DergiZan

Yazı ve Sanat Ülkesi

Galata Kulesi

İstanbul’un Efsanevi Mekanları – 1

Kavuşamayan aşıkların sembolüdür Galata Kulesi.

Efsaneler şehridir İstanbul. Gizemli sokakları, sırlı mekanları ve geçmiş tarihi ile insanları çeker kendine.

Eğer bir mekânın içinde yaşanmış bir aşk öyküsü varsa, yıllar sonra o bir efsanedir artık unutulmaz.    

Şimdi Galata’dan aşağı inip defalarca seyrettiğim o kulenin yanına doğru yaklaşıyorum. Bereket zade mahallesi diyorlar buraya. Yüzyıllar önce Cenevizler burada Pera isimli bir koloni kurmuşlar. Ve bu bölgeye Galat demişler. Galat Keltlerin dilinde yarımada demekmiş.  Ceneviz kökenli olan Galat kelimesi aynı zamanda Ceneviz bahçesinde merdiven anlamına da geliyormuş.

Yığma moloz taşlar ile örülmüş kule öylesine heybetli duruyor ki karşımda, adeta tarihe kafa tutarcasına “işte ben hala ayaktayım” der gibi mağrur.  Herkesin durup defalarca selfie yaptığı bu sokak tam bir film platosu. Daracık merdivenlerinden çıktığımız kulenin seyir alanına geldiğimizde, İstanbul bütün güzelliğini adeta cömertçe sunuyor bize. Kulenin seyir tepesi bütün şehri kucaklarcasına hâkim manzaraya.

İlk bakışta karşıdaki Üsküdar sahilleri bana Hezarfen Ahmet Çelebiyi hatırlatıyor. Bin fenli anlamına gelen Hezarfen ismi kule ile adeta bütünleşmiş.  Kuşların uçmasından ilham alıp yaptığı kanatlar ile bu kuleden Üsküdar’a kadar 3200 metrelik bir mesafeyi kuşlar gibi süzülerek uçması unutulmaz tarihi bir olay. Hezarfan  Çelebinin kulenin tepesinden kendini İstanbul’un esen rüzgarına bırakarak Üsküdar kıyısına indiğinde zamanın padişahı IV Murat tarafından önce bir kese altınla ödüllendirilip daha sona Cezayir’e sürgün edildiğini anlatır Evliya Çelebi.

Ama o yükseklerden Üsküdar’a aşk ile süzülürken adeta kendi cesareti ile esaretini kırmıştır.  Onun bu atlayışı bir İstanbul efsanesine de konu olmuştur.

Bir İstanbul efsanesidir Galata Kulesi ile Kız Kulesinin aşkları. Derler ki Kız Kulesi ile Galata Kulesi arasında ulaşılması imkânsız bir aşk vardır. Aralarına giren boğazın coşkun suları onları birbirine hiçbir zaman kavuşturmayacaktır.

Aşk sadece beşerin tattığı bir duygu mudur? Bilmem, belki de hiç kavuşamayan aşıkların sembolüdür bu kule. Konuşamaz, dokunamaz, kavuşamaz, sadece birbirlerini seyrederler asırlar boyunca, feryatlarını dışa vurmazlar. Çünkü aşık için feryat haramdır.  Ve sonunda kule, Hezarfen Ahmet Çelebi ile aşk mektubunu gönderir sevdiğine.

 Aşkın diğer bir adı da hasrettir. Demek ki aşk sadece beşer için yazılmış bir duygu değildir.

Roma döneminden beri anlatılan bir efsane de buraya her kim ilk defa sevdiği ile birlikte çıksa muhakkak onunla evlenirlermiş. Eğer ki merdivenleri çıkarken karşısına bir engel çıksa bu beraberlik bozulurmuş. Bu da Galata kulesinin efsanelerinden bir başkasıymış.

İstanbul buradan öylesine güzel görünüyor ki. Adeta İstanbul’u kucaklıyor, kokusunu içinize çekiyorsunuz.  Karşınızda bütün camiler, Ayasofya, Süleymaniye Topkapı sarayı, hepsi sanki bir peyzajı tamamlayan birer parça.

