DergiZan

Yazı ve Sanat Ülkesi

Tesettür ve Dini/Darlaşan Kadın / Nur Dinçkan

Giriş

İlk insanın yeryüzündeki serüveni aile ile başlamıştır. İslam’ın toplumsal yapısında bireycilikten ziyade cemaat, ümmet ve aile gibi kolektif yapılar ön plandadır. Modern toplum yapısı ise birey, toplum ve ulus üçgeninde şekillenmiştir. Bu yapıda insan, yaratılışına, mensubu olduğu aileye veya ümmete göre değil; ulusal bir kimlikle tanımlanır. Dolayısıyla kişi, kendisini kul olarak görmekten uzaklaşmış, seküler kimlik tanımlamalarıyla özdeşleşmiştir.

Bu noktada temel soruyu sormak gerekir: Müslüman birey, bu sosyal yapı içerisinde meselelerini ne kadar “Müslümanca” düşünebilmektedir?

İslamî Evrenin Dönüşümü ve Dindarlığın Yüzeyselleşmesi

Günümüz Müslümanları, kendilerine ait bağımsız ve bütüncül bir İslami hayat evrenine sahip olmadıkları için, bu defa tersinden bir yöntemle hareket etmekte; Kur’an ve Sünnet’i çağın gerçeklikleri doğrultusunda yeniden yorumlamaya çalışmaktadırlar. Bu durum, İslam’ı mevcut hayat tarzına uydurma çabasını beraberinde getirmektedir.

Bu bağlamda tesettür, Kur’an ve Sünnet’teki anlam düzeyinden uzaklaşarak sembolleşmiş; içeriğinden koparılmıştır. Dışsal olarak görünür olan bu semboller, içinde yaşanılan sistemin kurumsal alanlarını zenginleştirirken, tesettürün içsel anlam dünyasını fakirleştirmiştir.

Tesettür ve Ev: Kadının İki Kalesi

İslam’da tesettür ve ev, Müslüman kadının iki temel kalesi olarak kabul edilir. Bu iki kale, ona takva libasını kuşanma ve kendisini muhafaza etme imkânı sunar. Ancak modern yaşamın tesiriyle birlikte, Müslümanlar seküler ve kapitalist kültürü bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde içselleştirmiştir. Böylece “kâr”, “moda” ve “marka” gibi kavramlar, Müslüman yaşam pratiğinin bir parçası hâline gelmiştir.

Sonuç olarak, moda tesettürle bütünleşmiş; ev ise kamusal alanın gerisinde kalmıştır. Bu ortamda “arz-ı endam” eden dindar kadın profili ön plana çıkarken, “muttaki kadın” kimliği arka planda kalmıştır. Dindarlaşma süreci, Müslüman bireyi kapitalist-seküler sistemle aynı kulvara sokmuş, hatta bu sistemin sürdürülmesinde etkili bir rol oynamasına sebep olmuştur.

Zihinsel Arınma Zorunluluğu

Zihnen modern yaşamı içselleştirmiş olan bireylerin, gerçek durumu sağlıklı şekilde analiz etmeleri ve doğru bir bakış geliştirmeleri mümkün görünmemektedir. Bu sebeple, Müslüman bireylerin zihin dünyalarını arındırmaları ve kendi asli kaynaklarına dönmeleri hayati bir zorunluluktur.

Tesettürün Dönüşümü ve Ailenin Tahribatı

İslam düşmanlarının ilk hedefi tesettür olmuştur. Önce tesettüre doğrudan karşı çıkılmış, ardından da bu kavram daraltılarak yalnızca “başörtüsü”ne indirgenmiştir. Böylece kadın, tesettürden ve evden yani iki temel kalesinden uzaklaştırılarak İslam’ın aile yapısına büyük bir darbe vurulmuştur.

Kamusal alanda daha görünür hâle gelen dindar kadın, bu yeni konumu üzerinden kimliğini yeniden tanımlamakta ve aile yapısına bu anlayışı taşımaktadır. Bu yapıda yetişen yeni nesillerin İslam’ı bu çerçevede kavramaları hâlinde, onlara anlatılması gereken ilk şey şudur:
Kur’an ve Sünnet’teki İslam, bu değildir.

Aksi takdirde, geleneksel görünüme sahip, fakat içsel anlamda kapitalist ve seküler değerleri benimsemiş bireylerle dolu bir topluma dönüşmek kaçınılmaz olacaktır.

Sonuç

Müslüman bireyler, öncelikle kendi öz kaynaklarına dönerek düşünce dünyalarını yeniden inşa etmelidirler. Bu, sadece bir ahlaki ya da sembolik dönüşüm değil, zihinsel bir diriliş sürecidir.

Topyekûn bir diriliş duası ve umuduyla…

Bu yazıyı paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu yazarın toplam 21 eseri bulunmaktadır.