosyal bir varlık olarak diğer insanlarla kaynaşır, alış-veriş yapar, paylaşır. Eşiyle, dostuyla dertleşir, eğlenir. Ortak bir hayatı vardır kısacası etrafındaki insanlarla ama zaman zaman da kabuğuna çekilmek, yalnız kendisiyle baş başa kalmak ister. Bu onu kendisine getirir. İyi de bir yoldur. Benim de çoğu zaman tercih ettiğim bir inzivadır, şifalı bir yalnızlıktır bu. Kişiyi kendisiyle yüzleştirir, kendisine getirir bu yalnızlık ama diğerinde umutsuz bir azabın kıvranışı vardır. Hidayet basamağına adımını bir türlü atamamış insan da vardır bu yalnızlık. Bütün insanlar bir araya gelse, kimse onu bu yalnızlık duygusundan kurtaramaz. İnsanı mana aleminden tümüyle uzaklaştıran, maneviyattan koparan bu yalnızlıkta insanın sığınacağı bir limanı yoktur. Mevlâ’sını unutmuş, yüreği karanlıklar içerisinde kalmıştır. Her yer karanlıktır şimdi ona.
Aslında kendini yalnızlığın kör kuyularına atan da, kendini melankoli yapan da hep Yaratıcısını unutan insandır. Yanlız insan dönüşünün nereye olacağını bilemedi ,hayatı sadece şu mahdut alemden ibaret sandı da, onu her daim gören bir Yaratan’ı olduğunu unuttu.Merhameti yavaş yavaş yok oldu.İçinde hep bir kıvranış ve boşlukla ortalıkta kalakaldı.Kendisini düşünmekten başkalarını düşünmeye fırsat bulamadı, kalbi katılaştı.Hayatının bir imtihan olduğunu unutarak dünya endişesi ve korkusuyla büsbütün beter oldu. İtikafta şifalı bir yalnızlık yaşanırken ,berikinde umutsuz bir azap sardı insanı.