DergiZan

Yazı ve Sanat Ülkesi

Harran / Güzin Osmancık

Toprakla bütünleşmiş, İlahi muhabbetin yarattığı kutsal belde Harran.

Burası sonsuzluğun ilahi bir senfonisi, kariyerini tamamladığı, başka hiçbir değişime açık olmayan mimari bir dizaynın gelebildiği en son nokta. Burası mazisi çok eskilere dayanan insan ruhunun bütün özlemine cevap verecek bir kültürün geride kalan kalıntıları. Toprakla bütünleşmiş, İlahi bir muhabbetin yarattığı bu kubbemsi evler.  Burası HARRAN!

Arabalarımıza binmiş Harran’a doğru yol alıyoruz.  İçimde bir heyecan ki sormayın. Bu iklimin, bu toprakların görülesi en güzel mekanına doğru yol alma heyecanı kaplamış içimi. Arabada aralıksız Urfa müzikleri çalıyor. Daha önce de duyduğum bu müziklerin ait olduğu topraklarda dinlenmesi insanda o kadar farklı bir duygu uyandırıyor ki. Arabamızdan indiğimiz anda etrafta yüksek seste bütün mekânı kaplayan bir müzik karşılıyor bizi. Ve daha önce hiç duymadığımız bu yörenin müziği ile hemen havaya giriyoruz.  

Evet şimdi Dünya mirası olan Harran evlerindeyiz. Buraya gelip, Urfa kıyafetleri ile resim çektirmemek olur mu? Kendime en yakışan kıyafeti bulup, sonra bir de başımıza poşu bağladık mı tam anlamı ile havaya girdik demektir. Ama baş bağlama işini yanımıza yaklaşan bir çocuk yapıyor.  Şimdi sıra selfie yapmaya geldi. Etraftaki atmosfer öylesine değişik ki. Herkes bir yerlerde kendine yer arayıp resim çekme derdine düşmüş.

Evlerin içine girip çıkıyoruz. Burada sanki dünyadan farklı bambaşka bir iklimi yaşıyoruz. Kariyerini tamamlamış, diplomasını duvarına asmış bir şehir olan Harran’ı idrak etmek, geçmiş ile bugünün muhasebesini yapmak istiyorum. Dünyada bir eşi benzeri olmayan bu kümbet evler tamamen iklim şartlarına uyum sağlayacak şekilde yapılmış. Yazları dayanılmaz sıcaklığı içeri sokmayan, kışları da soğuğa karşı koruyan, yöre halkının bulduğu mimari şekli akıllara durgunluk verecek şekilde bir dizayn oluşturmuş.

Şimdilerde bu evlerde oturan kimseler yok. Tamamen turizm amaçlı kullanılıyor. Yıllar önce buraya geldiğimde her evde oturan evin sahipleri ile tanışmış, onların yaşantılarını görmüş, kendilerinden evleri hakkından bilgiler almıştım. Hatta yaşadığım bir anım var ki onu hiçbir zaman unutmam. Yalnız yaşayan yaşlı bir kadının kapısını çaldığımızda bizi içere buyur etmişti.

İçeride gördüğümüz manzara yüreğimizi sızlattığı için aramızda para toplayıp kadına bırakmıştık. Evde bir yer yatağı, bir piknik tüpü ve birkaç tencere ve iki bardaktan başka hiçbir şeyi yoktu. Tam anlamı ile yoksulluğun dibine vurmuştu. Ama kadının bize tepkisi hiç de umduğumuz gibi olmamıştı. Bıraktığımız paraları dışarıda oynayan çocuklara fırlatarak bize dönüp ve şöyle demişti: “Benim Rabbim var! Ondan başka hiçbir şeye ihtiyacım yok” Kalbime dokunan bu sözler bana Hz. İbrahim’in teslimiyetini hatırlattı. Ne de olsa bu şehrin bir adı da İbrahim’in şehriydi.

Harran’ın bu kümbet evleri herkese çok ilginç geliyor. Ama Harran’ın sadece bu kümbet evlerden ibaret olmadığını da biliyorum. Büyük bir medeniyetin beşiği olan bir yer burası.  

