DergiZan

Yazı ve Sanat Ülkesi

Şiraz’ın Sembolü, Şah Çerah Cami / Güzin Osmancık


Öyle olaylar vardır ki, dünya ilmi ile onları ihata edemeyiz. Öyle Allah dostları vardır ki Rabbimizin bütün hazinelerinin kapıları onlara açılır.

 Şah Çerah “Işıkların Şahı” Caminin de öyle bir hikayesi vardır ki duyduğunuzda böyle bir şey mümkün olabilir mi diye düşünürsünüz.

Şiraz’dayız bugün. Yol boyunca Bergamut ağaçlarının süslediği caddelerden geçerek giriyoruz Şiraz’a. Şiraz güllerin şehri, edebiyatın ve şairlerin merkezidir. Romantikliği şairlerine ilham kaynağı olmuş, aynı zamanda gizemli havasına derin bir maneviyat yüklenmiş. Şair Hafız ve Sadi’nin şehridir Şiraz.  İrem bağları ise adeta cennetten alınmış bir tablo.  Şehrin her köşesine doğunun gizemli havası sinmiş.

 

Aklımda internette gördüğüm bir resim, gittiğim her şehirde onu arıyorum. Ve o adını bilmediğim bu resmin Şiraz da otelimize çok yakın bir yerdeki cami olduğunu öğreniyorum.

Günün onca yorgunluğuna rağmen içim içime sığmıyor, mutlaka orayı görmeliyim diyorum. Gece saatlerin çok geç olmasına rağmen caminin yolunu tutuyoruz.

Daha caminin içine girmeden uzaktan görünüşü bile sizi büyülüyor. Şii mimarisinin sembolü olan Vahdet inancını sembol eden o devasa kubbenin huşusu kalbinize titretiyor.

Bu kutsal mekânın içine girmeden önce yapılması gereken bir ritüel var ki bunu yapmadan içeri girmeniz mümkün değil.  Caminin girişinde görevli bayanlar sizi karşılıyor ve dua ederek size “Çadur” denilen bir çarşaf giydiriyorlar. Burası İran’ın kutsal bir mekânı olduğu için içeri ancak Çarşafa bürünerek girebiliyorsunuz.

İçeri girmek için önce “izinname” dedikleri bir desturla giriliyormuş. Bu izinname Peygamber (s.a.v) efendimiz, İmam Ali ve İmam Hüseyin’e selam gönderilerek yapılıyormuş. Biz bunu bilmediğimiz için destur diyerek besmele ile içeri giriyoruz. Erkekler ile bayanlar burada ayrılarak ayrı ayrı kapılardan içeri giriyorlar.

Caminin kapısından içeri girdiğim andan itibaren adeta büyüleniyorum. Mekânın o manevi havası sizi alıp Mekke ve Medine de ki kutsal mekânlardaki duygu seline götürüyor. Bir anda inanılmaz bir huşuya kapılıp ağlamak istiyorsunuz.

Şiraz’ın sembolü olan, içinde iki türbe bulunan bu cami hangi eller tarafından yapılmış, kimler böylesine bir güzelliğin içine böylesine bir maneviyat yerleştirmiş merak içindeyim. Muhakkak ki bunu yapan sanatçı kendini yaratan sanatçısına olan aşkını anlatmış eserinde.

Burası dünya üzerinde bulunan en ihtişamlı camilerden biriymiş. Adı Şah Çerah Cami. Farsça da “Işıkların Şahı” manasına geliyormuş. Şiiliğin en kutsal mekanlarından olup tarihi eskilere dayanan bir cami. Ona bu ismi veren türbelerin içindeki milyonlarca küçük ayna parçaları ile içeride inanılmaz bir ışık şöleninin olması deseler de bu ismin çok başka bir hikayesi var.

9. yy. Buraları daha yerleşimin olmadığı ıssız bir çöl bölgesiymiş. Yoksul bir ailenin bulunduğu bu çölde geceleri bir ışık parlıyor ki sanki onu görenlere bir mesaj vermek istemekte. Gelin bizi bulun der gibi parlak ışık yanıp sönmekteymiş. Bunu çoğu defalar oradan geçenlerde görmüş ama bu ışığa hiçbir anlam verememişler.

