DergiZan

Yazı ve Sanat Ülkesi

Persepolis (Parsa-Parseh) / Güzin Osmancık

Tahd-ı Cemşid (Cemşidin tahtı)

Bizi geleceğe taşıyan geçmişin ayak izleridir kültür. Bir bakıma toplumların yaşamlarına dair her şeyidir. Kültürüne ilgi duyduğum ülkelerin biriydi İran. Sanatı, insanının şiirsel ruhu ile hep ilgimi çekmiştir. Şimdi ise Pers medeniyetinin izlerinin peşindeyim. Burada neredeyse herkes Türkçe konuşuyor ve Türkçe şarkılar dinliyorlar. Göç yolu üzerinde olan bu ülke pek çok medeniyetlerden beslenmiş ve inanılmaz bir sanatsal kültüre sahip olmuş. Çeşitli medeniyetler yaşamış, imparatorluklar kurulmuş, efsaneleri, hikayeleri, mimarileri, masalsı dünyası ve binlerce yıllık tarihi ile elbette görülecek pek çok şey var bu ülkede

Bugün Şiraz’ın 50 km uzağındaki antik kent Persepolis’i gezip milat öncesinin yaşamsal izlerini göreceğiz. Bizim ülkemizde kış yüzünü gösterirken burada güneş alabildiğince cömert davranıyor bize. Hava oldukça sıcak ve de büyüleyici.

Burası Kuh-e Rahmat dağında bir teras üzerine kurulmuş antik bir kent. Tepede muhteşem Kral Darius’un oğlu Xerxes (Serhas) ve torunu Artaxerxes ( Artakserkes) Ardaşır adına yapılmış saray ve kale var. Jamshidin tahtı (Cemşit’in tahtı) deniyor bu tepeye. Pers İmparatorluğunun en önemli başkenti Persepolis. Yani Perslerin Şehri.

Bir zamanlar Perslerin başşehri olan bu şehir Ahameniş hanedanından Pers kralı 1. Darius (Dara) tarafından kurulmuş. (M.Ö 522-486)

M.Ö 6.yüzyıl İran’ın en görkemli devri olarak biliniyor. Ahameniş imparatorluğu kurucusu Darius, Perslerin, Medlerin, Sümerlerin Akadların aynı zamanda Babil’in de kralıdır. Bu sebeple ünü yedi düveli sarmış, Anadolu’nun batısından Hindistan’a kadar büyük bir imparatorluğun kurucusu olduğu için de Krallar Kralı olarak ün yapmış. Bu sebeple başkent olan Persepolis’i en görkemli şekilde, şanına yakışır bir şekilde inşa etmiş.

Şehre Tüm Milletler Kapısından. ( Gate of all nations) giriş yapıyoruz

Kapı girişinde görevlinin verdiği gözlüğü kiralayarak yola devam ediyoruz. Elimizdeki bu gözlük o muhteşem şehrin geçmişteki gerçek halini göstermeye yarıyor. Aynı sanal bir dünyanın içine girip, Metaverse yaşıyoruz. Her şey o kadar gerçek ki ve siz milat öncesi o gerçek şehrin ihtişamı içinde dolaşırken büyüleniyorsunuz.

Saray yoluna giderken büyük ölçülerde yapılmış Hüma kuşu heykeline rastlıyoruz. Önceleri sütün başı olarak yapılan bu kuş heykeli sonradan vaz geçilip toprağa gömülmüş ve onun yerine sütunlarda simge olarak boğa kullanılmış. Hüma kuşunun özelliği çok yüksekten uçması ve keskin gözlerinin olmasıymış. Hatta Osmanlıda Hümayün da bu kuştan ilham alınarak konulmuş bir isim olup her şeyi görür anlamında kullanılmış.

Şimdi çıplak gözle ancak kalıntılarını görebildiğimiz bu antik kentin gözlükleri taktığımız zaman M.Ö 6. Yüzyıldaki o görkemli halini görebiliyoruz. Bütün sütunlar kapıdaki heykeller her şey o gün ki hali ile o kadar gerçek görünüyor ki. Pers mimarisinin en önemli eserlerinden biri olan saray M.Ö 518-516 yıllarında Mezopotamya mimarisi tarzında yapılmış. Saray kapısı 11 metre yükseklikteki iki sütuna tutturulmuş Sütunların ön yüzlerinde yüzleri insan olan boğa heykelleri yer alıyor. Pers inancına göre iyilik sembolü olarak yapılmış bu heykeller. Saray o devirde yapılan en devasa ölçüde en görkemli saray olma özelliğini taşıyor. 20 metre yükseklikte ki 100 sütun ile desteklenmiş. Yapı taşları Mısırın taş ocaklarından getirilen bu saray adeta imparatorluğun güç simgesi olarak yapılmış. 10 bin kişilik tören salonu ile emsallerini çok gerilerde bırakmış.

Apadana sarayı denilen bu sarayda Kral Darius oturup devleti buradan idare edermiş. Hazine binası ise kerpiç yapı olup kraliyet servetinin saklandığı yermiş. Krala gelen değerli hediyeler burada saklanırmış. İranlılar için hala bir ritüel alanı olan bu alan o zamanlarda kutsal nou-rouzbahar Nevruz festivali kutlamaları için kutlanırmış. Kentle ilgili belgeler kil tabletlere elam çivi yazısı ile yazılmış olup pek çok bilgiye bu tabletlerden ulaşılmış. Şehir, Nevruz kutlamalarına ev sahipliği yaparken Büyük Krala Hindistan, Afrika gibi 23 bölgeden gelen heyetlerin getirdikleri hediyeler de saray yolundaki mermer rölyef üzerinde anlatılıyor. Krala hediyelerini sunan heyetlerden çok ilgimi çeken bir şey oldu ki, Med (Kürtlerin atası)ile Sakai (Türklerin atası) nın törende el ele tutuşmalarıydı.

Kral Dariostan sonra tahta çıkan Oğlu Serhas Ardaşir topraklarını Hindistan ve Etiyopya’ya kadar uzanan Pers Ahemeniş imparatorluğunu genişletmişler. Ama ta ki Makedonya kralı büyük İskender’in M.Ö 331 şehri kuşatmasından sonra imparatorluğun kaderi değişmiş. Persleri kolayca mağlup eden İskender’in Persepolis’i gördükten sonra kıskandığı bu sebeple her yeri yakıp yıktığı söylenir. Onca saltanat tarih bir anda kül olurken geriye sadece şehirden bu harabeler kalır.

1.Yüzyılda burası Avrupalılar tarafından keşfedilince kazılara başlanır. Persepolis 1979 da UNESCO tarafından dünya mirası listesine korumaya alınır. İlk bilimsel kazılar1930 da Oriental Institute tarafından yapılmış. Bu arada Büyük İskender’in şehri kuşattıktan sonra burada Persli bir kıza aşık olduğu büyük bir aşk yaşadığı efsaneler arasında.

Her ne kadar Büyük İskender de olsa bu şehir ona da kalmamış. 33 yaşında gençliğinin baharında hayata veda etmiş. Arkasında o kadar kan savaş ve göz yaşı bırakarak.

Ne güzel demiş Karacaoğlan:
“Ağa olsa, paşa olsa, beğ olsa
Yakasız gömleğe sarılır bir gün.”

Bu yazıyı paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu yazarın toplam 45 eseri bulunmaktadır.

Yazarın diğer yazıları