Sokaklarında Kan Çiçekleri Açan Şehir / Güzin Osmancık
Sokaklarında kan çiçekleri açan bu şehir, kan gülleri ile sulanmış. Şu an hayalini kurduğum o tablonun karşısındayım. Gözlerimin önünde Mostar köprüsü ve seyrine doyamadığım o büyülü manzara. Bugün Türk bayrağı ile onurlandırılmış o köprüyü yarın sabah yakından görebilmenin heyecanı içindeyiz. Akşamın geç saatlerinde ulaşabildiğimiz bu şehirde, buranın yöresel yemeklerini yapan bir lokanta da yorgunluğumuzu atarak sonlandırıyoruz geceyi. Şimdi ise sabahın ilk saatlerinde heyecan ile beklediğimiz noktaya geldiğimde bu tarihi köprüyü yakından görme, üzerinde yürüme, bol bol resim çekme heyecanını yaşamaktayım.
1566 yılında Kanuni Sultan Süleyman Hanın emri ile Mimar Sinan’ın talebelerinden Mimar Hayreddin’in yaptığı Mostar köprüsünün hikayesini dinlemekteyim. Altından akan Neretva nehrini geçilir kılan bu köprü aynı zamanda bir bağlaç, bir kavuşturucu olması sebebi ile çok önemliymiş. Bir tarafta Hırvatlar, diğer yanda Boşnakları birbirleri ile olan bağlarını, ilişkilerini sağlamak üzere kurulmuş bu köprü. Adını şehirden alan köprü diğer adıyla (Stari Most) olarak biliniyor.Köprünün bir özelliği de evlenmek üzere olan gençler, nişanlılarına cesaretlerini kanıtlamak için 24 metre yükseklikten Neretva nehrine atlıyorlarmış. 30 metre uzunluğunda ki bu köprü iki yakayı birleştirdiği gibi aynı zamanda Mostarın da simgesi olmuş. 400 yıl ayakta kalan bu Osmanlı eseri ta ki 1993 yılında tanklardan atılan bir bomba ile yara alıp sulara gömülmüş. Ne acıdır ki şehre güzellik veren, gençlerin eğlence kaynağı olan bu tarihi yapı artık yerini bir harabeye bırakmış. Halbuki bu köprü kardeşliğin ve barışın simgesiymiş bir zamanlar.
Ne var ki Mostar köprüsüz olmaz. 1997 yılında orijinaline sadık kalınarak tekrar onarılmaya başlamış. Dalgıçlar tarafından Neretva nehrine düşen parçaları çıkarılmış. Taş ocaklarından eksik parçaları tamamlanarak aslına uygun olarak tekrar yapılmış ve 2005 yılında UNESCO dünya mirası listesine girerek korunmaya alınmış. 30 metre uzunluğundaki bu köprünün üzerinde dolaşırken adeta tarih tekrar gözlerimin önünden geçmekte. Burası turistler tarafından en çok ziyaret edilen bir yer. Öylesine estetik bir yapısı var ki, onun bu çekiciliği beni burada adeta tutsak ediyor. Bizler için onu bu kadar çekici kılan şey Osmanlının ayak izlerini burada görmüş olmamız. Yollar yuvarlak bombeli taşlarla döşenmiş, üzerinde düşmemek için zorlukla yürüyoruz. Bunun sebebi, yürüyenlerin önüne bakarak dolaşmalarıymış. Bu da Osmanlının edep anlayışının inceliğini göstermekte.
Mostar Bosna Hersek’in baş şehri. Burada yaptırılan ilk Osmanlı Saraylarından dolayı Saray, Saray Ova veya Saray kasabası denmiş buraya. 1463 yılında tamamen fethedilen bölgede Bosna Sancağı kurulmuş. Sırpların büyük bir kısmı 16. Asrın başlarında Osmanlı Devleti vatandaşlığına geçmiş. Ayrıca devşirilen gençler devletin üst kademelerinde de görev almışlar. Mesela bunlardan biride Sokullu Mehmet Paşadır.
Tüm zamanların gezgini olan Evliya Çelebi, seyahatnamesinde buradan bahsetmeden geçmemiş. Karış karış gezdiği bu toprakları anlatırken tepedeki küçük kaleden söz ediyor. Suyun iki yakasına kurulan bu belde de çoğunluğu Müslüman mahallelerin oluşturduğunu, Sırp ve Bulgar vatandaşların 10 mahallesi ve de Yahudilerin 2 mahallede toplandıklarından bahsediyor. 17 bin kagir ev, 1080 dükkan ve birde her şeyin satıldığı bir Bedestandan varmış ki hala daha durmakta. Ayrıca şehirde 177 camii, 180 Sibyan mektebi, 8 Darülkurra (Kuran okuma yönteminin öğretildiği), 10 Darülhadis, 47 tekke, 110 çeşme,700 su kuyusu 3 kervansaray 23 Han,5 Hamam 7 imaret, 176 su değirmeni ve 7 köprüden bahsediyor. Zaten her yerinden suların aktığı bu beldeler adeta bir köprü cenneti.
Mutluluk, heyecan ve hüznün ruhumu sardığı bu topraklarda karmakarışık duygular içinde dolaşıyorum. Yeni bir yer görmenin mutluluğunu yaşarken bir yandan da savaşın, Müslüman halka yapılan katliamların anlatılması bizi hüzünlendiriyor. Bütün yollarda kan çiçekleri var. Saray Bosna’nın sembolü olan kan çiçekleri. Yerlere kazınmış bu güller, üzerine su döktüğünüz zaman kıpkırmızı kanı andırıyor. Günün uzun bir zamanını köprünün üstünü ve altını resimleyerek geçiriyoruz.