Orada yaşayan yoksul aile nihayet şehrin valisine ulaşıp her gece gördükleri ışığı anlatırlar. Vali olaya inanmasa da içinde bir merak uyanır ve olayın gerçekliğini araştırmak üzere gece olay yerine gelir. Kendi gözleri ile görür ki anlatılanlar doğrudur. Orada göz kamaştırıcı bir çerah yanmaktadır. Işığın geldiği yer kazıldığında iki tane ceset ve mezar taşına rastlanır. Cesetler zırhlı olup parmağında bir yüzük ve yüzükte “Al-Izzatu-Lillah Ahmad bin Musa yazmakta. Bu kişilerin Musa el-Kazımın oğulları olduğunu anlarlar. Adları Seyyid Ahmet-İbni Kazım ile Muhammed-İbni Kazım dır.  Medine’den kalkıp Kardeşleri olan 8. İmam Ali er-Rızanın yanına gitmek üzere Horasana doğru giderlerken düşmanları olan Abbasi Halifesi Ma’mun’un adamları tarafından pusuya düşürülerek 15 adamları ile birlikte şehit edilirler. (M.S 835)

Hemen şehitler koruma altına alınarak üzerlerine birer türbe yapılır.

Daha sonraları türbeleri içine alacak şekilde cami inşaatına başlanır.

Cami İran’ın mimari tarzında olup içi yine İran’a has süsleme sanatı olan binlerce ayna mozaik ile kaplanır.

Bu binlerce küçük ayna parçacıklarının oluşturduğu ışık ile cami adeta bir nur şelalesine dönüşmüş.

 Özellikle havuzun süslediği büyük avluda o ihtişamlı kubbeyi seyretmek inanılmaz bir duygu.

Türbenin içinde dualarımızı yaparken orada bulunan kadınların çığlığa dönüşen ağıtları, ağlamaları, dövünmeleri de insanı bir garip duyguya sürüklüyor. Kendi topraklarında yaşanan bu elim olayı sanki o gün yaşarcasına hıçkırıklara boğuluyorlar. Hz Alinin ölümünden sonra Şii inancına yerleşmiş olan ağıt geleneğini burada yaşatmaları bizimde içimizi kanatıyor.

İçerideki türbeyi çevreleyen gümüş parmaklıklara (zerih) dokunup yüz sürüp, adaklar adıyorlar. O dokunuş anında Kerbela’da ki o elim anı adeta yaşıyorlar.

Namaz kılan kadınların önlerinde topraktan yapılmış silindir şeklinde taşlar var. Bu taşlar Kerbela ve Necef toprağından yapılmış.  Taş önlerindeyken namazda önlerinden insanların geçmesinde bir mahzur olmuyormuş.

 Çünkü bu taşın felsefesi, taşın arkasındaki dünyayı yok sayarak kendilerini direk olarak Kerbela’ya bağlamalarıymış.

 Önceleri iki türbeyi içine alan bu Cami daha sonra Moğol kökenli Şii İncu hanedanından soylu biri olan Taş Hatun tarafından çok görkemli bir hale getirilmiş.   Devasa büyüklükte cam bir kubbe, çini süslemeler ve minare ilavesi ile ortaya bir sanat eseri çıkmış. Ve burası Şiilerin Şiraz’da ki en kutsal hac noktası haline gelmiş.

 Bilinmeli ki Allah’ın indinde adalet hep iyilerden yana işler, karlı çıkan hep iyilerdir.  Şehit edilen bu iki evladın türbeleri milyonlarca kişi tarafından sabaha kadar ziyaretçi akınına uğrarken, onları şehit eden kötülerin isimleri dahi bilinmiyor.

Şah Çerah Cami ve o iki türbe. O İlahi kudretin tecellisinin eserde vücut bulmuş hali. İnsanda dil ile anlatılması mümkün olmayan duyguların oluşturduğu muhteşem bir mekân. İran da görülmesi olmazsa olmazı ilk yer olma özelliğini taşıyor.

Bu yazıyı paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu yazarın toplam 46 eseri bulunmaktadır.

Yazarın diğer yazıları