DergiZan

Yazı ve Sanat Ülkesi

Sıra Geceleri / Güzin Osmancık

Geçmiş zamanlardan süregelen zaman ve mekân üstü “Yarenlik Meclisidir” Sıra Geceleri.

Dolunayın aydınlattığı daracık taş yollardan geçerek gidiyoruz mekâna. Çok eskilerden kalma derin bir kültürün izlerini sürmeye. Aslında bizim eğlenmeyi düşündüğümüz bu gece, mazisi çok eskilere dayanan bir halk kültürünün, günümüze kadar akıp gelen erozyona uğramış mirasıdır. Bu gece burada eğlenmenin yanı sıra eskiden olduğu gibi kucaklaşmak, sarılmak, halleşmek, bütünleşmek ve yarenlik sohbetleri ile geçmişi de yad etmek istiyoruz.

Yarenlik olgusunu da içine alan, insanın ruhundaki cevherin sırrına vakıf olmak, çaresizlerin derdine çare bulmak, her dem insanın insan ile harmanlanmasıdır Sıra geceleri

İnsanlar bu hayatın içinde sırları ile ebediyen bigâne mi kalsınlar? Elbette hayır, her zaman birbirimiz ile hemhal olmaya muhtacız. Müminler birbirini yıkayan iki el gibidir der büyüklerimiz. Bunun için birlik beraberlik, muhabbet ve sohbet gereklidir.

Uzun ve yorucu bir günün ardından nihayet beklenen o geceye kavuşuyoruz. Biz bu gece kendimizi eğlenmeye programlamıştık.  Hani biraz da eğlenmeye hasret kalmışız ya, bu sebepten bu gece sadece Urfa türküleri dinleyip, kebap ve çiğ köfte yiyip halay çekmek istiyoruz.  Ama Sıra Gecelerinin mazisini de öylesine merak ediyorum ki! Gerçi bizim beklentimiz ile hiç uyuşmuyor ama zamanla her şey biraz amacından uzaklaşıyor. Bu gecede biraz eğlence biraz tefekkür, kebap ve Urfa’nın o iç yakan müziklerini dinleyelim istiyoruz. İşte zamanla her şey değişmiyor mu? Müzikler değişiyor, şiirler değişiyor, o şiirlerin yazıldığı insanlar değişiyor, teknoloji değişiyor, değişiyor da değişiyor. Zaman içinde bu değişime ayak uydurmak da kaçınılmaz oluyor.   Ama son hali ile de olsa geriye kalan tereke yine bizim öz kültürümüzün izlerini taşıyor.

 Salona girdiğimiz anda içimizi coşturan Urfa müzikleri ile karşılaşıyoruz.  Sofralar kurulmuş, masalara atılmış serpme atıştırılmaklar iştah kabartıcı. Ortam o kadar güzel ki aynı filmlerde gördüklerimizle birebir aynı. Masalarda gruplar oluşmuş, müziğin coşkusuyla ortaya çıkıp oynuyorlar. Yerimize yerleştikten sonra elinde bir sürü poşular ile bir çocuk gelip başımızı bağlamak istiyor.

 Poşu bağlamanın ücreti 25 lira. Buraya geldiğimize göre tam bir Urfalı gibi geceyi yaşamalıyız diye düşünüyorum. Hemen 25 lirayı verip kırmızı bir poşu beğenip başımıza bağlamasına izin veriyorum. Bu arada kebaplarımız da geliyor. Böylesine lezzetli bir kebabı ancak Urfa’da yiyebilirsiniz.  Bol yeşilliği ile patlıcanlı kebap. Bir yandan da çaylarımız aralıksız dolduruluyor. Keyfimize diyecek yok. Derken davulcu sahneye iniyor ve davulunu çalarken bir yandan da nasıl yaptığını anlayamadığım bir şekilde davulunu ateşe veriyor. Sonradan anlıyoruz ki bu gösterinin bir parçasıymış. Bu seremoni devam ederken ortaya içinde çiğ köfte malzemesi konmuş bir tepsi geliyor. Burada her şey bir ritüel çerçevesinde yapılıyor. Davulcu eşliğinde yoğrulan çiğ köfteleri yemek için o kadar sabırsızım ki. Bir yandan masalara servis edilen çiğ köftelerimizi yerken geçmişe dönüp, sıra gecelerinin çıkış noktasını hayal ediyorum. Şimdilerde turistlere yönelik yapılan bu gösteriler, tarihi çok eskilerden gelme bir kültürün sadece bir uzantısı.

Çok eskilerden günümüze kadar süregelen bu ritüeller bir milletin tarihinin başladığı noktadan bugüne kadar, bir bakımı da genler ile taşınan kültürünü belirliyor. Bir toplumun duyuşu, düşünüşü, yaşayışı, gibi olgular o toplumun kültürünü oluşturuyor. Hangi topraklardan gelmişler, nasıl yaşamışlar, neler yemişler, nasıl giyinmişler, müzikleri nedir, oyunları eğlenceleri, örf ve adetleri nasıl oluşmuş, hepsini içine alan bu portföy gelecek nesillerin yol çizelgesidir.

Eskiler Sıra geceleri için “o günlerin bir halk mektebiydi” diyorlar. Televizyonun hatta radyoların, cep telefonlarının olmadığı o günlerde buraları bir ilim ve irfan yuvalarıymış.

