DergiZan

Yazı ve Sanat Ülkesi

Ağlayan Kaya (Kayalar da Ağlar) / Güzin Osmancık

İradenin hükmünü ortadan kaldıran, aklı devre dışı bırakan sevginin adıdır AŞK.   Ama nedense hep büyük aşklar acı bir son ile biter. Aradan seneler geçse de ölüm ile biten bir aşkın hüznüdür kayaları ağlatan. Ve burası ağlayan kaya. Kayalarda ağlar mı? böylesine acı bir aşk için gözyaşı döken bir kaya ve bu aşkın geçtiği yerin adıdır Ağlayan Kaya.

Şile, İstanbul’un Karadeniz sahil şeridinde bulunan şirin mi şirin bir beldesi. Hiç efsanesi olmayan bir belde olumu? Doğal güzellikleri ile ön plana çıksa da efsaneleri, tarihi ile yazılacak o kadar çok hikayesi var ki Şile’nin. Tarihi neredeyse insanlık tarihi kadar eski. M.Ö 12.000 bin yıl kadar eskilere dayanan, yaşamın var olduğu Paleotik,( yontma taş) devrine ait bulgular taşıyan bu belde, şelaleleri, mağaraları, denizinin berraklığı, endemik bitki örtüsü ile insanı büyüleyen bambaşka bir alem adeta. Şimdilerde ismi Şile olarak geçse de Şile Yunancadan gelen bir isim. Asıl adını belde de yetişen pek çok hastalığa deva olan Mercan Köşk (Marjoram) isimli bir bitkiden almış. Kekik ile aynı familyadan olan bu bitki Şilede pek çok yere de ismini vermiş.

Şile de en çok bilinen yerdir Ağlayan Kaya. Doğal güzelliği, plajları ile dillense de, kayayı ağlatacak kadar acı hikayesi ile ön plana çıkar.        

Hikâye 1730 lü yıllarda Şile de bir sokak olan Elbiz denen bölgede geçer. Yörenin en zenginlerindendir Dimitri ağa. Uçsuz bucaksız çiftliğinde buğday, mısır üzüm yetiştirmektedir. Tam tamına da 250 baş hayvanı ile gerçek bir ağadır o. Malikanesinde güzeller güzeli kızı Eftalya ile birlikte yaşar.

Dimitri ağanın hayvanlarına çobanlık yapan öksüz Mehmet’in ise annesinden başka hiç kimsesi yoktur.

İşte bir gün o efsunlu beldenin sahilinde rastlar Eftelya’ya Mehmet. Buğulu yeşil gözleri, şilenin dalgalı denizini anımsatan sarı saçları ile ilk gördüğünde kapılır Eftelya’nın büyüsüne.  Etrafta tarif edilemez bir koku ve kumda bembeyaz açan Kum Zambakları ile sahne tamamlanır. Ve aşk adeta kendine davet eder iki genci.  Eftelya için de durum aynıdır. O bir çift kara gözü gördüğü anda hemen aşkın dayanılmaz büyüsü kaplar her yanını.  Kalbinin atışı denizin dalgaları ile boğuşur. Sanki ikisi de hep yıllardır bu aşkı aramış gibi aşinadır birbirlerine. Kimsenin içinde olmadığı bir dünyada yaşarlar aşklarını.  Ama ikisi de bilir ki, bu aşk onlar için imkânsızdır.

 Öksüz çoban Mehmet zorlar annesini “Git ana, o kızı bana iste” diye tutturur. Ama ikisi de gittikleri Dimitri ağanın malikanesinden çok kötü bir şekilde kovulur. Üstelik Mehmet de çiftlikten atılmış, işsiz kalmıştır.  

Eftelya, Dimitri ağanın gözbebeği, bakmaya doyamadığı biricik kızıdır. Onu bir çobana eş yapacak değil ya. Eftelya’nın üzerinde kurduğu ne hayalleri vardır kim bilir.

Nedense hep aşk hikayelerinde zengin kız, fakir oğlan bir de zalim aile vardır. Ama zengin oğlan, fakir kız ve zalim aile de olsa hikâyenin ana fikri tamamen değişir.

Çoban Mehmet’in çiftlikten kovulması ile Eftalya’nın dünyası yıkılır. Melek kanatlarından biri kırılmıştır. Onu görmeden, sesini duymadan yaşaması imkansızdır. Her zaman buluştukları sahile gider ve Mehmet’ini orada bulur.  

Sarılırlar, ağlaşırlar, ikisi de bilir ki ayrı yaşayamazlar. Orada gök kararır, yıldızlar bulutların arkasına saklanır, deniz kabarır. Hiç konuşmazlar, el ele tutuşup kendilerini sulara bırakırlar. Kabaran denizin sularında gittikçe derine dalar ve gözden kaybolurlar. Bu olayın bir şahidi vardır ki her zaman önünde buluştukları asırlık devasa o kaya.  Bu acıya o dahi dayanamaz ve aynı göz yaşına benzeyen suları yukarıdan süzülerek akmaya başlar.  Kayalar da ağlar mı?

Evet bu kaya o günden bugüne kadar hala ağlamakta. Yöre halkı bilir ki kayadan akan su, bu acı aşka dayanamayan kayanın gözyaşlarıdır.  Hani hep ayrılık ile biten aşklar ölümsüz olur ya. İşte bu aşkta yıllardır dilden dile anlatılarak ölümsüzleşir.

Şileye ilk geldiğimde hikayesini dinlediğim, görmeğe gittiğim yerdir burası. Böylemi sonlanmalıydı bu aşk ve aşkın dayanılmaz güzelliği? Hep büyük aşklar böyle ayrılıklarla mı sonlanmalıydı? Aşk bu kadar büyük ve kutsalsa neden imkânsızlıklara karşı koyamadı?

Eğer Eftelya ile Mehmet birbirine kavuşsaydı bugün anlatılır mıydı hikayeleri.

 İşte hiç olmadık bir anda gelir aşk. Habersiz, sessiz ve izinsiz. Ve sessizce gittiğinde büyür efsane.

Bu yazıyı paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu yazarın toplam 46 eseri bulunmaktadır.

Yazarın diğer yazıları