DergiZan

Yazı ve Sanat Ülkesi

Halil-ür Rahman ve Ayn Zeliha Gölü / Güzin Osmancık


 Bilirim sevmek de senden, sevilmek de sendendir. Bilirim seven de sensin sevdiren de sen.  Sevgiye güç veren kim? Yine sen! Geceler Rabbin ile temaşa vaktidir derler.  Ama gündüzlerde bir başkadır sevmesini bilen kalpler için. Bütün gece aklımda Balıklı göl ve bir de herkese görünmeyen beyaz balık var. Çok sabırsızım sabahın bir an önce gelmesi için. Sabır Allah dostlarının işidir ama ya sabırsızlık?

Bunları düşünürken uyumak mümkün mü? Gecenin geç saatlerinde gördüğümüz o kutsal mekanların sabahını merak ediyorum.

Nihayet sabah ezanları okunuyor. Namazlarımızı kılar kılmaz hemen yola koyuluyoruz. Sabahın ilk ışıkları daha ışımamışken biz Balıklı Göl’ün kenarında o mis gibi havayı doya doya içimize çekmeye başladık bile. Daha kimseler inmemiş göl kenarına.

 Gecesi bir başka, sabahı daha bir başka buraların. Balıklı göl diye biliyoruz biz burayı.  Ama gerçek ismi “Halil-ür Rahman Gölü”dür. Urfa kalesinin önünde yer alan yüz elli metrekarelik bir alanı kaplayan kutsal bir göl burası. Büyük bir mucize ile oluşturduğu Sahibine yakışır güzellikte bir göl. Mekâna girer girmez o ilahi havayı hemen hissediyorsunuz.  

 Putperest bir kavme tek Allah inancını anlattığı için Nemrut tarafından mancınıkla ateşin içine atılan Hz İbrahim (as) Peygamber’in kıssasının geçtiği göl burası. Hani ateşin içine atılmıştı da, o anda her yer gül bahçesine dönüşmüş, ateş su, odunlarda balık olmuştu ya. İşte şimdi o siyah balıklar da suyun içinde özgürce yüzmekteler. Kutsal sayıldıkları için kimse onlara dokunmuyor.

Elimizde balık yemleri, suyun üzerine çıksınlar diye durmadan yem atıyor keyifle onları seyrediyoruz. Bir yandan da beyaz balığı görmek için gölün etrafında dönüp duruyoruz. Kim o beyaz balığı görürse dilediği dileği gerçek olurmuş diye duymuştuk.

 Gölün hemen yanında küçük bir göl daha var. Ayn-ı Zeliha Gölü. Bu gölün de iç yakan bir hikayesi var. Halkına yaptığı zalimliklerle tanınan Babil Kralı Nemrut’un güzeller güzeli bir kızı Zeliha’nın hikayesi.  Zeliha, Hz İbrahim’in dinine iman etmiş ve bir rivayete göre de ona gönül bağı ile gönlünü bağlamış bir prenses.  Öyle bir aşka düşmüş ki gözünden akan her damla yaş bir gölü dolduracak suyun muhtevası olmuş, balıklarda aşkının şahidi. Hz İbrahim’in ateşe atılmasına içi öylesine yanmış ve üzülmüş ki ağlamaktan göz pınarları kurumuş. Gözünden sel gibi akan yaşlar sel olmuş, göl olmuş. Bu sebepten Zeliha’nın gözü anlamına gelen Ayn-ı Zeliha diyorlar bu göle. Boşuna dememişler “Damladan ummana geçiştir aşk” diye

 Hz İbrahim, Kuran-ı Kerim’de bahsedilen, semavî üç dinin de kabul ettiği ve teslimiyet imtihanları ile sınanan bir Peygamber. Bu sebeple teslimiyetin sembolü olmuş. Allah(cc) ona Halil’im (dostum) demiş. Bu gölün ismi de Halil-ül Rahman Gölü olarak tarih sayfalarına yazılmış. Allah (cc) Hz Muhammed Mustafa (sav) efendimize de “Habibim” yani sevgilim demiş.

Hz İbrahim (as) Peygamber teslimiyete örnek gösterilirken Hz Eyüp (as) Peygamber ise sabır ile sınandığı için sabrın sembolü olmuş. Sabır Allah dostlarının işidir demiştik. Hz Muhammet Mustafa (sav) efendimiz de merhamet ve sonsuz sevgisiyle anılır.