İlk çıkış noktası Anadolu’da yaygın olan Ahilik sisteminin kökünden gelme olduğu söyleniyor. Bilindiği üzere ahilik bir esnaf kuruluşu ve birliğidir. Yaşantıları tamamen Tasavvuf kültürü ile bütünleşmiştir. Mürşit, usta, çırak ilişkileri ile tamamen hiyerarşik bir sisteme dayanır.  Bu sistem aynı zamanda dostluk, kardeşlik, maneviyat, birlik beraberlik ve yardımlaşmayı içine alır. Çok eskilerde yaşanan bu Türk töresi ve yaşayış sistemi kadınlarda da Baciyan-ı Rum (Anadolu bacıları) adı altında faaliyet gösterir.

Türklerin Orta Asya’dan taşıyarak Selçuklular ile Anadolu’ya getirdikleri bu sistem Osmanlı devleti zamanında en parlak devrini yaşayıp, bütün Anadolu da yaygınlaşmış. Ahiler kalplerinde ilahi sırlar taşırlar.Kalpleri yumuşaktır, vakitlerini başkalarının mutluluğu için harcarlar. Bu gecelerdehikmet perdeleri açılır birbirleri ile halleşirler, yardıma muhtaçların sıkıntıları giderilir, ilim ve irfan konusunda tefekkür ederlermiş.

İşte sıra gecelerinin çıkış noktası böylesine eski bir Türk töresine dayalıymış. Sıra gecelerinin o zamanlarda ki ismi ise “Yaren meclisi” olarak da geçiyormuş. Yani dostluğun, sevginin yardımlaşmanın, bilgi birikimlerinin paylaşıldığı meclisler. Buna birde müzik ve yemek eklediğiniz zaman ortaya çıkan kültür bu günkü Sıra Gecelerini oluşturuyor.

Evliya Çelebi ve İbnn-i Batuta kitaplarında bu sistemden sıkça bahsetmişler. Zamanla bu ahilik sistemi belirli amaç ve fonksiyonlarını değiştirerek, eğlence yemek ve müzik kültürüne yerini bırakmış. Bu kültürün çıkış yeri Urfa’da yaygın olduğu için Urfa ilimize mal olmuş. Tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte oldukça eskilere dayanan bu kültür dünyada bir eşi ve benzeri olmadığı için dünya mirası sayfalarında adını yazdırmış. 

Dinlediğimiz Urfa türkülerinin bu mekânda insanın kalbinde nasıl bir duygu uyandırdığını ifade etmem imkânsız. Geçmiş ile bugünün muhasebesini yaparken değişimin, değişen sisteme nasıl ayak uydurduğunu da gözlemekteyim. Ahilik sisteminin devre dışı kalmasına rağmen Sıra gecelerinin insan ruhu üzerinde bıraktığı etki muhteşem.

Şimdi tadına doyamadığımız Sıra gecelerinde doyasıya Urfa’yı yaşıyoruz. Bu gece şevk ile meşk etme vaktidir. Bu gece aşıkların geçmişteki gibi yarenlik yapma gecesidir. Bu gece ay dolunay halidir. Dolunayın kalplerimizde yarattığı hoşluk ise yarenlik halidir. Bu gece birçok filme, çağdaş edebiyatımıza konu olmuş Urfa’nın sıra gecelerinden biridir. 

Özellikle Kemal Tahir’in “Sağır Dere” ve “Kör Duman” adlı romanlarında geçen yarenlik sohbetidir. Bu gece kalplerin mest olduğu, aşk okyanusunda yıkandığımız, enerjilerimizin zamanla senkronize olduğu nadir gecelerden biridir. Mana sofralarında geçmişi yaşadığımız, müziğin hiç susmasını istemediğimiz Urfa geceleridir.

Şimdi saz ekibi arka arkaya çaldıkları Urfa türküleri ile bizleri coşturuyor. “Urfa’nın Etrafı Dumanlı Dağlar”, “Urfa Dağlarında Bir Ceylan Gezer”, “Urfalıyım Ezelden, Gönül Geçmez Güzelden” derken bir yandan arka arkaya gelen çaylarımızı içiyor, bir yandan da türkülere eşlik ediyoruz. Urfa müziklerini, sıra geceleri ile bizlere tanıtan Kazancı Bedi’yi de anmadan geçmek istemiyorum.

Gecemiz sona ererken keşke hiç bitmese dediğimiz bir doyumsuzlukla mekândan ayrılıyoruz.

Bugün ki hali ile yaşadığımız sıra geceleri, belirli bir zaman sürecinde her ne kadar değişime uğrasa da geleneksel ve kültürel değerlerini gelecek nesillere unutturmadan yaşatmak adına yine de milli kültürümüz olma şerefini taşımaktadır. Tarihsel gelişme sürecinde toplumun bütün maddi manevi geleneksel değerlerini gelecek kuşaklara taşıyarak, unutturmadan yaşamak ve yaşatmaktır kültür. Dünya mirası olacak kadar büyük bir kültürdür sıra geceleri.

Bu yazıyı paylaş:

2 thoughts on “Sıra Geceleri / Güzin Osmancık

  1. Urfa”ya hic gitmedim ama yazınızı okurken inanın görmüş kadar oldum o guzide topraklari, ilahi nurla aydınlanmış satırlarınızda kadim kültürümüzü doya doya hissettim. Gönlünüze, kaleminize saglik.

  2. Evet yine çok güzel gezi , anı kültürel değerimizi açıklayan açıklarken bizleri de oraya çekip o anları yaşatan sıkmadan bir solukta okuduğum güzel bir yazı Emeğine sağlık güzin hanım Teşekkürler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu yazarın toplam 45 eseri bulunmaktadır.

Yazarın diğer yazıları