Evet bir adı İbrahim’in Şehri olan bu beldeye acaba neden Harran demişler. Bununla ilgili pek çok varsayımlar var ama en bilindik olanı son Asur Kralı Harranu’nun adından geldiğidir. Tevrat’ta “Haran” olarak geçen yerin burası olduğu da söyleniyor. Harran adına ilk defa, Kültepe ve Mari’de bulunan M.Ö. II. bin başlarına ait çivi yazılı tabletlerde “Harra-na” veya “Ha-ra-na” şeklinde rastlanmış. Harran adı 4000 yıldan beri günümüze kadar gelmiş. Sümerce ve Akatça’da “Seyahat” veya “kervan” anlamlarına da gelmekteymiş. Bazı kaynaklar bu ismin “şiddetli sıcaklık, har” kökünden geldiğini de söylemektedirler. 

Harran’ın tarihi oldukça da eskilere dayanıyor. M.Ö 5000 yıllarına kadar uzanan bir oluşumu var. Sümerler, Hititler, Samiler. Daha sonra Asurlar M.S 550 yıllarında şehir Persler’in egemenliğine girmiş.

M.S 750 yılında yöre Arapların eline geçmiş. 1071 yılında Malazgirt zaferinden sonra, İlçe toprakları Artık tamamen Türk hâkimiyetine geçmiş.

İslâm tarihçileri kentin kuruluşunu Nuh Peygamber’in torunlarından Kaynan’a veya İbrahim Peygamber’in kardeşi Aran’a (Haran) bağlıyorlar. XIII. yüzyıl tarihçilerinden 1242 yılında Harran’a gelen İbn-i Şeddat, Hz. İbrahim’in Filistin’e gitmeden önce bu şehirde oturduğunu, bu nedenle Harran’a Hz. İbrahim’in şehri de denildiğini, Harran’da İbrahim Peygamber’in evinin, adını taşıyan bir mescidin, O’nun otururken yaslandığı bir taşın var olduğunu yazmaktadır. İbni Şeddad anılarında “Deysan ve Cüllab nehirleri arasında kurulmuş olan şehrin imalathanelere Cüllab nehrinden su geldiğini de eklemiş.  Cüllab nehri Diphisar adlı bir köyden çıkıp, Harran’ı sularmış. Nehrin suları şehrin bazı evlerine kadar ulaşırmış. Harran’da on dört hamam bulunurmuş. Devlet ovadaki sulamadan 170.000 dirhem vergi alırmış.

Fatımiler, Zengiler, Eyyûbiler ve Selçuklular gibi Türk ve İslâm devletlerinin yerleşmesine sahne olan Harran, 1260 yılı başlarında Moğollar tarafından işgal edilmiş. 1270 yılında Moğollar burayı ellerinde tutamayacaklarını anlayınca Camileri, surlarını ve kalesini yakıp yıkarak kenti harabeye çevirmişler. Halk Mardin, Dimaşk (Şam) ve Halep’e kaçmış. Daha sonraları göçebeler tarafından işgal edilen tarihi şehir bir köy haline gelmiş ve bir daha eski haline hiç dönememiş.

Harran’ı ziyaret eden Seyyah İbn-i Cübeyr, burasının gölgelik ve ağaçlık olduğunu, çeşitli meyve sebzelerin yetiştiği, uzun süren bir kuraklık sonucunda ise harap olduğunu yazmaktadır. İbn-i Cübeyr Harran’ın büyük bir şehir olduğunu belirttikten sonra çevresinin yontma taşlardan son derece sağlam bir surla çevrili olduğunu yazmış. İbn-i Şeddad ise surlarla ilgili daha ayrıntılı bilgi vermektedir. Şehrin etrafını kuşatan surların sekiz kapısı varmış. Bunlar güneyden başlayarak Rakka KapısıBüyük Kapı (Halep Kapısı), Niyar KapısıYesit KapısıFedan KapısıKüçük Kapı, Gizli Kapı ve Su Kapısıymış. Rivayete göre Su Kapısı üzerinde bakırdan yapılmış iki yılan tılsımı varmış. Bunlar şehre yılanların zarar vermemesi için yapılmış tılsımlarmış.