 Hz İbrahim’in teslimiyetle ilgili tek imtihanı da bu değildir. Hz Hacer ile oğlu İsmail’i Safa tepesine bıraktığında da aynı teslimiyet imtihanını vermişti. Ufacık yavrusu ile eşi Hacer’i çölün ortasına bıraktığında Hacer ona sormuştu. “Allah mı istedi bizi buraya bırakmanı” diye “Evet” demişti Hz İbrahim, “Allah böyle istedi” Hacer de “Eğer Allah böyle istemişse mutlak O bizim için hayırlı olanı dilemiştir.”  Nitekim Hacer, Safa- Merve tepesinde ufak bebesine yiyecek bulmak için koşarken bir yandan da İsmail’i havada uçan kartallardan korumak için uğraşıyordu. Onun da teslimiyetinden dolayı Allah (cc) ona bugün dahi sırrı çözülemeyen Zem zem suyunu ikram etmişti. Yerden öylesine bir su fışkırmıştı ki Hacer ona dur dur (zem-zem) diye seslendi. Kaynağının nereden geldiği bilinmeyen bu su hala daha günümüzde bütün İslam aleminin kutsal saydığı, şifalı bir sudur.  Allah’ın rahmeti hep aynıdır. Bizim idrakimize ve seviyemize göre değişir. Her şey Allah’ın kudretine bağlıdır, hiçbir zaman bizim akıl mantığımız ile çözülmüyor.

Hz İbrahim’in en ağır teslim imtihanlarından biri de biricik oğlu İsmail’i Allah yolunda kurban etmeğe götürmesiydi. Bu öylesine bir teslimiyetti ki işte bu teslimlerin sonunda Hz İbrahim İslam da teslimiyetin sembolü olmuştu. Bütün bunlar bir bir aklımın sınırlarını zorlarken gölün etrafında turluyor, bir yandan da beyaz balığı arıyorum.  

Etraftaki esnaflara beyaz balığı görüp görmediklerini soruyorum. Hepsi de öyle bir şey yok. O bir efsane diyorlar. Ama kısa bir süre önce bir arkadaşım beyaz balığı görmüş ve resmini de bana göndermişti. Ama ne yazık ki çok talep etmeme rağmen bana görmek nasip olmadı.

 Halil-ür Rahman Gölü’nün karşısında ki tepenin üzerinde mancınık olduğuna inanılan iki sütun da duruyor.  Gölün hemen bitişiğinde oradaki ortamla tamamen bütünleşmiş Halil-ür Rahman cami var. Dün gece namazlarımızı kıldığımız cami. Bu caminin tarihi çok eskilere dayanıyormuş.

Çok önceleri bu cami Meryem Ana Kilisesi olarak biliniyormuş. Abbasi Halifesi Me’mun döneminde (813-833), kilise, camiye dönüştürülmüş. Minaresi ise Selahattin Eyyubi’nin yeğeni El Melik’ül Eşref Muzafferüddin Musa tarafından 1211–1212 yıllarında ilave edilmiş. Burası aynı zamanın da Döşeme Cami olarak da biliniyor. Aynı zamanda külliye ve hamamı ile hepsi bir bütünün parçaları.

Burada İlahi bir enerjinin duyular üstü doyumlara bizzat hükmettiğini yaşıyorsunuz. Doygunluk ve mutluluk katsayınız artıyor. Kâinatın sahibi ile birlikte olmanın dayanılmaz huzurunu yaşıyorsunuz. Madde âlemlerinden mana alemlerine kapılar açılıyor ve siz o kapıdan girmek için sabırsızlanıyorsunuz. Sabırsızlık da Aşıkların özelliği olsa gerek. Maddi alemin erezyonlarından kurtuluyorsunuz. Artık bambaşka bir iklimde yaşamaya başlıyorsunuz. Büyük bir içsel doyumla, duyular üstü bir idrakin alanına giriyorsunuz. Vaktin nasıl geçtiğini anlamış dahi değilim. Rehberimizin gitme vakti geldiğini bildiren sesi ile o ilahi ruh halinden uyanıyorum. Şimdi Şanlı Urfa’mızın yöresel yemeklerini yiyeceğimiz göl kenarında ki bir restoranın yolunu tutuyoruz. Kebapların türlü çeşidi ve de birde Şıllık diye bir tatlısı var ki kelimeler onun tadını anlatmakta kifayetsiz kalıyor. Daha sonra kıssalarından sabrı idrak edeceğimiz Hz Eyüp peygamberin makamına doğru yol alıyoruz.

Bu yazıyı paylaş:

One thought on “Halil-ür Rahman ve Ayn Zeliha Gölü / Güzin Osmancık

  1. Teşekkürler Urfa nın Balıklıgöl ü ayn ı zeliha, ibrahim as önemi kısa, öz ve betimleyerek o kadar güzel anlatmışsınız ki gitmiş görmüş kadar olduk efendim güzel yazı. Beyaz balık yılların esnafları yok diyor fakat arkadaşın resimlemesi şimdi var mı yok mu nasip olup gidersem benim de gözlerim arayacak, ( yazıda kaçırdım mı beyaz balığa yüklenen durum ne neden önemli acaba) Tekrar tebrik ediyorum çok güzel anlatmışsınız

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu yazarın toplam 50 eseri bulunmaktadır.

Yazarın diğer yazıları