Eski Zaman Şehrinin Kederi / Mustafa Işık
Bulutların terk ettiği şehirler ortasında
her yalnız kalışım bir Taç Mahal ederdi
gönül aşka gelince, bin mâşuka bedeldi
Çarpışa çarpışa çığlığı kesilmiş kılıcım
eski duayı kıpırdayan dudağa benzerdi
düşmana ne gerek, gözler birer mızraktı
Ey uzaktan üşüyen o kandillerin titrek ışığı
kitaplar ortasında kuruyan güllere sorun
bir elmanın zehrini kaç cüce tükürebilirdi
Gidilen yola çokça uzaktı alnımızın yazısı
senin ince gülüşün kızıl inciden de güzeldi
ansızın düşen yağmur, gözden feri silerdi
Gönül tahtımı almaya hüthütü yollardın
uzaktan gelen selamdı, yüzgörümlüğün
boşuna bekleme, aradığın ben değildim
Dünyanın eksenini tekmelerken kör rüzgâr
sen ayı her gece öyle neresinden asardın
ne kadar nazlansan da bülbül güle hasretti
Bu kefe ikimizin günahını taşımaz artık
yıkılışım bir eski zaman şehrinin kaderiydi
heybemdeki kurutulmuş söz senin içindi
sen de geceye bırakıtlarını toplayıp gittin