DergiZan

Yazı ve Sanat Ülkesi

Modern Dünyada Müslüman Kadın / Nur Dinçkan

İnsanlık ve Ailenin Başlangıcı

İnsanlık tarihi, ilk insanla başlar. İlk insan Adem (a.s.)’dır ve aynı zamanda ilk peygamberdir. Peygamber, vahiy alan insan demektir. İnsan, tarihteki yürüyüşüne Allah’ın indirdiği bilgi olan vahyin rehberliğiyle başlamıştır. İnsanı yaratan Allah, ona gideceği yolu da göstermiştir. Allah, yaratan ve fıtratı verendir.

İlk insan birey olarak bırakılmamış; Allah, ondan eşini var etmiştir. İnsanlık tarihinin temeli ailedir ve bu, Allah’ın en büyük ayetlerindendir. İlahi takdir, insan neslinin devamını kadının anne olması yoluyla belirlemiştir.

Kadının İslam’daki Yeri

Hz. Peygamber, cennetin insan yetiştiren annelik vasfını kazanmış kadının ayakları altında olduğunu bildirmiştir. Hayatını vahyi reddederek hevasına göre temellendirmek isteyen cahiliye düşüncesi, öncelikle insanlığı ifsad etmek için kadını ifsatla işe başlamıştır.

Modern cahiliyenin egemen olduğu çağımızda heva ve heves, sistemli bilgiye dönüşmüş ve insan hayatında vahye karşıt bir rehber olarak kabul edilmiştir. İslam ümmeti, son iki asır içinde sistemleşmiş bu hevaya karşı tam bir istilaya uğramıştır.

Sanayi Devrimi ve Kadının Konumu

Sanayi Devrimi’yle birlikte Avrupa’da kadın, özgürleştirme adına modern köleliği en acı şekilde yaşamıştır. Müslümanlar ise Batı’nın istilasının etkisiyle İslam dışı düşünce ve davranışları içselleştirmiş, müslümanca bir tasavvuru kaybetmişlerdir.

Müslüman Kadının Kaleleri

Müslüman kadının iki kalesi vardır: Bunlardan birincisi tesettürü, ikincisi ise evidir. Modern cahiliye, bu her iki kaleye de saldırısını, önce Müslüman kadının hayata ve varoluşa müslümanca bakış melekesini heva temelli ideolojilerle ifsad ederek başlatmıştır.

Kadın, öncelikle Allah’ın kuludur. Hayatını, kendi benliğini Allah’a teslim ederek yaşamalıdır. Bu teslimiyete İslam, teslim olana da Müslüman denir. Müslüman kadın, kulluk emanetini yüklenmiş bir mükelleftir. Hayatın tüm alanlarında yaptığı her eylemden Allah’a karşı sorumludur.

Bu nedenle, ne kadının ne de erkeğin kadını tarif ettiği tanımlamaların bir anlamı vardır. Kadını da erkeği de yaratan Allah’tır ve ikisinin de fıtratını en iyi bilen yine O’dur. Allah’ın kitabında ve elçisinin tarifinde buyurulanlar bizim için doğrudur. Müslüman kadının yabancı ekollerin etkisinde kalarak kendisine farklı bir konum ve rol biçmesi, kulluk açısından bir sapmadır.

Vahiy Bilinci ve Kadının Rolü

Müslüman kadın, peygamberliğin anlamını bilen birisi olarak, Hz. Peygamber’in kadın veya erkek hakkındaki sözlerini nefis süzgecinden geçirmeden kabullenmelidir. İman bunu gerektirir. Kadınlar, Allah’ın dininden uzak bir hayat yaşadıkları takdirde, ne ulema ne de müctehitler onları bulundukları durumdan kurtarabilir.

Kadınlarımızın İslam’a sarılmaları ve takvayı kuşanmaları, İslam’ın kuracağı bir dünya düzeni için temel başlangıç noktasıdır. Kadınlardaki yükselme İslam’ın yükselmesi, çözülme ise tüm ümmete yansıyacak bir bozulma olacaktır.

Tesettür ve Giyinmenin Anlamı

Bu bağlamda, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in şu hadis-i şerifini yeniden anlama gayreti içerisinde olmalıyız:

Ebu Hureyre (r.a.)’nın rivayet ettiği bir hadiste Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Cehennemliklerden iki sınıfı henüz görmedim. Biri ellerindeki inek kuyruğu gibi kırbaçlarla insanları dövenlerdir. Diğeri de, giyinmiş/çıplak, kırıtkan, sallanarak yürüyen, başları deve hörgücü gibi olan kadınlardır. Bunlar cennete giremeyecekler, kokusunu bile duyamayacaklardır. Halbuki cennetin kokusu şu kadar mesafeden duyulur.”
(Müslim, Libas 34/21,28)

Kadının giyinmesi iki amaç içindir:

  1. Eşine karşı güzel görünmek ve ilgisini çekmek.
  2. Eşi dışındakilere karşı gözlerden korunmak ve dikkat çekmemek.

Kadının giydiği kıyafet eşi dışındakilerin dikkatini çekiyorsa ve kadını onların gözünde cazip hâle getiriyorsa, bu durum üzerindeki giysilere rağmen çıplaklık/teşhircilik anlamına gelir. Hadisteki ifadesiyle bu, “giyinmiş/çıplaklık”tır.

Görünmeyi amaçlayan hiçbir örtü gerçek bir örtü değildir. Erkeklerin gözlerine hitap eden bir kıyafeti seçen kadın, cennetin kokusundan mahrum kalmayı göze almış demektir. Müslüman kadının kıyafetinin sınırları kendisine bırakılmamıştır; tıpkı namazın kuralları gibi, Kitap ve Sünnet ile belirlenmiştir. Tesettür de moda ile değişmez.

Modernite ve İslam

Kadınlarımızın giyinmiş/çıplak hâle gelmeleri, İslam ümmetinin bozulma meylinin açık bir göstergesidir. Tesettüre savaş açanlar, bugünlerde modalaşmış tesettürün içselleştirildiğini görmekten büyük keyif almaktadırlar. Bu trajik durum, İslam’ı modernite ile aynı kulvarda koşturmaya çalışmamızdan kaynaklanmaktadır.

Allah’ın indirdiklerine her aykırılık, imanın eksikliği demektir. İslam’da davranış, akide ile sıkı sıkıya bağlıdır. Çünkü Allah’ın indirdiklerine bağlı kalmak akidenin gereğidir. Allah’ın indirdiklerinden başka şeriatlar koymak, insanı dinden çıkaran bir ameldir. Buna göre Müslüman, bütün hallerinde düşüncesiyle, duygularıyla ve yaşayışıyla akidenin içinde bulunmalıdır.

Şeriatın Hakimiyeti ve Müslüman Kadının Sorumluluğu

Allah’ın şeriatını hâkim kılmak, Rabbani bir yükümlülüktür. İnsanlar Müslüman olmak istiyorlarsa, Allah’ın emirlerini terk etmekte serbest olamazlar.

Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur:

“Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadının o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resulü’ne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.”
(Ahzab, 33/36)


Bu yazıyı paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu yazarın toplam 22 eseri bulunmaktadır.