Kasımîye Medresesi (Efsaneleri ile)/Güzin Osmancık
Mardin; farklı
medeniyetlerin, farklı dini inançlardaki insanların bir arada kardeşçe yaşadığı
inanılmaz görsel bir şöleni andıran masalsı şehir. “Gündüzü mezarlık,
gecesi gerdanlık” diye bahsediliyor buradan. Tarih öncesi kültürel zenginlikleri şehri
önemli kılan en başlıca özellik.
Hakkında efsanelerini dinlediğim o muhteşem yapının önündeyim şimdi. İçeri girmeden önce durup, Mezopotamya ovasını seyrediyorum hayranlıkla. Kültürlerin beşiği Mezopotamya ve arkamda bütün ihtişamı ile Kasımiye Medresesi, bir diğer ismi ile Sultan Kasım Medresesi durmakta.
Osmanlı kültüründe çok önemli bir yeri olan bu medreseler, o günün adeta üst seviyede bir kültür, ilim ve eğitim yuvası olarak kurulmuş. Kimler yetişmemiş ki bu medreselerde. Mimar Sinanlar, nice sultanlar, ilime ışık tutan insanlar. Bu medrese de öyle ki, içinde Kuran öğretisi, Tefsir, Morfoloji (Canlıların farklı özelliklerini inceleyen bilim dalı), Mantık, Hadis, Sarf (şekil bilgisi) Astronomi, Tıp, Nahiv (cümle bilgisi) gibi pek çok alanda eğitim vermek için kurulmuş. Ayrıca tartışma adabı ve güzel, akıcı konuşma derslerinin verildiği günümüzün akademileri ile eş değerde bir eğitim yuvası. Gök bilimleri, yıldız ve uzay derslerinin de verildiği 23 sınıfı olan bu medresede 23 ayrı fakülte eğitimi veriliyormuş. Medrese odalarının kapılarında, hangi bilim hakkında ders veriliyorsa o ilmi ifade eden simgeler bulunuyormuş.
Ve bu eğitim 400 sene hiç kesilmeden aralıksız devam etmiş. Ayrıca içinde 4 ayrı mezhebe göre 4 ayrı ibadethane varmış.
Acıklı, elim bir olayın geçtiği bu yapı bugün Mardin’in en çok ziyaret edilen yerlerinden biri. Medresenin oldukça heybetli yüksek kapısına ulaşmak için uzun merdiven basamaklarını çıkıp kapının önünde öylece tekrar ovayı seyrediyorum. Kapı o kadar ihtişamlı yapılmış ki önünde resim almak için bulunmaz bir platform. Ve nihayet koridoru geçip o çok bahsedilen açık avluya ulaşıyorum.
Avluda gözümüze çarpan ilk şey çeşmeden akan suyun kanallara bağlı olarak 3 havuzu dolaşmış olması. Ard arda gelen havuzların tasavvufi düşünce sisteminde yapıldığı söyleniyor. Çeşmeden akan su doğumu, döküldüğü ilk ve küçük havuz gençliği, ikinci ve büyük olan havuz olgunluğu, dar olan havuz ise ölümü temsil etmekte. Nihayetinde su kanallarla toprağa dökülüyor. Bu havuz sisteminin taşıdığı felsefi anlam tamamen tasavvufi bir düşünce ile insanlara “yaşamın sonunda ölüm var” gerçeğini anlatmakta.
On biri alt katta, on ikisi üst katta olmak üzere yapılmış sınıfların kapıları o kadar alçak ki. Eğilmeden içeri giremiyorsunuz. Bu Osmanlıya has bir saygı sistemi olup, o ilim yuvasına baş eğilerek girmeyi icap ettiriyor. Osmanlı sembol dilini en güzel şekilde kullanır demiştik. Çeşmenin üzerine konan 40 kesme taş Peygamber efendimize 40 yaşında gelen nübüvveti, yan tarafta bulunan 63 kesme taş da Kâinatın efendisinin ölümünü anlatmaktaymış. Kesme taşlardan inşa edilen bu medrese taşın tabiat içindeki en dirençli yapı malzemesi olması sebebi ile senelere meydan okurcasına ayakta kalmış.
