DergiZan

Yazı ve Sanat Ülkesi

Kaz Çobanı Sarı Kız Efsanesi / Güzin Osmancık

Dağlar benim için hep heybet, güç ve özlemi simgeler. Benim gözümde dağları bu kadar kıymetli kılan onların ulaşılmaz ve vakur duruşlu olmasıdır. Hep gözüm zirvelerinde, ulaşılmayan yerlerindedir. Nasıl da çekici gizemli büyülü ve davetkârdır dağlar kendine. Çam ağaçları ve kekik kokuları birbirine karışarak bir rayiha salgılar etrafa. Gökyüzünün mavisi, dağların yeşilini öpercesine iner doruklara. Burası güneşin renk bulduğu, batışının izlendiği en güzel yerdir. Burada kalbindeki aşkı keşfeder insan.

Bu sene yine tatilimi Kaz Dağlarının eteklerinde geçiriyorum. Kaz Dağları diye ünlenmiştir bu dağlar. Oysa mitolojide İDA Dağı olarak geçer burası. Bu ismi şehre adını veren Dardeanos’un oğullarından biri olan İdois den almıştır.  Diğer bir adı da Tanrıların Dağıdır.  Benim, kutsal, ulu, heybetli dağım İda. Mitolojide pek çok tanrının gelip yaşadığı dağ olarak anlatılır burası. Tanrıların tanrısı Zeus’un, Truva savaşlarını bu dağların tepesiden seyrettiği anlatılır mitolojide. Bitmez tükenmez Kaz Dağları’nın efsaneleri. Göçerleri, yerleşikleri, tahta kuşları, oba kızına duyduğu ölümsüz aşk ile ünlenen Hasan’ı ve daha niceleri.

Bugün Kaz dağlarının zirvesine çıkıp burada yaşamış, daha sonraları efsane olmuş Kaz Çobanı Sarıkız’ın yaşadıklarını yazmak istiyorum. Bu dağların efsanelerinden en bilinenidir Kaz çobanı Sarıkız efsanesi. Zaten dağa ismini veren de odur.

Sabahın erken saatlerinde güneş ışırken jiplerimize binip yola koyuluyoruz. Kaz Dağları “Milli Park” statüsündeki yerlerden biri olduğu için dağın başında giriş izinlerimizi alıp o mis gibi oksijeni içimize çekerek maceralı yolculuğumuza başlıyoruz. Dağ yolunun iki tarafında köknar ağaçları, ters dönmüş kozalakları ile devamlı oksijen pompalıyor dağlara.  Bin pınarlı dağım da bin bir çeşit çiçekler açar. Kekik kokuları çam kokuları ile birbirine karışıp öyle gelir size. Bu belki de Sarıkızın kokusudur dersiniz.  Sanki ağaçların arasından Sarıkız kazları ile görünecek ve bize yol gösterecek gibi bir hisse kapılırsınız. Hemen maneviyatı sarar sizi Sarıkız’ın.

Ağaçların bittiği yerde artık granit kayalar başlıyor. Belli ki Sarıkız’ın yaşadığı bölgelere girmiş bulunuyoruz. ‘Kaz Avlusu’ denilen bu yere geldikten sonra araçlarımızdan inip artık tepeyi kendi imkânlarımız ile tırmanacağımız söyleniyor. Zirve oldukça dik ve oraya belli bir çıkış yolu da yok. Kayalara tutunarak dikkatli bir şekilde tırmanmamız gerekiyor.

İşte şimdi 1756 metre yükseklikte zirvedeyiz. Ayağımızın altında bütün ihtişamı ile kuzey egenin en yüksek en heybetli dağı İda duruyor. Dağların eteklerinden sonra masmavi suları ile alabildiğince denizi izliyoruz.

Her ne kadar Kaz Çobanı Sarıkız efsanesi dense de bu hikâye olabildiğince gerçek.

