DergiZan

Yazı ve Sanat Ülkesi

Kuşların Ahı Yılanlara Kalmaz! / Ramazan Seydaoğlu

Ovalar sonsuza dek uzayıp gidiyor sanki.. Etraflarında uzanan sıradağlar olmazsa bulutları tutup getirecekler gibi… Dağların doruklarından akıp gelen buz gibi soğuk sular kayaları salise salise okşayıp kemiriyor ama ismi ve cismiyle sadece bir taş olan kayaların bunlardan haberin bile yok.

Kayalar başlarına betondan şapkalar geçirmiş gibi duruyorlar. Delik deşik bedenlerinde türlü türlü hayvanat ve nebatat yaşarlar. İncecik bir tohum “Bismillah” diyerek parçalar kayayı ve içine kök salar. Büyüdükçe büyür kayanın içine doğru salar kendini. Kayalarda yarıklar oluşur böylece. Buralara minik serçeler, güvercinler, arıkuşları ve adları birbirinden şeker olan nice kuşlar gelip yuva yaparlar. Bazı kayalar da var ki sadece yılanlar barındırır kocaman gövdelerinde. Üstelik bu sinsi yaratık kendini o kayanın hakimi sanır. Her birisi kendisini bir kaya gibi güçlü ve yenilmez zanneder.. Bilmezler ki o çok güvendikleri kayaların dahi dibini oyan bir damla onu devirebilir. O kocaman azametli varlık paldır küldür yuvarlanıp parçalanabilir bir dağdan yuvarlanarak…

Karayılanlar, sarıyılanlar en tehlikesi de taşların ve ağaçların renklerine bürünebilen bukalemunumsu yılanlar… Taşların çatlaklarına gizlenmiş olanlar… Taşların oyuklarına yuva yapan zavallı kuşların beyinlerini yiyen engerekler… Onlara göre o taşlar sadece kendilerinindir… Kuşların ne işleri var orada?! Onlar gündüz uçup başka yerlere gidebilirler… Ne işleri var onların bu kaya oyuklarında?!

Kuşlar gündüz dolaşıp geceleri döndüklerinde yılanlar sinsice yaklaşıp kafalarını ısırıp yiyiverirler zavallıları… Kuşların başka seçenekleri yok… O minik minik serçe kuşlarının bedenleri karanlıkta bir sinsi yılana lokma oluverir. Sabahı görmeden ölüp gidiverirler.
Minik kuşların başka seçenekleri yok. Yuvaları, yaşam yerleri, yumurtaları ve çıkmak üzere olan yavruları orada. Onlar yılanları ilkin önemsemezlerdi. Onların gözünde dünya hep güllük gülistanlık… Her hayvanı dost bildiklerinden onlardan kötülük beklemezler. Ancak yılanı da bir hayvan olarak görmeleri onlara pahalıya mal oluverir çoğu sefer..

Kuşlar hayvanların en adilerinin sürüngen yılanlar olduğunu bilmezler… Hele bir bülbül var ki, yılanı iyice tanımış ve kendini onlara karşı korumak için kendince bir savunma geliştirmiş. Başı yılanlarla hep dertte onların… Bunlardan bezmiş olan bülbüller kayaların ve taşların gövdelerine fazla güvenmediklerinden yüksek, minare boylu selvilerin ucunda yapar yuvalarını. Bu yuvalarındaki birkaç günlük henüz uçamayan yavrularını ve yumurtlarını, ağacının tepesine kadar tırmanan bir sürüngene kaptırır defalarca. O gözü doymaz yılanların da sonu geliyor hemen oracıkta..
Keskin bakışları olan bir kartal hemcinslerinin yuvasına dadanan bir sürüngeni kilometre kilometrelerce havadan görüp üstüne doğru ihtişamla süzülür.. Geç de olsa bunu fark eden yılan kendini dallardan aşağıya bırakıp kaçsa da, güçlü pençeleri belinin ortasına ve hain başına da kerpeten gibi kuvvetli bir gaga’nın içinde buluvermesi birkaç saniyelik mesele oluverir. Olup bitenlere dallara gizlenen bir kamera ve gökyüzündeki dolunay tanık olur.
İlahi adalet bazen erken tecelli eder. Kayaların oyuklarına gizlenen sürüngenler dalların ve kayaların tepesindeki kuş yuvalarını bozsa da onun da karşısına bir kartal çıkar ki kuşların ahı yılanlara kalmaz böylece.

Bu yazıyı paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu yazarın toplam 94 eseri bulunmaktadır.

Yazarın diğer yazıları