Lagina / Güzin Osmancık
(Kara güçler adına kurulan bir kent).
İlahi sırlar hazinesidir toprak altı. Nice asırlık gizler yatar yerin altında ve nice yaşanmış hikayeleri saklar bağrında. Asıl görünen de değil, görünmeyendedir gerçek. Toprağa gömülü kalmış bir medeniyetin sırlarıdır Lagina. Ve efsaneleri ile karanlıklar kraliçesi Haketa. MÖ.3000 yıllık kent o da özler güneşi ve bilinmeyi ve de özler gün yüzüne çıkmayı.
Muğla’nın Yatağan ilçesindeyiz bugün. Tarihin gün ışığına susamış, yeraltı medeniyetinin izlerini sürüyoruz yine. Karya’lıların antik kentiymiş burası. Muğla yatağan ilçesinde ki Turgut (Leye) kasabasından gidiliyor buraya. Bu yöre deniz turizminde olduğu kadar antik kentlerinin de çok yoğun olduğu bir bölge. Sırasıyla hepsini gezmek, antik kentler hakkında her şeyi öğrenmek istiyoruz.
Burayı gün yüzüne çıkaran çok tanıdık bir isim çıkıyor karşımıza. Osman Hamdi Bey. Onu kaplumbağa terbiyecisi isimli o ünlü tablosu ile tanıyoruz. O sadece bir ressam değil, aynı zamanda tarihin yakın izlerini süren bir kültür elçisiymiş. Türkiye de ilk arkeoloji çalışmalarını yapan, müzeci ve Kadıköy’ün ilk Belediye Başkanıymış.
Aslen Rum asıllı olan Osmanlı Sadrazamlarından İbrahim Ethem Paşanın oğlu. Ve devrin en önemli ressamlarından biri. Osmanlı geleneğine, kültürüne sadık resimlerinde, hep Osmanlıyı yansıtan figürleri ile tanıdığımız bir ressam. Babası İbrahim Ethem Paşa Osmanlı devletinde ilk Avrupa’ya eğitime giden 4 gençten biri. Ve Osmanlı devletine ilk müzeciliği getiren kişidir. Her ne kadar babası Avrupa hayranı olsa da Osman Hamdi Bey, Osmanlının zengin kültürünü benimseyen biridir. 1842 yılında İstanbul da doğan Osman Hamdi Bey, 12 sene Paris de eğitim gördükten sonra ülkesine dönüp bugün ki ismi Mimar Sinan Akademisi olan Sanayi-i Nefise Mektebini kurup oranın müdürlüğünü yapar. Kültüre olan tutkusu sebebi ile pek çok kazılarda onun emeği onun ismi vardır.
Neden ondan bu kadar bahsettik dersek, Lagina’ya gittiğimizde her yerde onun resimleri ile karşılaştık. Bizzat Lagina da kazı çalışmalarının başında bulunmuş ve birçok eseri toprak üzerine çıkarmış. Bu kazılarda bizzat çalıştığı için ona Turgut kasabasında son derece görkemli bir konak tahsis edilmiş. Tamamen Osmanlı mimari tarzı döşenmiş odaları, Osman Hamdi Beyin en önemli tabloları ile süslenmiş.
Lagina’nın girişinde gözümüze ilk çarpan şey karanlık güçler tanrıçası Hekate adına yapılan tapınağın kalıntıları ve onun ayakta olan anıtsal kapısı (propylon). Burası buradan sonra ziyaret edeceğimiz 11 kilometre uzaklığında bulunan Stratonikeia kenti ile kutsal bir yol ile birbirine bağlantılıymış. Kazı çalışmaları burada hala devam etmekte. Kalabalık bir gurup dikkat ile toprakları elerken hala daha ellerine değen takıların sevinci ile çığlıklar atmaktalar.
Lagina mitolojide adı çok geçmeyen, karanlık güçlerin tanrıçası olan Hekate adına kurulmuş antik bir kent. Burası aynı zamanda büyü, fal, kara güçlere hizmet eden bir yer olarak kurulmuş. Bu sebeple Hekate çok sevilen bir karakter değil. Hatta Olimpos Tanrıları arasında da adı hiç geçmediği gibi hiçbir efsanede de yer almıyor. O, büyü ve sihri elinde tutan kara güçlerin kraliçesi olarak biliniyor.
Hekate, isim olarak parlak ve ulaşılması zor bir anlam taşıyormuş. Sheakspeare’nin Macbeth inde bir cadıyı temsil ediyormuş. Bugün ki modern paganizmde (tek tanrı inancının olmadığı inanç biçimi) ve Anadolu mitolojisinde önemli bir yer işgal eden bu tanrıça karanlık güçleri elinde tutan bir cadı olarak biliniyor. Yazılı kaynaklarda Apollon ve Artemis ile kardeş çocukları olduğu söylenmekte. Karalarda denizlerde ve gök yüzüne hâkim intikamcı bir tanrıça. Aynı zamanda cinleri de kullanma gücüne sahip. İşi büyü ve sihir ile güçleri elinde tutmak. Bu sebeple pek sevilesi bir tarafı da yok. Simgesi dişi bir köpek veya kurt, kısrak. Aynı zamanda hançer, mızrak balta ve anahtar. İnsanlarda bıraktığı korku sebebi ile dolunay zamanı onun için yollara çeşitli yiyecekler bırakılıp böylece onun kötülüklerinden korunduklarına inanılırmış. Ve her sene onun adına Anahtar taşıma (kleidagogia) şölenleri yapılıp ona olan sadakat yeminleri edilirmiş.
MÖ 3000 yılında yapılan kent oldukça görkemli ama henüz çok az bir kısmı toprak üstüne çıkarılmış. Mermer sütunların başı korint tarzı olup oldukça görkemli bir görüntü teşkil ediyor.
Hekate kutsal alanına girdiğimiz anda bilgilendirme panosundan okuduğumuz kadarı ile kutsal alanı çevreleyen duvarlar (peribolos), adak yeri(altar), burada yaşayan rahiplerin evleri ve Hekate adına yapılan tapınaktan bahsediliyor. Kazılarda çıkan pek çok şey İstanbul arkeoloji müzesi ve Muğla müzesine gönderildiği için görme imkanımız olmuyor.
Şimdi tarihe gömülmüş bir medeniyetin mermer merdivenlerinde oturup o yaz günün kavurucu sıcağında tarihin sonsuz sürecine gömülmüş o karanlık güçlerin kraliçesi Hegateyi ve burada yaşayanları düşlüyoruz. Sanki şu mermer sütunlarda kendi hal lisanları ile anlatıyorlar asırlık sırlarını. Etrafta sessiz ilahi bir senfoninin nağmelerini duymaktayız. Yeraltı ve yerüstü haberleşmekte birbirileri ile. Ve belki de yeraltından gün yüzüne çıkmayı bekleyen daha nice sırların haykırışıdır bu senfoni. Karanlık güçler hep karanlığa gömülmeye mahkum. Saltanatları pırıl pırıl güneş doğana kadar. Bir zamanlar büyülerin cadıların hüküm sürdüğü bu topraklar şimdi ellerinde fotoğraf makinaları ile dolaşan turist akımına uğrayan bir turizm beldesi olmuş. Karanlık güçlerin sahibi olan Hegate ise unutulup gitmiş.
Geçmişten günümüze derin anlam yüklü bir hikaye, ne güzel ifade etmişsiniz bizimle paylaştığınız için teşekkür ediyoruz. 👏👏👏🌹