Tarihi çok eskilere dayanır kulenin. Daracık merdivenlerinden soluklanarak çıktığımız kule tam 11 kat ve yaklaşık 69.90 metre yükseklikte olduğu söyleniyor.

İlk olarak Bizans imparatoruJustinianos tarafından MS 507- 508 yıllarında yapıldığı bilinmekte. O zamanlar sadece ahşaptan yapılmış bir kuleymiş. Daha sonra Cenevizlerin hudutlarında kalan kule gözetleme kulesi olarak biraz daha yükseltilmiş.

 İstanbul’un fethinde o bölgenin alınması Zağnos Paşaya verilmiş. Zağnos Paşa tam olarak barışçı bir kumandan olduğu için tek bir kişinin kanını dökmeden barış yolu ile o bölgeyi Osmanlı topraklarına katmış. Zaten kulenin üçüncü katından sonraki mimari özellik hemen değişiyor ve orada Osmanlının mimari izlerini görüyorsunuz.

Depremlerden zarar gören kule Osmanlının eline geçtikten sonra tekrar 1500 yıllarında mimar Murad Bin Hayreddin tarafından iyi bir onarım görmüş.  III. Selim döneminde kule onarıldıktan sonra, kulenin üst katına bir cumba eklenmiş. 1831’yılında kule yıkıcı bir yangın daha geçirip kulenin tepesindeki o huni şeklindeki çatı II. Mahmut zamanında ilave edilerek kule bu günkü efsanevi güzelliğine kavuşmuş. Ve o görüntüsü ile İstanbul silüetine farklı bir görünüm katmış. Sanki İstanbul Galata Kulesinin silüeti ile tamamlanmış.

Kulenin daracık merdivenlerini eğilerek çıkarken tuğladan örülmüş yuvarlak kemerli pencerelerinden dışarısını görüyorsunuz. Şimdilerde kulenin tepesine kadar çıkan bir asansör yapılsa da yürüyerek, soluklana soluklana çıkmanın keyfi bir başka oluyor. O zaman o tarihi anları yaşıyor, içinize çekerek hissediyorsunuz. Burada kulenin seyir tepesinde adeta İstanbul’un nefesini hissediyorsunuz. Marmara Denizinin kokusunu, Topkapı Sarayının gizemli sırlarını, Ayasofya’nın efsununu, camilerden ulaşan ezan seslerini duyup adeta İstanbul’u yaşıyorsunuz. Ve kız kulesinin seyrine dalıp aşk hasretinin acısını tadıyorsunuz.

Romaneks mimari tarzında yapılmış bu kule İstanbul’un ortasında size ne duygular yaşatıyor düşünebiliyor musunuz? Romalılardan kalma bu mimari tarzı simetrik olarak yapılmış dünyanın en eski kulelerinden biri. Unesco tarafından dünya mirasına eklenmiş.

 İlk yapımı Bizanslar tarafından ahşap olarak yapılmış. O zaman ismi Büyük Kule anlamında Megalos pyrgos (kutsal haç kulesi) olarak biliniyormuş. Çıkan büyük bir yangından ağır hasar gören kule, bölgenin Cenevizlerin eline geçmesiyle yeniden onarılmış. Onu Christea Turris Kulesi veya İsa kulesi olarak adlandırmışlar.  16. Yüzyılda Kanuni Sultan döneminde Kasımpaşa tersanedeki Hristiyan esirlerin barındığı bir barınakmış.  17. yüzyılda rasathane olarak kullanılmış.18. Yüzyılda ise mehteran ocağı olmuş. Ve 1874 yılında yangın gözetleme kulesi olarak kullanılan kule şimdilerde turistlerin en çok rağbet ettiği turistik mekanlardan biri. O artık bir İstanbul simgesi ve İstanbul tablosu onunla tamamlanıyor. Ve o daha yüzyıllar boyu uzaktan Kız kulesini seyretmeye devam edecek.

 Mesafeler değildir uzak olan, düşüncelerdir.

Bu yazıyı paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu yazarın toplam 46 eseri bulunmaktadır.

Yazarın diğer yazıları