DergiZan

Yazı ve Sanat Ülkesi

Yaşadığı İmkânsız Aşkı İle Şehriyar / Güzin Osmancık

Şairlerin Sultanı Şehriyar:

Aşkı şiir miydi, yoksa şiiri aşkı ile mi hayat buldu. Onu Şehriyar yapan, böylesine söyleten sevdası ölümüne aşkıydı. Çılgıncasına aşıktı Süreyya’sına   Süreyya yıldızı gibi parlaktı gözleri ve Süreyya yıldızı gibi yalın ve duru. İçindeki çağlayanı coşturan, ona yolunu buldurandı Süreyya.  Her yerde o vardı. Baktığı, gördüğü her şey de sadece Süreyya.  Yağmur olup yağsaydı üzerine, güneş olup ısıtsaydı ya yüreğini.  Yaralar vardı içinde kanayan ve onu şair yapan derin bir yaraydı ayrılık. Tam 60 yıl sürmüştü Süreyya’sına kavuşması ama artık çok geçti ve ona şu mısralar ile veda etti.

Geldin kurban şimdi niye.
Ay vefasız ayaktan düşmüşüm, şimdi niye?

İran’ın sanat dünyası bir başkadır. Yaşadıkları efsunlu toprakların ikliminden midir nedir, edebiyatı, sineması, mimarisi, şairleri bir başkadır İran’ın.  Beni çok etkileyen şeylerin başında gelir Şehriyar’ın yaşadığı çaresiz aşkı.

 Onu yaşadığı o topraklarda hissederek, yaşadığı o çaresiz aşkını anlatmak çok daha fazla heyecan vericiydi.  Tabi ki edebi kişiliği ön planda olsa da içindeki fırtınayı kağıda döken Süreyya’ya olan tutkulu aşkı beni daha çok cezbeden şeydi.  

Asıl adı Muhammed Hüseyin Behcet-i Tebrizi‘ydi. Şehriyar onun mahlasıydı, bu mahlası ona yine İran’ın ünlü şairlerinden olan Hafız önermişti. Şehriyar Azerbaycan Türklerinden olup 1906 yılında Tebriz de doğmuştu. Bizim İran’da ki ilk durağımız da Tebriz’di.

Güneşin ışığının sönüp, ayın gökyüzünü aydınlattığı bir gece yarısında onu şairler mezarlığında ziyaret ettik.

1988 yılının 18 Eylül günü 83 yaşında hayata veda etmişti. O’nun anısına, İran’da o gün Milli Şiir Günü olarak kutlanır. İran aynı zamanda şairlerine anıt diken tek ülke olma özelliğini de taşımakta.

 Hiç unutamadığı çocukluğu Karaçemen Haşgenap kasabasının Heyder Baba köyünde geçer.

 Daha sonra Tahran’a giderek liseyi orada bitirir. 1921 yılında Tahran da Dar-ül Fünun okulun da Tıp okumaya başlar. Okur ama bir türlü okulun sonunu getiremez. Çünkü amansız bir aşka tutulmuştur. Süreyya isminde güzeller güzeli bir kızdır onu bu aşka salan, aklını başından alan.  Birbirlerini o kadar çok severler ki, birlikte evlilik hayalleri kurarlar. Ama karşılarında aşılamayan bir set gibi duran ailesi vardır Süreyya’nın.  Ailesi bu aşka karşıdır. Kızlarını zengin varlıklı biri ile evlendirmek isterler. Ve ailesi Süreyya’yı Horasan’a kaçırır.

Şehriyar da 1924 yılında Süreyya’nın peşinden Horasan’ın yolunu tutar. Ama aile son derece kararlıdır. Süreyya’yı yaşlı ve varlıklı biri ile evlendirirler. Şehriyar’ı da orada acımasızca döverek canını yakarlar.  Şehriyar anlar ki artık bu engeli aşması imkansızdır. Bu acının üzerinde bir de aynı evde kaldığı can arkadaşını veremden kaybedince bu iki acı onu derinden yaralar, bunalıma sokar. İçindeki efkarı yüreğinden kâğıt üzerinde mısralara döker. Yazdığı şiirler birdenbire herkesin ilgisini çeker.

Kimdir bu kalemini insanların kalplerine saplayan şair? Herkes onu merak eder.  Bir anda şiirleri dilden dile dolaşmaya başlar. Artık o İran sınırları içinde tanınan bir şairdir. Tıbbiyeyi bırakmış, devlete ait bir bankada çalışmaya başlamıştır. Aşkından ümidini tamamen kesip başka biri ile evlenir.  Bu evliliğinden iki kızı ve bir de oğlu olur.

 Şehriyar demek şiirdir, şiirle hayat bulur, şiirle içindeki yangını söndürür.

 Şiirlerinde Sadi, Hafız, Fuzuli gibi şairlerden etkilendiği görülür.

Fransızca’sı iyidir. Şiirlerini Fransızca ve Farsça olarak yazar. 1934 yılında babasını kaybedince iyice bunalıma girer. Ve çocukluğunun geçtiği Heyder Baba Kasabası’na geri döner. Annesi onun en büyük dayanağıdır.