Ve şimdi Saray Bosna’dayız. “Şükürler olsun ki tarihe Allah hükmediyor.”Aliya İzzetbegoviç
Temiz Bosna topraklarında Secde.
Bu satırlar gerçek savaşı yaşamış bir gazinin kaleminden yazılmış hatıratlar. İçinde öyle yaşanmış hikayeler var ki, okurken gözleriniz yaşlanıyor ve bunlar gerçek mi diye düşünmeden edemiyorsunuz. Tek motivasyonlarının inançları olduğu, üzerlerine bombalar düşerken dahi namazlarından vazgeçmemeleri beni çok etkiliyor. “Onların ağır silahları vardı, ama ölümün sadece Allah’ın elinde olduğunu biz biliyorduk” diyor Aliya İzzetbegovic. Türkiye’den yardıma gelen Murat’ın mayına bastığı zaman ayağının parçalanması ve ağlarken “ayağım umurumda değil, neden şehit olmak bana nasip olmadı diye ağlıyorum” demesi. 19 yaşında ki İzo’nun Kolu koptuğunda saati sorup, “İyi, şükürler olsun ki öğlen namazımı kılmıştım, ölürsem Rabbimin huzuruna nasıl çıkarım” demesi, nasıl bir imanın sahibi olduklarını anlamamıza yetiyor. Bunun gibi içinde yüzlerce hikayeyi kitabın yazarı gazi Harun Hociç in ağzından dinliyoruz. Kendisinden imzalı kitabını alıp hemen yolda okumaya başlıyoruz. Savaş anılarını kendi ağzından dinlemek ise bize günün en güzel sürprizi oluyor. Onca ateş altında yeraltında kazdıkları tüneli gezerken azmin ve cesaretin önünde durulamayacağını bir kere daha idrak ediyoruz. Gazimiz o günleri anlatırken adeta yaşıyordu. “Onların çok silahları vardı, bizim ise sadece dilimizde Tekbir vardı.” demesi imanın tavan yaptığı noktada verilen mücadelenin en güzel kanıtıydı.
“Biz ölüyoruz ama onlarda kazanmıyorlar. ”Aliya İzzetbegoviç
Buraya gelmeden önce elimde Bosna Hersek Cumhur Başkanı Aliya İzzetbegoviç’in hapisteyken yazdığı bir kitap vardı. Özgürlüğe Kaçışım. Ve bir gün onu şehitlik mezarlığında ziyaret edeceğim hiç aklıma gelmemişti. Boşnak siyasetçi Bosna Herseğin kurucusu olan Aliya İzzetbegovic yaşamı boyunca b özgürlük için savaşan bu kahraman, şehitler ile beraber buraya gömülmeyi istemiş. “Tarihi sadece Allah yazar, biz sadece nerede duracağımıza karar veririz.”
Kitabını okudukça onun hayata bakış açısı, kültür seviyesi, imanı ve özgürlük için verdiği mücadele beni çok etkiliyor. Tarihe geçen sözleri ile o Bosna’nın kahramanıydı.
“Bizi toprağa gömmeğe çalıştılar, fakat tohum olduğumuzu bilmiyorlardı.”
“Biz savaşı öldüğümüz zaman değil, düşmanlarımıza benzediğimiz zaman kaybederiz.” Bunun gibi duvar yazısı olacak yüzlerce unutulmaz sözleri var ama beni en çok etkileyenlerden bir tanesi buydu
“Her şey bittiğinde hatırlayacağınız şey düşmanlarımızın sözleri değil, dostlarımızın sessizliği olacaktır.”
Bugün günlerden Cuma ve şu saatler Cuma namazı vakti. Acele ile namaza yetişmek için koşturuyoruz. Cuma namazımızı Fatih Sultan Mehmet caminde kılacağız. Kudüs te ki Mescid-i Aksa camide yaşadığım hayal kırıklığını burada yaşamıyorum. Çünkü cami avluya kadar tıklım tıklım dolu. Cuma namazı sonrası caminin içini resimleyerek serbest zaman olarak Saray Bosna meydan çarşısına dağılıyoruz. Buluşma yerimiz Meydanda ki Gazi Hüsrev Bey Cami. Alışveriş, hediyelik bir şeyler almak üzere dağıldığımızda caminin bahçe duvarındaki çift musluklu çeşmeyi görüyoruz. Önündeki kuyruktan anladığımız kadarı ile burada bu çeşmenin bir efsanesi varmış. “Sudan sebeplerle buradayım” diyen Gazi Hüsrev beyin yaptırdığı bu çeşmenin sağdaki musluğundan içenler tez zamanda evlenirmiş, soldakinden içenler ise buraya tekrar gelirlermiş. Tekrar buraya gelmeyi ister miyim bilmiyorum ama son finalimiz olan Boşnak böreği ziyafetinden sonra fikrimiz değişebilir. Üzerine yoğurt dökülerek yenilen Boşnak böreğinin lezzeti unutulacak gibi değil. Yine de havaalanına giderken aklımdan geçirdiğim.1. Murat Han, Hüsrev Bey, Sokullu Mehmet Paşa, İshakoğlu İsa Bey ve binlerce kanı dökülen şehitlerimizdi. Ecdadımız Osmanlı sahip olduğu medeniyet ile bu topraklara nasılda imzasını atmıştı.
Aradan asırlar geçmesine rağmen hala daha bu topraklarda beklenen Türk olmak benim için inanılmaz bir duyguydu. Ve unutulmaz anılarla veda ediyoruz bu topraklar. “Tabuta konmuş olsa da toprağa gömülmediği sürece Türkler tek güvencemdir.” Sözü ile Aliya İzzetbegovic her şeyi özetlemiş.
“Yeryüzünün öğretmeni olabilmek için gökyüzünün öğrencisi olmak lazım.” Aliya İzzetbegovic