Kimler bu yapıyı bu iklimde yapmak istemiş ve kimler gelmiş kimler geçmiş üzerinden hikayesini oldukça merak ettim.
13 yüzyılda Artuklular döneminde Artuklu hükümdarı Sultan İsa başlatmış medresenin yapımını. Artuklular, Harput Mardin ve Hasankeyf bölgelerinde hüküm süren Oğuz Türkmen beyliğidir. Beyliğin kurucusu Artuk Bey olduğu için bu isimle anılır. Medresenin inşası Timur dönemindeki Moğol saldırıları nedeniyle yarım kalmış, Akkoyunlu Hükümdarı Kasım İbn Cihangir Han, Mardin’e atandığı zaman, şehri onarmak için hummalı bir faaliyete başlar. 15. yüzyılın sonlarında bu medresenin yapımını tamamlar. Kasımiye Medresesinin öyle bir mimari tarzı vardır ki, o ihtişama hayran kalmamak mümkün değil.
Mimari de estetik demek, önce mekânın en güzel şekilde kullanılması demektir. Mikas dediğimiz olay, bir eserin bulunduğu çevre ile bir uyum içinde olması demektir. Bu medresede mikasın en mükemmel şekilde kullanıldığını görüyoruz. Kullanılan malzeme ve malzemenin rengi, Mardin’in dokusuna uygun fıtri renkteki kesme taşlardan yapılmış. Orta Asya Osmanlı izlerini taşıyan bu kubbeli yapıda Sünnilerin kullandığı bir mescit ve Şafiler içinde bir ibadet hane var.
Hani her eserin mutlaka bir hikayesi bir efsanesi vardır demiştik ya. Kasımıye Medresesinin de çok acıklı, yürek yakan bir hikayesi varmış. Medresenin yapımına olağan üstü bir bütçe ayıran Kasım Cihangir Han bir gün medresenin içinde abdest alırken amcası Hasan Paşa tarafından kafası kesilerek şehit edilmiş. Bu katliama dayanamayan kız kardeşi Esma Hatun da kardeşinden akan kanları duvarlara sürerek şu şekilde haykırmış. “Bu medrese ayakta kaldıkça bu kanlar bu duvarlarda kalarak Müslümanlara ibret olsun” demiş. Aradan yüz yıllar geçmesine rağmen o kanların duvarda kaldığı söyleniyor. Duvar ıslatıldığı zaman kan izleri bariz bir şekilde görünüyormuş. Bu kadar güzel bir eserin böylesine acı bir olayla anılması insanın içini nasıl da acıtıyor.
İnişli yokuşlu daracık tarihi sokakları, farklı kültürlerin harmanlandığı ve farklı inançtaki insanların bir arada yaşadığı Mardin, Anadolu’muzun en egzotik şehirlerinden biridir. Bu özel şehir bünyesinde pek çok özel kültürel eserleri ortaya çıkarıyor
Şehrin kendine has rengiyle natürel taştan evleri, 700 yıllık geçmiş tarihi, zengin mutfağı, kendine has müzikler ile tam bir cazibe merkezi.
Kasımiye Medresesi’nin efsunlu, güzelliği, içine yüzlerce yıl biriktirdiği efsaneleri, masalları, acı ve tatlı olayları sığdırmış. Mezopotamya Ovası’nın manzarasıyla bütünleşince gördüğü ilgi de katbekat artmaktadır.
Doğum, yaşam ve ölümü hatırlatan bu mekânda şimdi hayatı sorguluyorum. Hayat burada çeşmeden akıp giden su gibi doğumdan ölüme hızla koşarak gidiyor. Geriye kalan ise sadece gidenlerin bıraktıkları eserler. Ölüm ne kadar gerçekse, ölümsüzlük de yaşam içinde bırakılan eserlerde devam etmekte.