Bir gün annesine şiirlerinden bahseder ve “Anne, biliyor musun ben bu ülkede oldukça tanınmış bir şairim.” der. Annesi onun şiirlerinden habersizdir.” O zaman şiirlerinden biraz oku bakayım” deyince şiirlerini annesine okur ama annesi Farsça yazılmış şiirlerden hiçbir şey anlamaz. O zaman” eğer yazdığım şiirleri kendi annem bile anlamıyorsa onların anlayacağı dilden yazmalıyım” diyerek Azeri Türkçesi ile şiir yazmaya başlar. Azeri Türkçesi ile yazdığı “Heyder Babaya Selam” adlı şiiri ile Türkiye başta olmak üzere, Sovyetler birliğinde ki Türk devletleri içinde bir anda popüler olur. Ve 76 dile çevrilir.

Heyder Baba ıldırımlar şakanda,
Seller sular şakkıldayıp akanda,
Kızlar ona saf bağlayıp bakanda,
Selam olsun şevkatize, elize
Menim de bir adım gelsin dilize.
Heyder Baba, karlı dağlar aşanda,
Gece kervan yolun aşıb çaşanda,
Men hardasam Tehranda ya Keşen da,
Uzaklarda gözüm seçer onları,
Hayal gelip, aşıb keçer onları.

Şehriyar Şah Pehlevi iktidarını desteklemez, ona karşı bir tavır içinde olduğu için Horasana sürülür. Orada artık hep tedirgin korku dolu günler geçirmektedir. 1979 yılında Hümeyni inkılabına destek verir. Dini bir tutum içinde şiirlerini Azeri Türkçesi ile kendi dilinde yazmaya başlar. Tasavvufa ilgisi büyüktür. Hat yazıları ile de ön plana çıkar. Azeri şiirinin en ünlü şairlerinden biri olmasına rağmen asıl ününü Farsça şiirlerine borçludur. Ama Türk Dünyası onu “Haydar Babaya Selam” şiiri ile tanımıştır. En güzel anılarının geçtiği Haydar Baba köyünü hiç unutmamış büyük annesinin ölümünü anlattığı şiiri ile herkesi ağlatmıştır. Belirli bir zaman sonra eşini de kaybeden Şehriyar amansız bir hastalığa yakalanır. Kalp yetmezliği ve akciğer iltihabı ile Tahran da ki Mehr hastanesine yatar. Artık 83 yaşındadır ve elden ayaktan düşmüştür. Bu arada Süreyya da eşini kaybetmiş, Şehriyarı bulmuştur. Aradan uzun yıllar geçse de ilk aşk bu, unutulmaz. Ama artık onun Süreyya’ nın aşkına karşılık verecek gücü kalmamıştır, bu sebepten onu kabul etmez. Son olarak şu şiiri yazarak Süreyya ya olan sitemini dile getirir.  Süreyya onun gözünde hala daha onu ilk tanıdığı gün ki hali ile kalmıştır.

Geldin kurban şimdi niye.
Ay vefasız ayaktan düşmüşüm şimdi niye
Sen ki bir ilaçtın Suhrab’ın ölümünden sonra, şimdi niye
Taş yürek, daha önce gelmeliydin, şimdi neden
Ey nazenin biz senin nazına gençliğimizi verdik.
 Şimdi artık gençlere naz yap, bizle niye
Zaman arkadaşlığı bile götürüyorsa şaşıyorum,
Dünya hala yine bir arada, niye?

Azeri dili ile yazdığı bu dizeleri anlaşılır hale getirebilmek için yol buyunca hayli uğraşıyoruz. Gerçek manasını yakaladık mı bilmiyorum. Ama anlatmak istediği o yürek yakan sitem ne kadar da açık, seçik. Kapanmamış bir yaraya geç kalınmış bir geri dönüş, dönüş olur mu? Elden ayaktan düştükten sonra gelsen bu geliş olur mu? Daha önce gelseydin ya, senin nazın için ben gençliğimi verdim dese de onu şair yapan aslında bu ayrılık değil mi.  Bütün büyük aşklar aslında İlahi aşka bir davet değil midir. Şehriyarda Süreyya ya duyduğu imkânsız aşkı ile yakalamadı mı ilahi güzellikleri.

 O İran’ın Melik-üş Şüera‘sı (Şairlerin Sultanı) olarak bilinir. O Türk dünyasının unutulmaz kalemi, unutulmaz şairidir. O Türk Diline önem vermiş, Türk dilini üstün görmüştür.  Türk’ün Dili isimli şiirinde de bunu dile getirmiştir.  Hatta ona zamanın Hafızı denmiştir. Kırılgan ve hassas bir yapıya sahip olan Şehriyar şiirlerinde de bu özelliği ile kendine has tarzını oluşturur.

Diyelim ki olan her şey hayradır.  Zaman ve mekânda yaşanan her şeyde hayır vardır.  

Bu yazıyı paylaş:

One thought on “Yaşadığı İmkânsız Aşkı İle Şehriyar / Güzin Osmancık

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu yazarın toplam 46 eseri bulunmaktadır.

Yazarın diğer yazıları