Hani güzellik başa beladır derler ya, işte Sarıkız içinde durum aynıymış. O daha doğduğunda bile böylesine bir güzelliği görmediklerini anlatır göçerler. Altın sarısı saçları ve o yüzündeki ilahi güzelliği ile herkesin dilindeymiş Sarıkız.

Küçük yaşta annesini kaybeden Sarıkız, babası ile birlikte Ayancık’tan, Edremit’in Güre köyündeki Kavurmacılar mevkiine yerleşmişler. Nitekim büyümüş, serpilmiş, bütün köy delikanlılarının gördüğünde iç çektiği bir genç kız oluvermiş. Ama o hep kendi halinde, kendi dünyasında yaşar dururmuş. Muhafazakâr bir aile terbiyesinde büyüdüğü için hep kendi içinde doğruları yaşamak istermiş.  Nitekim babası Hac görevini yapmak için Mekke’ye giderken onu da Allah’a emanet edip öyle gitmiş.

Ama köyün delikanlıları Sarı Kızın peşini bir türlü bırakmamışlar.  Aradıklarını bulamayınca da ona iftira edip hakkında türlü dedikodular çıkarmışlar.

Babası Hac dönüşü kızı hakkında çıkan dedikoduları duyunca çaresizce ne yapması gerektiğini düşünmüş ve onu alıp dağın en yüksek tepesine bırakmış. Yanında dört tane kaz ile kalan Sarıkız kaderine razı olmuş, hiç sesi çıkmamış.  Aslında babası onu ölüme terk etmiş. Sarı kız ağlamış, üzülmüş ama onun halini bilen bir Rabb’i var diye teselli olmuş. En büyük arkadaşı ona yarenlik eden yanındaki kazlarıymış. Ne yemiş ne içmiş bilen yok ama Rabbi onu korumuş kollamış, yedirmiş, içirmiş.

Baba yüreği işte, yine dayanamamış merak etmiş kızının akıbetini. Çıkmış kızını bıraktığı dağın tepesine. Seslenmiş Sarıkızına. Bir de bakmış ki Sarıkızı, arkasında bir kaz sürüsü, onlara çobanlık ediyor, üstelikte mutlu mu mutlu. Hemen varmış yanına sarılmışlar ağlaşmışlar, hasret gidermişler.

Babası kızından abdest almak için bir testi su istemiş. Sarı kız uzatmış testiyi. Babası suyu ağzına alır almaz dönmüş. Sarı kıza “ama bu su tuzlu” demiş. Sarı kız da cevap vermiş “Denizden uzanıp alıverdim baba.” demiş. Dağın tepesi nere, deniz nere!

O zaman anlamış babası Sarı kızın hikmetini. Ağlamış, kızına sarılmış, yalvarmış, affet beni diye. Sesi rüzgârlara karışıp dağlarda fırtına, kasırga olmuş. Kara bulutlar aka dönmüş ve Sarıkız bu dağların efsanesi olmuş.

Kaz Dağlarında yaşayan Türkmenlerin sembolüdür kazlar. Altı bin fitten uçtukları için özgürlüğü ve gücü, göç ettikleri için bilgeliği ve ayakları üç parmaklı olduğu için eline, diline, beline sahip olmayı temsil ederlermiş.  

Öylesine Sarıkız’la özleşmiştir ki bu dağlar. Gezdiğiniz her yerde onun varlığını hissedersiniz. Sanki bu dağlara Sarıkız’ın kokusu sinmiştir. Arkasında kaz sürüleri ile dağda yolunu kaybedenlere çoğu zaman görünür yollarını buldurur, karnı aç olanlara dumanı üzerinde tüten ekmek sunduğu anlatılır çoğu zaman.  Bu dağların koruyucu evliyasıdır Sarıkız.

Bu yazıyı paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu yazarın toplam 46 eseri bulunmaktadır.

Yazarın diğer yazıları