Ararat’a Öykü / Mustafa Işık
Savruk yelesiyle dörtnala uçarı
sağrısı köpükten ak kısraklar
ölüm şaklar kırbaç şafağında
Ararat’ı gözlerinden öperdi
Vakit zemheri, uzanırdı bir el
eski zaman masalıydı okunan
kan damlayan sarnıçlarda,
ak sarılarla nergisler salınır
en güzel türkü dağlara yakılırdı
Bir dağ nasıl uyanır bilemem
neresinden öpülür ki
şaha kalkınca beyaz at,
bu bir seyyahın kavlidir
vedalar utanırdı sahibinden
her ölen doğumun habercisi
her kadın biraz Gülbahar’dı
Her dağ bir sevda adıdır, ah!
her âşık benzediği dağa yürür
Dağların yasına ağlayan pir, ey
beni de bin âşığından biri kıl
söyleyin kuşların haykırışı
gökyüzü hâlâ mavi miydi?
Ararat’ım ‘ah’lar içen eşkıya
henüz aşılmamış dağın doruğu
seherle doludur kaval çığlığım
güneş, gitmelerime şahitti
Ey, eski zamanın dilsiz âşığı
yaslı kalbinle her baharda
kuşların haykırışına sor
papatya kokusu özlemimi.