Evliya Çelebi ünlü Seyahatnamesi’nde Harran’dan bahsederken buranın inanılmaz bir yeşilliğinden, ağaçlarından bahsetmiş. Öyle ki buradaki ağaçlardan gök yüzü görülmezmiş. Cüllab ve Deysan ırmaklarının suladığı kuzey Mezopotamya düzlüğünde bulunan Harran Ovası tarihte bir ağ gibi su kanalları ile örülmüş bir tarım sahası imiş.  Ama bugün tam bir kuraklığın hakim olduğu bu topraklarda tek bir ağaç dahi yok.

Dünyadaki üç büyük felsefe ekolünden birisi de Harran Ekolüdür. İlkçağlardan beri varlığı bilinen Harran Üniversitesinde dünyaca ünlü birçok bilgin yetişmiştir. Aynı zamanda bu ekol ilmi araştırmaların merkezi olmuş.

Devrinin en büyük matematikçilerinden, tabiplerinden biri olan Sabit Bin Kurra Yunan filozoflarının eserlerini Arapçaya çevirmiştir. Avrupalıların Albetegni veya Albatanius olarak bildikleri El Battani dünyanın aya olan uzaklığını doğru olarak hesaplamıştır.  

Atomun mucidi olan Cabir Bin Hayyan, Yunan filozoflarının aksine maddenin bölünebilen en küçük parçasının müthiş bir enerji ile parçalanarak Bağdat gibi bir şehri yıkabileceğini söylemiştir.

Ünlü din bilgini Şeyh-Ül İslâm İbni Teymiyye Harran Üniversitesi’nde yetişen alimlerden sadece biridir. Özellikle Astronomi, yıldız ilmi bu ekolün en önemli dalıymış.

Harran; Ay, Güneş ve gezegenlerin kutsal sayıldığı eski Mezopotamya’daki Asur ve Babillerin politeist inancına dayanan Paganistliğin (Putperestlik) önemli merkezlerinden biri olmasıyla ünlenmiş. 

İslâmi döneme kadar bu putperestlik inancı devam etmiş. Yine bir kısmı İslam dinini seçerken bir kısmı da Monoteist inancı seçerek Sabiizmi benimsemişler. Bu sebeple Mezopotamya’da yaşayan bu inanç mensuplarına “Harranlı Sabiler” denirmiş. Hristiyanlar ise Harran’a putperest şehri anlamına gelen Hellenopolis adını vermişler. 1081 yılında şehrin valisi olan Yahya Bin el Şatr sabilerin mabedini yıktırmış ve böylece Harran da Sabilik de sona ermiş.

Tarihi kazıları hala daha devam etmekte olan bu kültür mirasımızdan tarihe ışık tutacak pek çok daha buluntulara rastlanacaktır. Tarihin gizemli yolculuğunda içine biraz da eğlence katıp hoşça vakit geçirdiğimiz Harran’ın turistik bölgesi olan kümbet evlerinden ayrılıyoruz.

Bugün bizler için oldukça hareketli ve yorucu bir gündü. Bir güne ne kadar çok şey sığdırdık. Adeta tarihin içinde gezindik, maneviyat sularından kana kana içtik. Arabalarımıza binerken aklımızda sabırsızlıkla beklediğimiz, gecenin sürprizi Urfa’nın geleneksel kültürü olan sıra gecesi vardı.

Bu yazıyı paylaş:

One thought on “Harran / Güzin Osmancık

  1. Yine muhtesem bir yazi, bilgiyi ruhla harmanlayan yazılarınızı cok severek takup ediyorum. Kaleminiz, kelaminiz var olsun, siz hep var olun sevgili Güzin Osmancık.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu yazarın toplam 45 eseri bulunmaktadır.

Yazarın diğer yazıları